TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ben “olmaz” diyordum ama oldu. Hatta geçenlerde, “Siz şimdi Suriye’yi konuşurlar dersiniz ama yok canım” diye bile yazdım. Büyük lokma ye, büyük laf söyleme dedikleri böyle bir şey işte. Siyasi bir konu ilk kez Türkiye’nin dönem başkanlığında G20’nin resmi programı içine girdi. Peki, nasıl böyle oldu?
Liderler bir araya geldiğinde yapılan toplantıya “zirve” diyorlar. Zirvelerin programlarının her anı önceden dolduruluyor. Öyle üzerinde anlaşılmamış konular resmen gündeme filan girmiyor. Ama bakın, şimdi Erdoğan, Putin, Obama, Merkel ve diğer G20 ülkelerinin liderleri Antalya’da bir araya geldiklerinde Suriye işini resmi olarak konuşacaklar. 2013 yılında Putin, yine bu Suriye işini St. Petersburg’daki bir sohbet sırasında, bir nevi, laf arasında açmıştı. Ama böyle resmi konuşma konusu filan değildi. Şimdi resmi akşam yemeğinin resmi konuşma konusu Suriye meselesi oldu. Liderler geçen yıl Avustralya’da benzer bir yemekte uluslararası ticaret üzerine konuşmuşlardı. Nereden nereye? Bu aslında G20 için bir ilk. Bildiğim kadarıyla ilk kez ticari olmayan siyasi bir mesele G20 resmi gündeminde yer almış oluyor. Türk yılında olması da, herhalde, not düşülecek hadiselerden bir tanesi. Neden?
G20, küresel finansal krizlerden süzülerek ortaya çıkmış bir platform. Sekretaryası ve hiçbir yapılanması yok. Liderler, küreselleşme sürecinin yol açtığı sorunları, küreselleşme sürecine halel getirmeden çözmek üzere bir araya geliyorlar. G20 bünyesindeki ülkeler ise küreselleşme sürecinin sürdürülebilirliği için önem taşıyan ülkeler aslına bakarsanız. G20 bugüne kadar başka platformların yerini almamaya özen gösteriyordu. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi varken siyasi konulara girmiyordu. Ama galiba köprülerin altından çok su aktı. Neden?
Ben, bizatihi Suriye meselesinin değil ama Suriye meselesi vesilesiyle küresel güvenlik açığı probleminin nitelik değiştirmeye başlamasının önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Suriye ayaklanmasının Suriye iç savaşına dönüşmesi değil, bizatihi IŞİD’in ortaya çıkışı, niteliksel bir dönüşüme yol açtı küresel güvenlik açığında. Eskiden dünyanın üzerinde sayısı giderek artan savaşlar ve iç çatışmalar vardı. IŞİD kendisinden önceki devlet dışı aktörlerden farklı olduğunu, Irak ve Suriye’yi kapsayan, Belçika büyüklüğünde bir araziyi kontrol etmeye başlayarak göstermişti. Güvenlik, adalet ve her tür devlet fonksiyonunu yerine getiriyorlar o bölgede. Şimdi devlet dışı bir aktörün, olay mahallinden uzak bir başka bölgede uçuş güvenliğini tehdit edebileceğini de öğrendik.
Hadise, Mısır’ın Sina yarımadası üzerinde gerçekleşti. IŞİD’in Sina kolu, oranın İslam devletinin Sina Vilayeti olduğunu ilan etmişti zaten. Sharm El Sheikh’te tatil yapan Rus turistleri taşıyan Rus yolcu uçağının Sina üzerinde düşmesi, bu çerçevede dikkat çekmişti. Bu hafta, hadiseyi IŞİD Sina Vilayeti’ne bağlama eğilimi güçlendi. İşte küresel güvenlik açığı meselesinde niteliksel değişim dediğim böyle bir şey. Olay esasen doğrudan küresel ekonomik sistemin güvenli işleyişi ile alakalı. Küreselleşme sürecini de yakından ilgilendiriyor bana sorarsanız.
Ukrayna’da düşürülen Malezya uçağı hadisesi kötüydü. Ama bu olay ondan daha farklı. Bir taraftan, geçen yıl Mısır’a 3 milyon Rus turist gitmişti. Ancak bu hafta İngiliz uçaklarının uçuşlarına izin verilmeyeceği duyuruldu İngiltere tarafından. Bu arada turizm, Mısır’da toplam istihdamın yüzde 13’ünü oluşturuyor. Arap Baharı ile sallanan Mısır turizmi daha yeni toparlanmıştı. Şimdi bu hadise Mısır için de iyi olmadı. Öte yandan, zar zor toparlanmaya çalışan dünya ekonomisi açısından bakarsanız, daha önceden üzerinde anlaşılmış uçuş rotalarının hiçbir yerde güvenli olmayabileceğini öğrenmek hiç de iyi bir gelişme değil.
Hadisenin bir de Suriyeli mültecilerle ilgili bölümü var elbette. Sayıları 4 milyon oldu. Türkiye’de ise 2,5 milyona doğru gidiyorlar. Avrupa kapılarına dayandılar. Üstelik hiçbirinin yakın gelecekte Suriye’ye dönme gibi bir planı yok. O vakit, bu mültecilere ne yapacağımız, onları topluma nasıl entegre edeceğimiz önem taşıyor. Bu akımı nasıl düzenli bir entegrasyon stratejisine oturtacağız? Şimdi üzerinde düşünmemiz gereken hadise bu. Dünyada mültecilerle ilgili çalışan küresel mekanizmalar var. Böyle bakınca G20 bunu neden çalışsın demek mümkün. Ancak kazın ayağı öyle değil. O teşkilatlar ortada dururken, dünyadaki mülteci sayısı İkinci Savaş’taki o en yüksek rakama yeniden ulaştı. Ortada tarihi bir dönüm noktası var mülteci krizi açısından. Olay dönüm noktasındaysa, liderlerin bunu ayrıca ele almasından ve dünyanın bu konuyla ilgilenen çok taraflı kurumlarını güçlendirmek gerekir mi diye tartışmalarından daha doğal ne olabilir? Nitekim konu gündeme girdi işte.
Türkiye’de büyüme sürecini Suriyeli mülteciler ve Suriye krizini anmadan ele alamayacağımız bir dönemden geçiyoruz zaten. Akşam yemeğinde sohbet konusunun ticaretten Suriye krizine doğru evrilmesi, üstelik bunun ilk kez olması, konunun önemini gösteriyor bana sorarsanız. Hem ticari hem de insani açıdan.
Bu köşe yazısı 13.11.2015 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024