Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Ben Martin Winterkorn’un hapse girmesi gerektiğini düşünüyorum

    Güven Sak, Dr.29 Eylül 2015 - Okunma Sayısı: 1581

    Geçenlerde Amerika Adalet Bakanlığı, Alman Volkswagen (VW) firmasını tesisin yakınlarında uygunsuz vaziyette yakaladı. Buna göre, VW firması, dizel motorlu araçlarının Amerikan çevre koruma testlerini aşabilmesi için bir bilgisayar programını arabaların hepsine yerleştirmişti. Test sırasında devreye giren bu yazılım, dizel motorunun emisyonlarının olduğundan daha düşük olarak görünmesini sağlıyordu. Bu nedir? Ben size söyleyeyim: Kepazeliktir. Savunulacak bir tarafı da yoktur. Amaç nedir? VW’nin dizel motorlu araçlarının çevreyi kirletmediği intibaını yayarak dizel arabalarda VW’nin lider olmasını sağlamak, büyük resimde binek araçlarda çevre dostu teknolojinin gelişimini dolaylı olarak engellemek ya da yavaşlatmaktır. Sistematik bir yalanla herkesi salak yerine koyarak çıkar elde etmeye çalışmaktır. Ben bu işin, VW firmasının bir ceza ödeyerek, Amerikan yetkilileri ile mahkeme dışında anlaşması suretiyle kapatılmaması gerektiği kanaatindeyim. VW firmasının şimdi istifa eden CEO’su Martin Winterkorn’un hapis cezası dahil, şahsen bu işin bedelini ödemesi gerektiğini düşünüyorum.

    Bu çerçevede, Türk usulü, “canım, ekonomik suçun cezası ekonomik olmalı” safsatasına hala inanan birileri varsa onlara da çenelerini kapamalarını öneririm. Dolandırıcılık yapıp başkalarını kandıran biri, sistemin ana damarlarını tıkar. Sistemin işlemesi için gereken güveni zedeler. Mutlaka şahsen cezalandırılmalıdır. İçinde bulunduğumuz ekonomik sistemde “her koyun kendi bacağından asılır”, suçu işleyenin de cezasını şahsen çekmesi esastır. Evvelki gün, VW otomobillerinin üretildiği Aşağı Saksonya eyaletinde savcılığın VW’nin görevden ayrılan CEO’su Martin Winterkorn için şahsen açtığı davayı son derece olumlu bulduğumu da söylemiş olayım. Savcılık, “otomobil satmak için emisyon verileri ile oynamak suretiyle dolandırıcılık yapma şüphesi” ile Winterkorn için dava açmış. Mesele işte tam da budur. Demek ki Almanya’da savcılar vardır.

    Önce meseleyi bir izah edeyim sonra da üç sonuç çıkartayım, müsaadenizle.

    Mesele şöyle: Dizel arabalar, benzinli araçlar gibi karbondioksit salgılamıyorlarmış. Onlar yine çevre için zararlı nitrojen oksit salgılıyorlarmış. VW arabalarına takılan bu yazılım, araba motorunun salgıladığı nitrojen oksit için test edildiğini anlayıp bu salınım düzeyini olduğundan daha düşük gösteriyormuş. Testten çıkan bir araba, test sırasındaki salınım düzeyine göre 40 kat daha fazla nitrojen oksit salgılıyormuş. Sizin de içinizden “yok artık” demek gelmiyor mu? Benim geliyor. Üstelik bu VW şirketinin ilk vukuatı değilmiş. 1973 yılında benzer bir nedenle Amerika’da zaten bir ceza yemiş. Ama o zaman para cezasını ödeyip (120 bin dolar) cezadan kaçmış. Ancak asıl iş sonradan başlamış. VW çakma salınım test sonucu üreten bu cihazı kullanmaya başlamış.

    Peki, bu durum nasıl ortaya çıkmış? Amerika’da da aynı Türkiye’de olduğu gibi aracınızı bir test yerine götürüp salınım testi yaptırıyorsunuz. Kaliforniya’da bir sivil toplum kuruluşu, Uluslararası Temiz Ulaştırma Konseyi (International Council on Clean Transportation) kamuya bir öneri götürmüş. Testlerin yalnızca test merkezlerinde değil, yol üzerinde daha uzun vadede yapılması gibi hiç denenmemiş bir konu böylece gündeme gelmiş. Bu konuda yapılacak deneye bir BMW ve iki de VW katılmış. Yıl daha 2013 o zaman. Sonra VW’ler diğer arabalardan ayrılmış. Bu işte bir bozukluk olduğunu ise, yol testinde salınımı yüksek çıkan VW’leri test merkezine götürüp bir daha test ettiklerinde görmüşler. Test merkezinde VW’ler yasal sınırlar içinde zararlı gaz çıkartıyorlarmış. Yolda bu zararlı gaz miktarı 40 kat artıyormuş. Dava işte buradan çıkmış.

    Şimdi sonuçlara geleyim. Birincisi, Alman savcılığının açtığı davada belirttiği gibi, bunun adı dolandırıcılıktır. Kapitalizmin özü nedir? Kimse yatırımcıyı ya da tüketiciyi aptal yerine koyamaz. Ama yatırımcı ya da tüketici kendi özgür iradesi ile aptalca kararlar verebilir. Meseleyi sistemik bir risk haline sokan temel mesele buradadır.

    İkincisi, 2008 finansal krizi nedeniyle, 2009 yılından beri 49 finansal kuruluş, yaklaşık 200 milyar dolar ceza ödedi. Ama ödemelerin tamamını şirketler yaptı. Faturayı hissedarlar üstlendi bir nevi. Ne olmadı? Hiç bir banka ve aracı kuruluş CEO’su hapse girmedi. 2009 yılından beri bir tek kişi, bir portföy yöneticisi, riski düşük göstermek için rakamlarla oynayarak dolandırıcılık yaptığı için içeri atıldı. Ben bu durumun kamu vicdanında bir yara olduğunu düşünüyorum. Aynı biçimde, Büyük İstanbul Depremi sonrasında 50 bin kişinin ölmesine rağmen, yalnızca Yalova’da aynı şirketten 2 kişinin içeriye atılmış olmalarının da Türk kamuoyunun vicdanında bir yara olduğunu düşünüyorum.

    (http://www.tepav.org.tr/tr/blog/s/5316/50+bin+kisi+oldu_+tek+bir+siyasetci+bile+iceri+girmedi)

    Üçüncü olarak geleyim şu memleketimizdeki “ekonomik suça, ekonomik ceza” meselesine. Konuyla ilgili SPK eski başkanı Ali İhsan Karacan’ın yazısına da bir bakın. Ben bu konuda onun kadar kızgın değilim aslında ama yazının ana fikrine katılıyorum.

    (http://www.thelira.com/yazar/26/ali-ihsan-karacan/1862/ekonomik-suca-ekonomik-ceza-masali)

    Nedir burada mesele? Alman savcılığının açtığı davada suçlama konusu olan “otomobil satarak parasal yarar elde etmek üzere, emisyon verileri ile oynayarak dolandırıcılık yapmaya teşebbüs etmek”tir. Nedir? Hukuksuzluktur. Hukuksuzluk bir ekonomik suç mudur? Hayır. Cezası yalnızca para cezası mı olmalıdır? Hayır.

    Dün serbestleşme sürecinin başında, 1980’lerde, Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nu değiştirdikten hemen sonra, artık geçerli olmayan dünkü yasal düzenlemelere göre başlatılan soruşturmalar ve kesinleşen hükümler için bu tür geçiş dönemi düzenlemeleri yapılabilir. “Ekonomik suça, ekonomik ceza” filan gibi laflar o reform günlerinde sahiciymiş gibi de söylenebilir. Ama artık o geçiş dönemi bittiğine göre o günkü safsataya hala inanmaya ne denir? Bakın buna siz de benim gibi içinizden cevap verin.

    Doğrusu ya, ben, VW’nin görevden ayrılan CEO’su Martin Winterkorn’un hapse girmesi gerektiğini düşünüyorum. Suçu o kadar kocamandır. Cezası da bundan sonra aynı dolandırıcılığa cüret edecek bütün CEO’lar için caydırıcı olmalıdır. Cezanın ne olacağını bilemem ama katiyetle şahsen cezalandırılması gerektiği kanaatindeyim doğrusu.

    Bu köşe yazısı 29.09.2015 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır