TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçenlerde bir toplantıda, bir girişimci, “ruhsat güvenliği istikrarlı büyüme için olmazsa olmaz bir koşuldur” dedi. Çalıştığı sektörde iş yapabilmek için devletten işletme ruhsatı alması gerekiyordu. Sektöründe istikrar için, şirketlerin önünü görebilmesi için ruhsat dağıtım ve iptallerinin kurala bağlı olması gerektiğini söylemeye çalışıyordu ruhsat güvenliği derken. İşletmenin geleceği siyasetçinin iki dudağı arasında olursa, kimse kendi işine yatırım yapmak istemiyordu. Ne oluyordu? Önünü göremeyen girişimciler sektörde iğreti oturuyor, herkesin gözü kapıya dönük oluyordu. O gün, ruhsat güvenliği ile aslında kural hakimiyetinin öneminin anlatılmaya çalışıldığını dikkatle not etmiş ve çok hak vermiştim.
Dünyaca ünlü bir sektör duayeni, geçenlerde neden Türkiye’de açılan bir ihaleye girmediğini anlatıyordu. Önce lafı geveledi. Sonunda da baklayı ağzından çıkardı. “Bana bu ihaleyle vereceğiniz lisansın bir benzerini, hemen bana gösterdiğiniz yerin yanında bir başkasına daha vermeyeceğinizi nereden bileyim?” dedi. Bir nevi yine aynı şeyi söyledi. Ne dedi? Ruhsat güvenliği olmazsa kapitalizm olmaz dedi. O vakit de kural hakimiyetinin istikrar için önemini not etmiştim.
Ben son yıllarda ruhsat güvenliği üzerine konuşmaları çokça dinliyorum. Özellikle 16 Haziran 2012 tarihli ve 2012/15 Sayılı Başbakanlık Genelgesi yayımlandığından beri bu sıkıntıyı daha çok duyuyorum. 16 Haziran 2012 tarih ve 28325 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı bu genelge. Çok kısa bir genelge zaten. Tek cümle. Şöyle:
“Kamu kurum ve kuruluşları (belediyeler ve il özel idareleri hariç) ile sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait şirketlerin, kendi mülkiyetlerinde veya tasarruflarında bulunan taşınmazlarıyla ilgili olarak; kamu kurum ve kuruluşları, vakıf, dernek veya bunların şirketlerine, gerçek veya tüzel kişilere; satış, kira, irtifak, takas, tahsis, devir vb. her türlü tasarrufa yönelik işlemleri için Başbakanlıktan izin alınacaktır.”
Elektrik santrali, maden sahası, kahvehane, liman ve her türlü işlem için ilgili yasalarda hangi yeterlik şartları olursa olsun, hangi kriterler aranıyorsa aransın. Nedir? Şimdi hükümsüzdür. Bir de üzerine hangi ilkelere bağlı olduğu bilinmeksizin Başbakanlıktan izin almak gerekir diyor bu genelge. Sen yasal çerçevede araman gereken şartları elbette ara, bir de biz bakalım demek. Neye göre bakalım? Bakalım işte. Ben ruhsat güvenliği denilen hadisenin bu genelgede ifade edilen anlayışla alakalı olduğunu düşünüyorum. Öncelikle bunu bir not edeyim, aklımda kalmasın.
Yukarıdaki iki anekdotun özeti nedir? Kural hakimiyeti yoksa o ülkede girişimci önünü göremez. Göremezse ne olur? O ülkede yatırım olmaz. Zaten öyle de oluyor. 2012 ve 2013’ten başlayarak, ama özellikle 2014 ve 2015’te artarak Türkler Türkiye’de yatırım yapmıyor, yabancı doğrudan yatırım Türkiye’ye gelmiyor. Ne oluyor? Türklerin yurt dışındaki doğrudan yatırımlarının yabancıların yurt içine doğrudan yatırımlarına oranı önce yüzde 30’u aşıyor 2012 ve 2013 yıllarında. 2014 ve 2015’te ise bu oran neredeyse yüzde 60 oluyor. İsteyenler yandaki tabloya bakabilir. Hareket ne zaman başladı? Genelgenin çıktığı tarihte başladı. Sonra olaylarla hızlandı.
Şimdi Türkiye’nin 2012’den 2015’e kural hakimiyeti gidişatının resmine bir bakın lütfen. Yandaki grafik, ceza hukuku, medeni hukuk uygulamaları, idarenin icra yetkilerinin sınırlandırılması, yolsuzluktan arınmışlık, yönetimde saydamlık, temel haklar, asayiş gibi bir kaç kriter açısından Türkiye’nin 2012’den 2015’e nasıl bir seyir gösterdiğini izlememize imkan veriyor. Ne zamandan ne zamana? Genelgenin çıktığı yıldan bugüne elbette.
Ben grafiğe bakınca üç noktayı görüyorum. Birincisi, Türkiye İsveç’e göre kural hakimiyeti açısından daha büzüşmüş bir ülkedir. Ya da İsveç genleşmiştir, Türkiye büzülmüştür. İkincisi, 2012’den 2015’e Türkiye kural hakimiyeti ve hukukun üstünlüğü açısından daha da bir büzüşmüştür. Bu genelgede ifadesini bulan yönetim anlayışı, Türkiye’de girişimciliği köreltmektedir. Üçüncüsü, 2012 Türkiye’sinin grafikteki görünümü, 2015 İsveç’ininkine benzemektedir. Bir nevi elips biçimindedir. Yuvarlak bir haldedir. Ama o ne? Türkiye 2015 yılında bir sap çıkartarak İsveç’ten ayrılmaktadır. Temel hak ve hürriyetler kısıtlanırken, devletin asayiş kapasitesi artmaktadır. Dördüncü nokta budur.
2012 yılından 2015 yılına Türkiye asayiş eksenine doğru bir sap çıkartarak biçim olarak İsveç’e benzemekten uzaklaşmakta, Özbekistan’a, Zambiya’ya, Uganda’ya, Burkina Faso’ya benzemektedir. Bu iyi midir? Kötüdür.
Türkiye’nin kapitalizmin giremediği ülkelere benzemeye çalışmasının bir manası yoktur. Benzerseniz ne olur? Faizi sıfıra bile indirseniz, ruhsat güvenliği yoksa o ülkeye yatırım gelmez. O ülkede yatırım yapılmaz. Nereden mi başlayalım? Önce o genelgeyi kaldıralım lütfen. Not edeyim, kenarda dursun.
Şekil 1. Türkiye’nin başka ülkelere yaptığı doğrudan yatırımların, Türkiye’ye gelen yabancı doğrudan yatırımlara oranı, % (2002 – 2015*)
Kaynak: TCMB, Ödemeler Dengesi İstatistikleri *Haziran 2015 itibarıyla yıllıklandırılmış veri
Şekil 2. İsveç (2015) ve Türkiye’nin (2012-2015) Hukukun Üstünlüğü Endeksi grafikleri
Kaynak: World Justice Project
Şekil 3. Türkiye, Uganda, Burkina Faso, Özbekistan ve Zambiya’nın Hukukun Üstünlüğü Endeksi grafikleri
Kaynak: World Justice Project, 2015 Rule of Law Index
Bu köşe yazısı 27.08.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024