Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Türkiye’nin maliye politikası yok hükmündedir

    Güven Sak, Dr.07 Mayıs 2015 - Okunma Sayısı: 3557

    Bugün bana Türkiye’nin 3 temel problemini say deseniz, birinci sırada deyip abartmayayım ama ilk 3’ün içinde mutlaka maliye politikasının yok hükmünde olmasını sayarım. Elbette Türkiye’nin 21’inci yüzyılın başındaki ve 15’inci yılındaki kamu maliyesi problemleri aynı değildir ama işe bakın ki, 21’inci yüzyılın başında da 15’inci yılında da Türkiye’de maliye politikasının çerçevesinde bir değişiklik olmamıştır. Bu yanlıştır. İktisadi problemin niteliği değişince iktisat politikası çerçevesi de değiştirilir. Ben Türkiye’nin maliye politikasının gerçeklikle bağının kopmuş olduğunu ve dünde kaldığını düşünüyorum. Bu haliyle Türkiye’nin maliye politikasının yok hükmünde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Mevcut çerçevenin mutlaka değiştirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Türkiye’de sabah akşam para politikası üzerine konuşuyoruz ama bence artık maliye politikasının yok hükmünde olması da tartışmaya dâhil edilmelidir. Ne demek istediğimi anlatayım.

    Dün Türkiye’de makro politikaların temel meselesi, kamu borç stokunun ekonomimiz üzerindeki ezici baskısıydı. Hatırlayın, kamu borç stokunun milli gelir içindeki payı yüzde 100’lere ulaşmıştı. Devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) piyasası bir nevi gözümüzün bebeğiydi. Türkiye’de hepimizin temel derdi, DİBS ihalelerinin sorunsuz geçmesiydi. Her ihale sabahı yüreğimiz titrer, ihale başarılı geçince şöyle bir ferahlardık. DİBS vadeleri kısa, ihaleler art ardaydı. İhaleye park etmeyen para hemen döviz piyasasına atlardı. Döviz kuru oynaklığı yüksek, büyüme istikrarsızdı. Neden ortada kocaman bir DİBS stoku vardı? Kamu maliyesinde disiplin yoktu. Disiplinin olmadığı yerde de ancak borç olabiliyordu. Bütün o DİBS’leri banka bilançolarına tıkardık. Bütçede disiplinsizlik nedeniyle DİBS’leri banka bilançolarına tıka tıka sonunda bankacılık sisteminin de dibini deldik. Banka bilançoları 1990’ların sonunda patladı. Kemal Derviş geldi ve maliye politikası disiplin odaklı oldu. Kamu maliyesinde disiplin temin edildi. DİBS stokunun milli gelir içindeki payı yüzde 100’lerden yüzde 30’lara doğru geriledi. Türkiye temel makroekonomik meselelerini bir nevi halletti. İyi oldu. Bu arada 2000’lerin başından 2007’ye doğru geldik. Ne oldu? Türkiye’de makro politikaların temel meselesi değişti. DİBS stokunun ekonomimiz içindeki ağırlığı azaldı. Cari işlemler açığının ekonomimiz içindeki ağırlığı arttı. Tabloya bakın ve görün.

    Burada biraz maliye politikasına odaklanayım, müsaadenizle. Disiplin odaklı maliye politikasının temel parametresi faiz dışı fazlaydı. Bütçe faiz ödemeleri dışarıda bırakıldığında fazla verecekti. O fazlayla borç stokunun düzeyi aşama aşama azaltılacaktı. Bütçe o faiz dışı fazlayı versin diye mali hesap sistemi şeffaflaşacak ve herkesin izlemesine açık hale getirilecekti. İşler yolunda gitti. DİBS stokunun ekonomimiz üzerindeki ezici baskısı ortadan kalktı. Türkiye başarılı oldu. İyi ettik. Ama sonra makro meselemiz değişmesine rağmen maliye politikasının temel parametresini hiç değiştiremedik. Bugün artık yanlış olanı daha açıklıkla görebildiğimiz kanaatindeyim ben.

    Aslında Türkiye hiç denemedi değil, 2007’lerde denedi. Maliye politikasının temel vurgusunu faiz dışı fazladan kamu harcamalarının milli gelir içindeki payını kontrol etmeye doğru kaydırmaya çalıştı. Hazinemiz o dönemde kurallı maliye politikasına geçmeye çalıştı. Siyaset de her zamanki gibi miyop olduğunu gösterdi. Düzenleme gerçekleşemedi. Bugün bir yerimizi tırmalayan, dün yediğimiz o hurmalardır. Siyasetin dün almadığı kararlar, bugün Türkiye ekonomisindeki yavaşlamanın temel nedenidir.

    2007’deki hatanın bedelini bugün ödüyoruz. Nasıl? Türkiye’nin cari işlemler açığının GSYİH içindeki payı, 2007’den sonraki dönemde neredeyse yüzde 10’u bile gördü. Tasarruf oranı ise aynı dönemde yüzde 10’lara doğru geriledi. Ne oldu? Tasarruf etmeyi bıraktık, 2007’den sonra, bir “bas bas paraları Leyla’ya” dönemine girdik, cari işlemler açığı patladı. Şimdiki kırılgan görünümümüz oradandır.

    Hâlbuki ne yapmalıydık?

    Mademki bireylerin tasarruf hacimleri son derece düşük, o halde kamu, maliye politikası vasıtasıyla kamu tasarruflarını artırmalı ve de cari işlemler açığının patlamasının önüne geçmeliydi. Ne yapmalıydı? Faiz dışı fazlaya değil, kamu harcamalarının düzeyine odaklanmalıydı. Eğer öyle olsaydı, Türkiye 2007’lerde kurallı maliye politikasına yönelip kamu harcamalarını kontrol altına alsaydı, ortalığı çılgın projeler furyası sarmasaydı, o dönemin üst düzey yöneticilerinden bazıları “ben hiç bütçe kısıtının ne olduğunu bilen bir siyasetçi göremeyecek miyim?” diye feryat edip görevini bırakmazdı. Türkiye’de büyüme böyle istikrarsızlaşmazdı. Önümüzü göremediğimiz için yatırımlar böyle kesilmezdi. Ne bileyim? Daha iyi olurdu işte. Olmadı.

    Ne oldu? Türkiye’nin faiz dışı fazla odaklı maliye politikası yok hükmünde olduğu için 2008-2014 döneminde büyümenin volatilitesi, büyümenin istikrarsızlığı yükseldi. Büyümenin volatilitesi ortalama büyüme oranını geçti. Türkiye 1990’lı yıllara geri döndü. 1991-2001 döneminde de aynen bu 2008-2014 döneminde olduğu gibi büyümenin volatilitesi ortalama büyüme oranını aşmıştı. Büyüme bugün aynı 1990’lardaki gibi istikrarsızdır. Maliye politikamızın manalı olduğu 2002-2007 dönemine bir bakın hâlbuki. Orada büyüme istikrarlıdır. Büyümenin volatilitesi, ortalama büyüme oranının epey altındadır. Maliye politikasının yok hükmünde olduğu 2008-2014 döneminde ise büyüme aynı 1990’larda olduğu gibi istikrarsızlaşmıştır.

    Türkiye, 2007’den sonra maliye politikasını, iktisadi öngörülebilirliği artıracak biçimde değiştirememiştir. Bugün para politikasına ilişkin olarak ortaya atılan tartışmaların kaynağında bile bu dünden kalma maliye politikası anlayışı yatmaktadır. Yanlıştır. Bir kez daha söylemiş olayım. Seçimden sonra değiştirelim artık.

    Tablo: Türkiye’de bazı temel makroekonomik göstergelerin ortalaması ve volatilite

    Kaynak: TÜİK, IMF, TEPAV hesaplamaları

    Bu köşe yazısı 07.05.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır