TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye’nin kişi başına milli geliri 1980 yılında 1500 dolar civarındaydı. 2002’de 3300 dolara ancak varmıştık. 2007’den beri 10 bin dolar etrafında dolanıp duruyoruz. Bir tek Türkiye’ye bakınca önemli bir mesafe aldığımız açık. Ama bugün isterseniz meseleye daha geniş bir açıdan bakalım. Yandaki ilk grafik, Türkiye, Güney Kore, Mısır ve İran’ın cari dolar bazında kişi başına milli gelirlerinin 1960’dan günümüze nasıl seyrettiğini gösteriyor. Bugün buradan başlayayım müsaadenizle ve hemen aklımdaki soruyu sorayım: Turgut Özal reformları olmasa Türkiye bugün nasıl olurdu? Gelin birlikte düşünelim.
Önce grafikteki ülkelere bakalım. Kişi başına milli gelir açısından Güney Kore geriden başlamış. 1960’larda kişi başına milli geliri İran’ın da Türkiye’nin de Mısır’ın da altındaymış. Sonra o almış başını gitmiş. Kişi başına milli gelir açısından Türkiye’yi, İran’ı ve Mısır’ı geçmiş. Türkiye, Güney Kore’den daha iyi bir performans sergileyememiş. Kore gelişmiş bir ülke artık, Türkiye ise hala gelişmekte olan ülkeler arasında. Buradan ikinci bir soru daha çıkıyor: Kore nasıl yaptı ve biz neden yapamadık?
Yukarıdaki iki soruyu art arda cevaplamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bugünü anlamlandırabilmek, doğru bir çerçeveye yerleştirebilmek ve bundan sonra ne yapmamız gerektiğine karar verebilmek için önemli bana sorarsanız.
Her iki soruyu da bana kalırsa diyerek hemen kısaca cevaplayayım. Birincisi, Turgut Özal reformları olmasa Türkiye, İran ve Mısır gibi olurdu. İkincisi, Türkiye’nin bir türlü değişmeyen idari altyapısı, Türkiye’nin Kore’nin yaptıklarını yapmasına engel oldu. Turgut Bey, kamu idaresinde kapsamlı bir reform yapamadı. Ama hiçbir şey olmadı da değil tabii. Mesela, büyükşehir belediyesi kavramının Türkiye’ye kazandırılması, kentleşme sürecini kolaylaştırdı. Bu yazı için not edeyim: Kamu idaresi bütünüyle elden geçirilmeden, idari etkinlik artmadan Türkiye sıçrayamaz. Şimdi anlatmaya başlayayım.
Önce grafikteki ülkeleri iki gruba ayırayım. İlk grup, piyasa reformlarını yapmış, serbestleşmiş ülkelerden oluşuyor. Türkiye ve Kore bu ilk grupta yer alıyor. Mısır ve İran ise kumanda ekonomisine sahipler. İlk grup dışa açık, ikinci gruptaki ülkeler ise müsaade edildiği kadar dışa açıklar. Türkiye’nin ilk grupta yer alabilmesinin nedeni nedir? Turgut Özal reformları ile Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisinin ayrılmaz bir parçası olmasının kararlaştırılmış olmasıdır. Böylece Türkiye fiyat reformlarını gerçekleştirdi, bir nevi. Mal ve hizmet fiyatları piyasada belirlenmeye başladı. Bu önemli adım, Mısır’da ve İran’da hala atılamadı. Ama Türkiye bu adımı 1980’lerin başında attı.
O nedenle, bana “Türkiye’nin bugününü belirleyen, çehresini değiştiren çığır açıcı adım hangisidir?” diye sorsalar hiç şüphesiz, “Turgut Özal reformlarıdır” derim. 2000’lerin başında başlayan ve hala bir türlü normalleşemeyip devam eden siyasi transformasyon süreci, o gün başlayan iktisadi transformasyonun sonucudur.
Bunun en güzel örneği nedir? Türkiye, 1980’de 3 milyar dolar ihracat yapıyordu. Bu tutar 2000’lerin başında 30 milyar dolar seviyesine çıktı. Şimdi ise 150 milyar dolar civarında. Tutar bu son 15 yılda çok arttı. Ama yapısal değişim, 1980’den 2000’e geçen sürede oldu. 1980’de ihracatımızın yüzde 10’u sanayi ürünlerinden oluşuyordu. Sanayi ürünlerinin toplam ihracatımız içindeki payı 2000’lerin başında yüzde 90’a yükselmişti. Hala da öyle. Türkiye, fiyat reformları ile biçimlendi. Nokta.
Şimdi ikinci grafiğe bir bakın lütfen. Aynı ülkelerin şehirleşme oranları var grafikte. Kore en üstte, yüzde 80’lerde. Türkiye ve İran yüzde 75’lerde ve Mısır daha yüzde 50’lerde. Nedir? Kore, Türkiye ve İran kentleşme ile emeği ucuzlatmayı başarmışlar. Kore bu yapısal değişimden çok faydalanmış. Türkiye, bu fırsatı iyi kullanıp kırdan kente gelenlerin verimliliğini 3 katına çıkartarak büyümüş. İran bu fırsatı pek de iyi kullanamamış gibi duruyor buradan bakınca. Mısır’ın ise bu alanda daha gidecek yolu var. Bu çerçevede, büyümenin devamı için, İran’ın ve Türkiye’nin sektörel verimlilikleri artıracak bir şeyler yapması gerekiyor. Bu ne demek?
Teknolojik yenilenme ve teknoloji transferi demek aslında. İşte tam da bu noktada, ikinci soru önem taşıyor bana sorarsanız. “Kore nasıl yaptı ve biz neden yapamadık?” Öyle ya, Kore piyasa reformlarını yaptı. Türkiye de Turgut Bey reformlarını yaptı. Sonra onlar koşmaya başladı. Biz neden yaya kaldık? Ben burada en önemli farkın, Kore’nin teknolojiler, şirketler, projeler arasında ayrım yapabilmesi; Türkiye’nin ise sahip olduğu eşitlikçi destek sistemi nedeniyle aynı ayrımı yapamaması olduğunu düşünüyorum. Biz herkesi, her yöreyi, her projeyi eşit biçimde desteklerken onlar, başarılı olacağına inandıkları projelere destek vermiş görünüyorlar.
Peki, bu nedir? Onlar bazı şampiyonlar seçip onları desteklemiş, biz ise öyle yapmamışız mı demektir? Tam olarak öyle değil. Onlar bazı şirketleri değil, alanları/teknolojileri odak olarak alıp o odağın etrafında şirketler-projeler arası rekabeti teşvik etmişler. Biz ise desteklenecek bir kaç odak noktasını bir türlü bulamamışız. Odak olmayınca ne yapsanız hızlı değişim olmuyor. Orada odak belirlenene kadar beşeri tasarım, daha sonrası şirketler arasında beşeri etkileşim. Burada ise her yerde karşılıklı etkileşim. Sonuçta onlar yapmış, biz yapamamışız. Neden? Ben, Türkiye’nin idari kapasitesinin ya da mevcut idari altyapı mimarisinin bu tür bir odak belirleyip sonra da o alanda rekabeti teşvik etmeye müsait olmadığını düşünüyorum.
Sayayım: Kamu sözleşme rejimi, kamu personel rejimi, Sayıştay denetiminin biçimi, kamunun kamu yararını hesaplamadaki beceriksizliği ve kamudaki koordinasyon mekanizması yokluğu buna izin vermez Türkiye örneğinde.
Türkiye, benim bildiğim, parti programları ile hükümet programları arasındaki bağlantıyı kurmaktan aciz ülkeler grubunda yer alıyor. Amerika’da Ekonomik Danışmanlar Kurulu var. İngiltere’de Kabine Ofisi var. Türkiye’de başbakanlık kamu politikalarını tasarlayan ve sonra bakanlıkların uygulamalarını etkinlik-uygunluk açısından takip eden bir birim yoktur. Nedir? Ayıptır.
Devletin davranış biçimi değişmeden Türkiye’ye teknoloji transferi olmaz. Oldu zannetseniz bile daha olmamıştır. Not edeyim, sonra örneklere beraber bakarız.
Bu köşe yazısı 03.12.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.