Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Biz KOBİ yerine yeni başlayanlar demeyi tercih ediyoruz

    Güven Sak, Dr.13 Ağustos 2015 - Okunma Sayısı: 2308

    Geçenlerde Berlin’de bir toplantıda Silikon Vadisi’nden bir girişimci, hem de bir Türk, Magdalena Yeşil, konu KOBİ’lerden açılınca aynen böyle söyledi: “Biz” dedi, “kendimizi öyle küçük ve orta boy işletme (KOBİ) olarak filan görmüyoruz. Kendimize işe yeni başlayan (Startup) demeyi tercih ediyoruz.” Sonra da ekledi: “Eğer ilk yılın sonunda başladığımız girişimi milyar dolarlık bir işletmeye dönüştürebileceğimizi göremiyorsak, kendimizi başarısız addederiz.” İlk o vakit farkına vardım galiba okyanusun iki yanındaki bakış açısı farkının.

    Atlantik Okyanusu’nun Avrupa tarafında biz, KOBİ’lerden bahsetmeyi seviyoruz. Öte tarafta ise yeni başlayanlar demeyi seviyorlar. KOBİ deyince vurguyu işletmenin küçüklüğüne yapıyorsunuz. Halbuki birincisi, onlar kendilerini ötekilerden farklı, öyle küçük filan görmüyorlar. Yalnızca yeni bir fikirle işe yeni başladıkları için girişimin boyutu daha ufak duruyor. İkincisi, öyle küçük kalmak gibi bir amaçları yok, hızla büyümek istiyorlar. Hatta o nedenle diğerleri ile kıyaslandığında çok daha hızlı büyüyorlar. Bu yüzden yalnızca yeni başlayan değil, aynı zamanda hızlı büyüyen unvanını da ellerinde bulundurmak istiyorlar. Üçüncüsü, kendi fikirlerinin son derece akıllıca olduğu konusunda elbette hiç şüpheleri yok. Küçük deyince ne bileyim, hani daha yeterince olgun bir fikre sahip değil manası da oluyor. Böyle bakınca, doğrusu ya, bu KOBİ terimi de pek fazla geçmişten kalmış gibi duruyor.

    Nedir? Küçük ile büyük arasındaki tek fark, büyük olanın geçmişten kalmış olmasıdır. Küçük olan yalnızca işe yeni başladığı için daha küçüktür. Küçük olmak ise kesinlikle küçük kalmak değildir. Küçük olanın amacı büyümektir. Üstelik hızla büyümektir.

    Ben Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) öncülüğünde başlatılan Türkiye 100 yarışmasına işte bu çerçevede bakıyorum. Türkiye’nin en hızlı büyüyen 100 şirketini belirlemek ve bunlara ödül vermek, herkesin önünde bu başarıyı övmek iyidir. Belki bu arada KOBİ tanımını da yeniden ele alırız. Küçük olmak daha dinamik, daha heyecanlı olmaktır. Bir halden bir hale geçme çabasıdır. Ben KOBİ ifadesinin hadisenin içerdiği hareket ve heyecanı yeterince yansıtmadığını düşünüyorum. Bu nedenle sanki “yeni başlayanlar” ifadesi daha iyi gibi geliyor. İngilizcede bu amaçla kullanılan “startup” kelimesinin hala Türkçe karşılığının olmamasının da bizim ayıbımız olduğu kanaatindeyim doğrusu. Türkçe söylenemeyenin ifade ettiği heyecanın yeterince anlaşılamayacağını düşünüyorum. Bundan sonraki Türkiye 100 yarışmasına bence bu terimin ifade ettiği heyecanı yansıtan Türkçe bir karşılık bulalım. Bu yıl Türkiye 100’den aklımda kalan ilk husus bu oldu.

    Geleyim ikincisine. Türkiye 100 en hızlı büyüyen şirketler yarışmalarının üçüncüsü gerçekleştirildi. Türkiye’de biz genellikle kimseyi diğerlerinden ayırarak özellikle övmemeye özen gösteririz. Teşvik politikası tasarlayıp sektörler arasında seçici olmamaya çalışırız. Ne yaparız? Herkese aynı desteği verir, korkak işi tembel teşvik politikası tasarlarız. Bölgelerin üstün yanlarını öne çıkaracak biçimde seçici olmaktan pek korkarız. Kimse kimseyi küstürmek istemez. Halbuki marifet iltifata tabidir. Ben bu iş başladığından beri, doğrusu ya, Türkiye 100 yarışmasının cesurca bir ilk adım olduğunu düşünüyorum Türkiye için. TOBB’un bu çerçevede doğru yaptığını düşünüyorum. Şirketlerimizin farklılıklarını öne çıkaran, onların kendilerine özgü özelliklerinin altını çizen bu tür yarışmaların son derece faydalı olduğuna inanıyorum. Zira aynılıklar değil, farklılıklar yeni başlayanları hedefe doğru fırlatır. Altını çizeyim, aklınızda kalsın.

    Bu yıl, 2013 Türkiye 100 finalistlerinden birinin yöneticisinin “Türkiye’nin en iyi mühendislik fakültelerinden mezun olan gençler yeni başlayanlara değil, eskiden kurulmuş, büyük firmalara doğru gidiyorlar” sözü aklımda kaldı. Şöyle diyordu mealen: “Hepsinin bir Aselsan merakı var. Halbuki bana gelseler, daha da hızlı büyürdüm.” Ben en çok bu şirket yöneticisinin, “Türkiye 100 seçmeleri ile ismimiz duyulunca, bu yıl mülakatlarda en çok Türkiye 100 lafı geçti” demesini sevdim. Demek ki Türkiye 100 seçmeleri, farklılıkları öne çıkarma konusunda işlevini yapabiliyor, işe yarıyor diye düşündüm.

    Bu yıl dikkatimi çeken üçüncü nokta ise şu: Türkiye 100 şirketleri 2011-2013 döneminde kümülatif olarak ortalama yüzde 385 büyümüşler. Aynı dönemde, Türkiye ekonomisi dolar bazında kümülatif olarak yüzde 6 ancak büyüdü. İstanbul Sanayi Odası’nın açıkladığı İSO 500 Türkiye’nin en büyük şirketleri ise satış gelirlerini yüzde 15 büyüttüler. Demek ki, yeni başlayanlar daha hızlı büyüyebiliyorlar.

    Ama Türkiye 100, dünyanın tek endeksi değil. Amerikan Inc. Dergisi de her yıl Inc. 5000’i açıklıyor. Inc. 5000 yeni başlayan şirketlerin, hızlı büyüyen şirketlerin listesi. Inc. 5000’deki ilk 100 şirket 2011-2013 döneminde yüzde 7232 büyümüşler. Bu rakam bizim performansımızdan 20 kat daha fazla. Amerika’nın ilk 100’ü Türkiye’nin ilk 100’ünden 20 kat hızlı büyüyor.  Neden? İnsan merak eder. Tecessüs her zaman iyidir.

    Buna ilk cevabım gayet basit olacak: Memleketin hastanesi neyse postanesi de öyle olur. Ülkenin ekonomisi nasılsa, şirketlerinin performansı da öyle olur. Bunu, “Türkiye iktisadi olarak riskli ve kırılgan, ondan öyle” diye demiyorum. Bunu, “Türkiye ne kadar yüksek teknolojili ihracat yapıyor ki yeni nesil teknoloji şirketleri olsun” diye söylüyorum.

    Türkiye 100 firmaları bu çerçevede bakarsanız, daha emek yoğun bir biçimde çalışıyorlar. Nereden çıkarıyorum? Ortalama çalışan sayısı Türkiye 100’de 171, Inc. 100’de ise 112 yalnızca. Nedir? Amerika ile kıyaslandığında, Türkiye’nin yeni başlayanlarında ve hızlı büyüyenlerinde ortalama istihdam yüzde 50 daha yüksek. Emek yoğun diyorsam, eski teknoloji diyorum aynı zamanda. Eski teknoloji diyorsam, düne ait diyorum aynı zamanda.

    Ben Türkiye100 firmalarına bakarken o girişimcilik heyecanını nasıl görüyorsam, aynı zamanda uygun ortam sağlamayı ihmal ettiğimiz için nasıl bir fırsatı kaçırabileceğimizi de görüyorum. Bu ortamda, Ankara’da hala bir hükümet kurmayı beceremeyip kişisel hesaplarla itişen tüm yöneticilerimize ise doğrusu diyeceğim bir şey yok. Susuyorum ve not alıyorum.

    Başa döneyim. Ben KOBİ teriminin yeni başlamanın heyecanını ve dinamizmini yansıtmayan, çok bürokratik bir ifade olduğunu düşünüyorum. Sizce yeni başlayanlara ne diyelim? Madem oy da versek, gürültü de yapsak siyaseti kendine çeki düzen vermeye ikna edemiyoruz, gelin kendimize ileriye yönelik böyle konular bulalım. İşimize bakalım.

    Şekil 1: Türkiye100 Şirketlerinin Bölgesel ve Sektörel Dağılımı

    turkiye100 dagilim

     

    Bu köşe yazısı 13.08.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır