TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ben geçen hafta İsrail’deydim. İlk gün Tel Aviv’den Gazze’nin İsrail tarafındaki iki girişinden biri olan Erez girişine doğru giderken, şoförün, akıllı telefonuna sıkça bakarak yol durumu hakkında bilgi vermesini, hatta ona bakarak rota değiştirmesini fark etmiş ama çok da üzerinde durmamıştım. Aklımda başka şeyler vardı. Gazze’ye Hamas’ın yönetimi ele aldığı 2007 yılından beri hiç girmemiştim. Sekiz yıl aradan sonra Gazze şehrini nasıl bulacağımın heyecanı ile doğrusu ya şoföre ne yaptığını sormadım sanırım.. Sabah saat 9.30 gibi Gazze’ye girme telaşı başladı.. Gazze’ye girmek için dört İsrail kontrol noktasından sonra bir adet El Fetih, bir adet de Hamas kontrol noktasından geçmek gerekiyor. Bu altı kontrolden sonra 10.30 gibi Gazze’ye ancak girebildik. Sonra 16.30’da yine yaklaşık bir saatimi yiyen altı kontrol noktasından geçerek Gazze’den kapılar kapanmadan hemen önce zorlukla çıktım. Sonra Ramallah’ta iyice geciktiğim bir toplantıya yetişme telaşı başladı.
İşte bu ikinci yolculuk sırasında, yeni şoförümün de akıllı telefonuna bakıp güzergahı yeniden ayarladığını gördüm. Gazze heyecanı bittiği için rahatlamıştım. Bana güzergahı cep telefonundaki trafik seyri ile ilgili bir programa bakarak değiştirdiğini söyledi. Gazze’den Ramallah’a doğru normal yol üzerinde bir kaza olduğunu söyledi. Kaza 20 kilometre ilerideydi ama yol birazdan tıkanmaya başlayacaktı. Ben hala ne olduğunu tam bilemeden herhangi bir GPS (global positioning system) tabanlı navigasyon programından bahsetmekte olduğumuzu zannediyordum.
Waze’in ismini ilk kez Ramallah’ta işimi bitirdikten sonra, Kudüs üzerinden Tel Aviv’e dönerken duydum. Kaçta Tel Aviv’de olmak istediğimi söyleyince, şoför “Dur bir, farklı rotalara bakayım” dedi ve akıllı telefonunda bir şeyler yapmaya başladı. İşte ilk kez yolculuğun bu aşamasında “yahu siz her seferinde trafik seyri için neye bakıyorsunuz?” diye sormak aklıma geldi doğrusu. Şoförüm “Waze” ile rota belirlediklerini söyledi. Bunların hepsi “Wazer”dı. Yolda giderken, “bak ileride hız kontrolü varmış, onun için şimdi biraz yavaşlayacağım” dedi. Ben de bunu duyduktan sonra, Waze uygulamasını telefonuma Kudüs yolunda indirdim ve neymiş diye bakmaya başladım.
Artık ben de Wazer oldum. Neden? Biz trafikte ne yaparız? “Aman dikkat, ileride çevirme var” diye yoldaki şoför kardeşlerimize selektör yaparız. Daha geçen gün, ben onu sollamaya çalışırken, sollamaya çalıştığım arabanın şoförü camdan elini çıkarttı, kolunu aşağı yukarı sallayarak yavaşlamamı istedi. İleride polisler hız kontrolü yapıyorlardı. Biz anlaştık. Ben yavaşladım. Şoförler arası trafik dayanışması hep vardı. Ama bu şoför dayanışmasını somutlayacak bir akıllı telefon uygulaması olduğunu ben işte bu son seyahatimde, Kudüs - Tel Aviv yolu üzerinde öğrendim.
Nedir Waze? Resmi açıklama waze.com.tr sitesinde var. Buna göre Waze, dünyanın en büyük topluluk tabanlı trafik ve navigasyon uygulaması. Hem GPS tabanlı bir program olarak size yolu tarif ediyor hem de şoför dayanışmasına imkan veriyor. Bir nevi şoförler arası dayanışma için bir sosyal medya uygulaması. İlki açık, bu amaca yönelik bir sürü program zaten var. Ama “örgütlü bir halkı hiçbir güç yenemez” ilkesine dayanan sosyal medya boyutu bana son derece ilginç geldi. Bu çağın, bireyi devlete karşı güçlendirdiğini kanıtlayan bir uygulama Waze. Bu yanıyla Periscope’a da benziyor. Zaten Periscope da Gezi hadisesinin verdiği ilhamla çıkmıştı. Hatırlatırım.
Peki, eskiden “İleride çevirme var mı?” diye merak edenler ne yapardı? Trafik polislerinden kaçabilmek için ileride hız kontrolü yapılıp yapılmadığını gösteren elektronik cihazlar satın alırlardı. Tekil çözümler üretmeye çalışırlardı. Ama bakın burada bir kolektif çözüm var. Bir nevi, “kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz” uygulaması bu Waze. Wazer olmak ise trafik kontrolüne karşı şoför dayanışmasına doğrudan katılmak manasına geliyor. Yol boyu, seyir güzergahınız üzerinde trafiğin durumu, hız kontrol noktaları, çevirmeler, kazalar, yol çalışmaları ve bilumum tehlikeler konusunda bütün diğer Wazer kardeşlerinizle, isminiz ortaya atılmaksızın haberleşebiliyorsunuz. Waze, sizin verdiğiniz bilgilerden trafiğin hangi yolda, hangi hızla aktığını hesaplayabiliyor. Onu da herkese nedenleriyle birlikte iletiyor.
Peki, Waze kolektif eylem problemini nasıl çözüyor? Sisteme katılanların sayısı arttıkça ve herkes sistemle bilgi paylaştıkça, seyir güvenliği herkes için sağlanıyor ve herkes en kısa rotaları kendisi için ayarlayabiliyor. Ne kadar malumat verirseniz, o kadar çok malumat alabiliyorsunuz aslında. Waze önce İsrail’de bir girişim firması olarak işe başlamış. Sonra 2013 yılında, Google, Waze’i 1,1 milyar dolara alınca her yerde kullanılmaya başlanmış. Şimdilik Ankara’da fazla Wazer yok ama bekleyin bakalım.
Beni en çok bu kolektif eylem problemi konusu ilgilendirdi doğrusu. Bir de bundan böyle, bu çağda devletin işinin ne kadar zor olduğunu düşündüm. Kural hakimiyetini güvence altına almak hem kolaylaşıyor, hem de zorlaşıyor teknolojik değişimle birlikte. Mancur Olson’un 1965 tarihinde basılan “Kolektif Eylemin Mantığı” kitabından beri iktisat literatüründe kolektif eylem problemini biliyoruz. Bugün mülteciler konusundaki eylemsizliğimiz de, terör karşısındaki hareketsizliğimiz de hep bu kolektif eylem probleminden kaynaklanıyor. Nedir bunun temeli? Riski paylaşmak, parmağımızı taşın altına koymak için ortaya atılmak yerine, herkesle “hadi gelin koordineli olalım, bir şeyler yapalım” diye müzakere edip sonunda“free rider” olmayı, sorumluluk almaktan olabildiğince kaçmayı tercih ediyoruz. Neden? Herkes ilk ortaya atılıp, önünü başını düşünmeden tavır alanın ve adım atanın en çok riski üstlenmek zorunda kalacağını biliyor da ondan. O nedenle hiç kimse adım atmıyor, herkes boş yere konuşmayı tercih ediyor. Bir bakıyorsunuz herkes sonunda hareketsiz kalıyor. Bakın Alan Kürdi’nin ölü bedeni bile insanları sarsmanın ötesine maalesef gidemedi. Hala adını bile yanlış söylüyoruz. Her gün teröre arka arkaya kurban veriyoruz. Ama hepimiz hala bir başkasının tavır almasını bekliyor ve istiyoruz. “Biz zaten lanetliyoruz, hadi sen de lanetle” yarışı görüyorum ben etrafta. Lanetlemek ölümleri durdurmuyor, acıları dindirmiyor halbuki. Halbuki “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” diyen bir kültürden gelmiyor muyuz?
Bu köşe yazısı 08.09.2015 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024