Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Maliye politikası boşluğu 2008’den sonra makro istikrarsızlık getirdi

    Güven Sak, Dr.11 Mayıs 2015 - Okunma Sayısı: 2203

    Louis Althusser, eskilerde tarihten bahsederken “öznesiz ve ereksiz bir süreçtir” derdi. Ben bir süreden beri Türkiye’nin maliye politikasına bakarken hep bu sözü hatırlıyorum. Zira 2008 yılından beri Türkiye’de maliye politikası başlığı altında alınan kararların makro iktisadi yönetim açısından bir gayesi olmadığı kanaatindeyim. Türkiye’nin maliye politikası, aynı Althusser’in dediği gibi öznesiz ve ereksiz bir süreç biçiminde akıp gidiyor. Bana sorarsanız, Türkiye’nin 2008’lerden beri somut bir maliye politikası bulunmuyor. Bu durumda ortada bir maliye politikası başarısı filan da bulunmuyor. Başarı olması için önce ortada gayesi olan bir programın olması lazım. Ben bu maliye politikası boşluğunun hem 2008’den sonra memlekete makro istikrarsızlık getirdiği hem de Türkiye’nin 2008 küresel krizi ile başarılı mücadelesini engellediği kanaatindeyim. Müsaadenizle bugün bu konuyu üç aşamada açayım.

    2002-2007 dönemi ile kıyaslandığında Türkiye, 2008-2014 döneminde iktisadi istikrarı kaybediyor. Makroekonomik istikrarsızlık artıyor. Geçenlerde “Küresel kriz Türkiye’yi şallak mallak etti ve bizi tutup yine 1990’lara attı” diye ifade etmeye çalıştığım tam da buydu. Tabloya bakın ve görün. Ne oluyor? 2002-2007 dönemi ile kıyaslandığında 2008-2014 döneminde Türkiye’nin ortalama büyüme oranı yarı yarıya azalıyor ve büyümenin oynaklığı 2 kat artıyor. Özel sektör açısından bakarsanız, Türkiye ekonomisinde öngörülebilirlik azalıyor. Şirketlerin her an her tür sürprize hazır olması gereken, temkinli yönetimin önem kazandığı bir döneme giriyoruz. Özel yatırımlar son dönemde neden azalıyor? Bundan. Yurt içine yabancı yatırım gelmezken, Türkler neden başka ülkelere yaptıkları yatırımları artırıyorlar? Bundan. Devlet 2002-2007 döneminde para ve maliye politikaları vasıtasıyla toplam risk yönetimini başarılı bir biçimde yaparken, 2008-2014 döneminde görevini yapamaz oluyor. Olup biten acayip bir biçimde 1991-2001 dönemine benziyor. Bu ilk nokta.

    Şimdi geleyim ikinci noktaya. Bu dönemde maliye politikası çerçevesinde biz hala faiz dışı fazlanın milli gelir içindeki payını bir noktada tutmaya çalışıyormuş gibi yapıyoruz. Bunun adına da başarılı maliye politikası diyoruz. Yanlış. Türkiye’nin maliye politikası başarılı ya da başarısız değildir. Çünkü Türkiye’nin maliye politikası yoktur. Olmayan politikanın başarısı da olmaz. Maliye politikası açısından Türkiye’nin temel makro sorunu nedir? Dün sorun kamu borcu idi. 2002-2007 döneminde kamu net borç stokunun milli gelir içindeki payı yüzde 50’lerde idi. Şimdi yüzde 30’lara doğru geriledi. Artık Türkiye’nin temel makro sorunu, cari işlemler açığının milli gelir içindeki payıdır. 2002-2007 döneminde milli gelirin yüzde 1,5’i olan cari işlemler açığı, 2008-2014 döneminde tam 4 kat artarak milli gelirin yüzde 6,1’ine ulaşmıştır. Bu da kötüdür. 2002-2007’den 2008-2014’e artan makro istikrarsızlığın, büyüme istikrarsızlığının nedeni tam da budur. Nokta.

    Üçüncüsü ise şudur: 2002-2007’den 2008-2014’e artan büyüme istikrarsızlığı yeni makro problemimiz olmasına karşın Türkiye, kamu harcamalarına bir üst limit koyacak yeni bir maliye politikası çerçevesine geçememiştir. Hata buradadır. Türkiye’nin 2008’den itibaren, IMF’den ayrılırken mali kurala dayalı bir yeni politika çerçevesine ihtiyacı vardı. Burada ana amacın cari işlemler açığını sınırlandırmak için kamu tasarruflarını artırmak olması lazımdı. Biz laylaylom ile vakit geçirdik. Maliye politikasını ayarlayamadığımız için bugün memlekette tüm özel sektörü karaya oturttuk. Neden? Mesela 2009’da cari işlemler açığı ile ilgili olarak kamu tasarruflarını artırmaya dayalı bir karar almış olsaydık, Türkiye’de cari işlemler açığı bu kadar yüksek olmaz, Türkiye bu kadar riskli bir ülke olarak görülmezdi. Not edeyim. Buraya nasıl geldiğimiz unutulmasın.

    Nedir bunun göstergesi? Tablodaki son iki sütundur. Türkiye’nin kamu maliyesi sözde disiplin içindeyken, kamu harcamalarının milli gelir içindeki payı yaklaşık yüzde 18’den yüzde 22’ye yükselmiştir. Ne olmuştur? Türkiye’de devlet 2008-2014 döneminde yaklaşık yüzde 22,5 oranında büyümüştür. Devleti küçülttük, özelleştirme yaptık lafları doğru değildir. Türkiye’de devlet 2008’den 2014’e, altı yıl içinde yaklaşık dörtte bir oranında irileşmiştir. Başlangıçta iyi gibi gelebilir, parayı doğru yere harcıyor filan da diyebilirsiniz ama irileşen bir devlet hiçbir zaman iyi değildir. Bunu bir not edeyim. Buradaki kamu harcamaları esasen faiz dışı harcamalardır. Onu da ifade edeyim. Aynı dönemde faiz harcamaları yüzde 9’lardan yüzde 3’lere, üçte bir oranında küçülürken, faiz dışı harcamalar dörtte bir oranında artmıştır.

    Arada 2008 krizinin olumsuz etkisini atlıyor değilim. Yalnızca maliye politikasının Türk özel sektörünün risklerini sigortalayacak biçimde esnek ve dikkatli yönetilmediği konusundaki kanaatimi söylüyorum. Sonuç ne oldu? 2008-2014 döneminde, 2002-2007’ye göre devlet irileşti. Cari işlemler açığı büyüdü. Türkiye’de makro istikrar bozuldu. Türkiye, kırılganlığı tescilli bir ülke oldu. Bütün bunlar maliye politikası yok diye başımıza geldi ve geliyor.

    Güncele geleyim. Dolar/lira kurundaki bu hareket nasıl durur? Bence Türkiye, kurallı maliye politikasına geçmeye yöneldiğini ve bu yolla kamu tasarruflarını artırarak cari işlemler açığını kontrol etmeyi planladığını söylese, piyasalara karşı hareket üstünlüğünü yeniden kazanır. Not edeyim, akılda kalsın. Artık seçimden sonra bakarız. O zamana kadar kamudan bir karar çıkmaz.

    Tablo: Türkiye’de bazı temel makroekonomik ve mali göstergeler

    *1995-2001 ortalaması

    Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, IMF, TEPAV Hesaplamaları

    Bu köşe yazısı 11.05.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır