Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Suriye iç savaşı Türkiye’den bir dizi cevap bekliyor

    Güven Sak, Dr.03 Ağustos 2015 - Okunma Sayısı: 2113

    Analiz yapmaya başlamanın ilk aşaması, veri setinde bir desen, bir düzenlilik, bir pattern aramaktır. Nedir pattern? Bizim 8 yaşındaki Ela, arada “ben size buradaki ‘örüntü’yü anlatayım” diyor. İşte o’dur pattern, örüntüdür. Sonra o örüntüyü açıklamaya çalışır, ona manalar yüklersiniz. Doğru ya da yanlış, o örüntüye bir hikaye yazarsınız. Bilim bundan sonra başlar. İnsanoğlu her yerde desen arayan ve o desene bakarak hikaye anlatan bir türdür. Bir nevi kahve falı diyebilirsiniz. Bugün size Suriye iç savaşının ihracatımız üzerindeki etkisinden bahsetmek istiyorum. Ortada bir örüntü var ve doğrusu ya, gidişat pek de sağlıklı görünmüyor. Gelin birlikte bir bakalım.

    Türkiye’nin ihraç ettiği ürünlerin niteliğinin nasıl değiştiğine hiç baktınız mı? Şekil 1, 1964 yılından bu yana ihracatımızın hem nitelik hem de nicelik bakımından nasıl değiştiğini gösteriyor. 1964 yılında Türkiye’nin ihracatının yüzde 98’i doğal kaynağa dayalı ürünlerdi. İşlenmiş gıda, petrol gibi ürünlerden bahsediyoruz esas olarak. Sağa sola un satıyorduk diye düşünelim mesela. Sonra 2014 yılında bu oran yüzde 28’e kadar aşamalı bir şekilde geriledi. 50 yılda düşük ve orta teknolojili ihraç ürünlerinin ihracatımız içindeki payı arttı. Yüksek teknolojili ürünlerin payı arttı diyemeyeceğim, zira öyle bir şey olmadı. Ama ortada bir örüntü var. İhracatımız 1964 yılında 400 milyon dolar düzeyindeydi. Şimdi 150 milyar dolara kadar çıktı. Bu arada doğal kaynağa dayalı ürünlerin payı hızla azaldı, ihracatımızın sofistikasyon düzeyi arttı. İhracatımız arttı, sofistikasyon düzeyi yükseldi.

    Ama Suriye iç savaşı ile birlikte Türkiye’nin Suriye’ye olan ihracatında tamamen farklı bir eğilim ortaya çıktı. Bakın Şekil 2’ye, 2000’li yılların başında Türkiye’nin Suriye’ye olan ihracatının yüzde 43’ü doğal kaynağa dayalı ürünlerden oluşuyordu. Bu oran, 2014 yılında yüzde 67’ye kadar yükseldi. Tamam, Suriye’ye ihracatımız çok yüksek değil. Ama hızlı artıyor. 2000’de 180 milyon dolardı. Sonra sınırları, vizeleri filan kaldırdık. 2014 yılında tutar 1,8 milyar doların altına inmedi. Tutar ufak ama iç savaş ile ortaya çıkan örüntü farklı. İhracatımız arttı ama ihraç ürünlerimizin sofistikasyon düzeyi azaldı. Neden? İç savaş ile birlikte Suriye’de huzur kalmadı. Huzur olmayınca kimse gönül rahatlığı ile kendi işine odaklanamadı. Nasıl Halep çarşısı cayır cayır yandı, Emevi Camii’nin minaresi yıkıldı ise, yeni yeni gelişmeye başlayan imalat sanayii de öylece ortada kaldı. Sonuçta günlük tüketim için Türkiye’den daha fazla un almaktan başka bir çare kalmadı. Çatışan bir toplumun geleceğe yönelik hayalleri olmaz, her gün karnını doyurma endişesi olur.

    Geçen gün not ettim: Suriye iç savaşı, Suriye’nin milli gelirini yarıdan fazla azalttı. Ülke nüfusunun yarısını, tam 11 milyon kişiyi yerinden yurdundan etti. Tam 4 milyon Suriyeliyi ülke dışına kaçmak zorunda bıraktı. Suriye iç savaşı, Suriye’yi tarumar etti. Suriye iç savaşı bugünlerde Türkiye’yi de hem siyasi hem de iktisadi olarak derinden etkiliyor. Ben Suriye konusunda henüz yeterince düşünmediğimiz kanaatindeyim. Halbuki çok dikkatli düşünmemiz gerekiyor. Suriye ekonomisinin iç savaş öncesine geri dönebilmesi için yaklaşık 30 yıl boyunca ortalama yüzde 5 hızla büyümesi gerekiyormuş Birleşmiş Milletler’e göre. Bu ne demek? Bana sorarsanız, bütün Orta Doğu ile ticari ilişkilerimize yeni bir gözle bakmalıyız demek.

    Ben bu örüntüye bakarak buradan üç sonuç çıkartabilirim. İlk ikisi iktisadi, üçüncüsü ise siyasi olur.

    Birincisi, güneyimizdeki bu çatışma ortamı ihracatımızın sofistikasyon düzeyini böyle olumsuz etkilemeye devam edeceğine göre, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile iktisadi entegrasyonunu daha bir ciddiye alıp hızlandırması gerekir. Yoksa imalat sanayimiz ilerlemez, olsa olsa körelir. Türkiye’nin beklediği her sektörde verimlilik artışı bu resimden çıkmaz. Her sektörde verimlilik artışı yoksa Türkiye’de tatmin edici bir büyüme olmaz. Ne olur? Sürünürüz. Arap Baharı ile birlikte artık “yüzümüzü doğuya döneriz” muhabbeti hüzünlü bir biçimde sona ermiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini açacak adımlara ağırlık vermesi gerekir. Nitekim Kıbrıs’ta çözüme bu kadar yaklaşmış olmamız iyidir. İktisadi başladım ama siyasetle bitti.

    İkincisi, Suriye’den Türkiye’ye kaçan yaklaşık 2,5 milyon kişiye artık bir an önce mülteci statüsü vermemiz gerekmektedir. Burada yaşayıp hayatlarını burada kazanmaları gerektiği ortadadır. Çocuklarını burada okutacakları ayan beyan ortadadır. Şimdi karnımızdan konuşmayı bırakıp vakıayı da, bu olguyu da kabul etmemiz gerekir.

    Üçüncüsü, Suriye iç savaşının iyice karmaşıklaştırdığı çözüm sürecini salim kafayla ele almadan, Suriye konusunda sağlıklı bir adım atabilmek mümkün değildir. Siyasi olarak bakıldığında, ben bugünlerde çözüm sürecini zorlaştıran temel faktörün PYD’nin Suriye iç savaşındaki pozitif rolü olduğunu düşünüyorum. Türkiye, çözüm sürecinde ne yapacağını bilmediği sürece, güneyindeki iç savaşta da ne yapacağını bilemez. Suriye’de de taşlar yerine oturmaz. Suriye’de taşlar yerine oturmadıkça Türkiye’nin huzuru olmaz. Nedir? Huzuru sağlamak için önce bir strateji geliştirmek gereklidir.

    Suriye iç savaşı ve bu savaşın ortaya çıkardığı örüntü bir vakıadır. Vakıayla kavga edilmez. Şimdi bu hal veri ise ne yapacağız diye düşünülür. Ben bir söyleyeyim dedim.

    Şekil 1: Türkiye’nin İhracatının Teknolojik Dağılımı, % (1964-2014)

    ihracatin teknolojik dagilimi

    Kaynak: BM Comtrade, LALL, TEPAV Hesaplamaları

     

    Şekil 2: Türkiye’nin Suriye’ye İhracatının Teknolojik Dağılımı, %  (2000-2014)

    suriyeyle ihracatin teknolojik dagilimi

    Kaynak: BM Comtrade, LALL, TEPAV Hesaplamaları

     

    Bu köşe yazısı 03.08.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır