TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Arada bir bana, “Peki, ama ekonomi ile ilgili hiç mi olumlu bir şey yok?” diye soruyorlar. Nasıl baktığınıza bağlı doğrusu. Eğer Türkiye’nin 1980’den beri devam eden dönüşüm sürecini göz önünde bulundurarak bakıyorsanız, ortada birden fazla umut verici gelişme var. Ama kısa vadeli olarak, etrafta olup bitene, ekonomiye ilişkin haberlere bakıyorsanız, ben yalnızca kasvet görüyorum. Gerçi Haziran seçimlerinden hemen sonra gelen sonuçsuz AKP-CHP koalisyon görüşmeleri, ekonomi açısından beni pek umutlandırmıştı. O görüşmelerin ekonomi ile ilgili kısmı, yetkisiz ve sorumsuz yetkililerin hariçten gazel okumasına fazla itibar etmemem gerektiğini göstermişti bana. Doğrusu ya, bugün CHP’nin ekonomi programıyla ilgili açıklamaları dinlerken de aynı konuyu düşündüm ve yine umutlandım. Bu kasvetli ortamda beni umutlandıranın ne olduğunu anlatmak isterim, müsaadenizle.
En sondan başlayarak gideyim. Birincisi, dış faktörler nedeniyle akim kalan AKP-CHP koalisyon görüşmelerinde, tarafların üzerinde en kolay anlaştıkları hususun ekonomi olduğu o vakit basına yansımış ve kimse de bunu yalanlamamıştı. Ben, iki taraftan hiçbir sorumluluk sahibi yetkilinin, ekonomi konusunda ortaya atılan bu iddiayı yalanlamamış olmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Zira Amerikan Merkez Bankası Fed’in beklenen kararı ile birlikte, Türkiye dahil gelişmekte olan ülkeler için parti zamanının sona erdiği konusunda Ankara’da genel bir mutabakat var. Ayrıca bundan böyle Türkiye’nin yeni bir büyüme stratejisine ihtiyacı olacağı konusunda da ortada bir tartışma yok. Ankara’da bu konuda bir mutabakat olması, Türkiye’nin çözüm yoluna hızlı girebileceğinin göstergesi olarak alınabilir bana sorarsanız. Dolayısıyla Rufailer karıştığı için sonuçsuz kalan AKP-CHP koalisyon görüşmeleri sırasında en kolay anlaşma sağlanan hususun ekonomi olması, AKP için de CHP için de ve dahi Türkiye için iyidir. Olumludur. Şanstır.
Geleyim ikinci noktaya. Kısa vadeli olarak bakarsanız, bugünlerde gözüme hep kasvet takılıyor esasen. Müsaadenizle birkaç güncel örnek vereyim. İlk örnek geçen gün Türkiye İstatistik Kurumu’nun Ekonomi Güven Endeksi’ndeydi. Endeks, sanki yeni bir platforma oturuyormuş gibi aşağıya doğru hızla düştü. Grafik yanda, isterseniz bakın. Ona inanmayanlar daha önce yayınladığım şu 2002-2007 ile 2008-2014 büyüme ve büyüme volatilitesi karşılaştırmasına yeniden baksınlar. Türkiye 2007’den sonra nasıl 1990’lara döndü, görsünler. Baksınlar bakalım, küresel kriz teğet mi geçti, delip mi geçti? O da yanda üçüncü kanıt olarak duruyor.
Nedir? İlk döneme göre ikinci dönemde büyüme yarı yarıya aşağıya inmiş, büyümenin oynaklığı ise neredeyse üç kat artmış. Böyle bir ortamda memlekette yatırım filan olmaz, iş dünyası önünü göremez. TÜİK Ekonomi Güven Endeksi ve Merkez Bankası Reel Kesim Güven Endeksi işte tam da bu nedenle tarihi düşüşler yaşamaktadır. Bu arada, döviz kuru da ortamı yansıtıyor. Bir daha ne düşündüğümü tekrarlayayım: Bugünkü kur seviyeleri bundan sonrası için taban niteliğinde kalmaya devam edecektir. Dün de böyle düşünüyordum, bugün de aynı kanaatteyim. Ben bu konularda da hariçten okunan gazellere itibar edilmemesi gerektiğine inanıyorum.
Peki, uzun vadeli olarak bakınca ne görüyorum? İnadına dönüşen dinamik bir ülke görüyorum doğrusu. 1980’lerde kişi başına milli geliri 1500 dolar civarında olan bir tarım ülkesiyken, kişi başına geliri 10 bin dolar seviyesine çıkan orta teknolojili bir sanayi ülkesi görüyorum. Birkaç büyük kentle sınırlıyken Anadolu’ya yayılan bir sanayi görüyorum. 1960’larda yüzde 30’larda olan kentleşme oranını başarılı bir biçimde yüzde 75’lere çeken Doğu Asya vari bir kalkınma projesini gerçekleştirmiş bir ülke görüyorum. Şimdi o, kırdan kente nüfus taşıyarak kalkınma dönemi bitti. Artık yeni bir şeyler yapmak gerekiyor. Bunu da zaten biliyoruz.
Ama en başa dönerseniz, herkesin artık yeni bir aşamaya geldiğimizin farkında olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Herkes Türkiye’nin dışarının bir parçası olarak zenginleşebileceğini biliyor. Turgut Bey ne inşa ettiyse bugün işliyor. AKP-CHP müzakerelerinde en kolay ekonomi başlığında anlaşma sağlanabiliyor. Bu da doğrusu ya bana umut veriyor.
1 Kasım seçimleri için herkese aynı soruyu soruyorum: “Sizce”, diyorum, “Türkiye’nin normalleşmesi için daha kaç seçim gerekir? Bundan sonra yine, yeni bir “olmadı baştan, hadi bir daha deniyoruz” dönemi gelir mi?” Herkes, “Yok artık” diyor. Hariçten ilanihaye gazelle olmazmış bu işler. Öyle diyorlar. Ne bileyim?
Bu köşe yazısı 01.10.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024