Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Çin, gelen fırtınanın habercisi midir?

    Güven Sak, Dr.07 Ağustos 2015 - Okunma Sayısı: 1567

    Çin borsaları düşüyor. Temmuz ayında Çin’de hisse senetleri ortalama yüzde 15 civarında değer kaybetti. Haziran ortasından alırsanız, Çin hisse senetlerindeki değer kaybı yüzde 30’u geçiyor. Ben uzaktan bu hareketliliğe baktıkça, Çin borsalarının bugünkü halini Türkiye’nin 1980’lerdeki sermaye piyasaları ortamına benzetiyorum. Doğrusu ya, aynı bizim burada eskiden daha sık gördüğümüze benzer işler oluyor. Ama Çin’in bugünkü yanlış adımlarına karşılık, Türkiye’nin zamanında doğru işler yapmış olduğunu da düşünüyorum.

    Demek ki biz hep böyle ezik değilmişiz. Beğenmediğimiz 1990’larda bile doğru adımlar atabilmişiz. Bu, Çin’de olup bitenlere bakınca birinci tespitim. İkincisi ise şu: Liberalizasyon sürecinde atılması gereken adımları hangi sırayla attığınız da önem taşıyor. Çin’deki borsa sallantısını bu genel çerçevenin içinde görmek bana faydalı gibi geliyor. Üçüncüsü, Çin borsalarında olup bitenler, Türkiye dahil gelişmekte olan ülkelerde önümüzdeki dönemde fon girişini olumsuz bir biçimde etkileyebilir. Gelin bakın neden?

    Konuya girmeden bir noktanın altını çizeyim: Ben yarın Borsa İstanbul yok olsa, hisse senedi piyasası ortadan kalksa Türk ekonomisinin bundan doğrudan olumsuz bir biçimde etkilenmeyeceğini düşünürüm. Şirketler kesiminin fonlama alternatiflerinin çeşitlendirilmesi ve Türkiye’nin reel iktisadi performansı açısından baktığınızda, borsamızın doğrudan önemi hala solda sıfır mertebesindedir. Dün de öyleydi, bugün de öyledir. Çin açısından da bu tespitim geçerlidir. Çin borsalarının iktisadi etkisi doğrudan değil, dolaylıdır. Aynen Polonya’da ilk borsanın Polonya Komünist Partisi binasında açılmış olması gibi, Çin borsalarının serbest faaliyeti, Çin Komünist Partisi’nin piyasa dostu politikalarının sürdürülebilirliğine ilişkin bir göstergedir. Bu tür mekanizmalar ülkeye yabancı fon girişi açısından bir nevi sinyal mekanizması işlevi görürler. Türkiye’de seçim sonrası borsada ortaya çıkan ferahlamanın şimdilerde yerini artan bir tedirginliğe bırakması açık bir gösterge değil midir? Öyledir. Türkiye için de öyledir. Çin için de öyledir.

    Türkiye, hisse senedi piyasalarını yabancı yatırımcılara 1989 yılından sonra açtı. Kredili menkul kıymet işlemlerine ve açığa satış konusundaki düzenlemelere ise sonradan, 1992 yılında izin verildi. Arada bir yerlerde ise Türk Lirası yabancı paralarla daha serbestçe değiştirilebilir hale getirildi. Liranın konvertibilitesi için ilk utangaç adımlar 1980’de atılmıştı. Ama serbestleşme süreci esasen 1989’dan sonra hızlı adımlarla tamamlandı. Ekonominizi serbestleştirirken hangi adımı attığınız, politika adımlarını nasıl sıraladığınız, ne kadar süratli, ne kadar tedrici gittiğiniz başarı açısından hep önemli faktörler.

    Çin ise geçen yıl kredili menkul kıymet işlemlerine ve açığa satışa izin veren düzenlemeler yaptı. Sonra bu yılın başı itibariyle yabancılara A tipi hisselerde sınırlı da olsa işlem yapma imkanı tanıyan düzenlemeyi yaptı. Bu arada Şangay’da yerli paranın değerinin serbestçe belirlendiği pilot projeler de başlattı. Gidişin nereye doğru olduğu belli. Çin, Türkiye’nin 1980’lerde başlayıp 1990’larda tamamladığını yapacak.

    Şimdi Çin borsalarında A tipi hisseler, Çin şirketlerinin Çin parası cinsinden ihraç edilmiş hisse senetleri. Yabancıların Çin parası cinsinden hisse senedi almalarına getirilen sınırlamalar hafifletildi. Çin parası cinsinden hisse senedi alan bir yabancı, fiyat belirleme sürecinde nelere bakacak? Hem ilgili şirketin değeri ve olası performansına hem de R&B’nin, Çin parasının değerindeki olası değişimlere. Nedir? Fiyat belirleme süreci daha karmaşık olacak demektir.

    Daha önce de yazdım. İşlem yapanların yüzde 85’nin bireysel yatırımcılardan oluştuğu (bu bireysel yatırımcıların önemli bir kısmının da eğitim düzeylerinin lise seviyesinin altında olduğu) bir piyasa olsa olsa lunapark gibi olur. Türkiye’de de böyle, eskiden daha da çok böyleydi. Bu bir. Bunun üzerine “yabancılar geliyor” diye bir beklenti koyarsanız ne olur? Piyasalarda oynaklık tavan yapar. Volatilite artar. Bu da iki. Ayrıca bir de kredili işlemlere izin verirseniz volatiliteyi yaratan yüzde 85’i daha da bir güçlendirirsiniz. Borsa önce tavan yapar. Sonra morali bozulur, dip yapar. Yönü önemli değil. Her tür hareketin şiddeti mutlaka ama mutlaka daha bir artar. Bu üç. Şimdi bir de bütün bunların üzerine bu hareketi yaratan küçük yatırımcılara bir portföy yönetim aracı olarak açığa satışı da verirseniz ne olur? İşin mutlaka suyu çıkar. Her tür hareket sistematikleşir. Şiddeti bir kaç defa artar. Endeks serseri kurşun gibi etrafta dans etmeye başlar. Bu da dört. Beşincisi ise şudur: Çin’de yaşananlar gelmekte olan fırtınanın öncü hareketidir.

    Ben Çin’de bugün olup bitenlerin Çin ekonomisinin performansı kadar, liberalizasyon adımlarının sıralaması ile de alakalı olduğu kanaatindeyim. Bir defa daha bu düşüncemi söyleyeyim ve kayda geçireyim istedim. Bu arada geçenlerde kaybettiğimiz Sermaye Piyasası Kurulu’nun kurucu başkanı Prof. Dr İsmail Türk’ü de rahmetle anayım. Çin sıralamada yanlış yaptı, biz yapmadık. Neden? İsmail Hoca gibi dirayetli yöneticilerimiz vardı. Not edeyim. Unutmayalım.

    Peki, bu iş bizi nasıl etkiler? Ben, finansal piyasalar açısından bakıldığında, Çin’deki bu sarsıntının, uluslararası portföylerde gelişmekte olan piyasa ağırlığını hafifletmek için bir genel bahane olmaya doğru gittiğini düşünüyorum. Eğer böyleyse, bu bir işaret fişeği ise şimdi bekleyin bakalım Fed kararının, kararın kendisinden önce gelen sonuçlarını. Çin işaret fişeği ise bizde ve her yerde. Tıpkı domino oyunu gibi.

    Bu köşe yazısı 07.08.2015 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır