TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye bugüne kadar nasıl büyüdü? İlk Dani Rodrik hesaplayıp göstermişti, en son Dünya Bankası’nın Türkiye’nin Dönüşümü raporunda vardı. Türkiye bugüne kadar esasen köyden kente göç sayesinde büyüdü. Vatandaşlarımız köyden kente gelip, çalışmak için tarımdan hizmetler ve sanayiye geçtikçe kişi başına verimlilikleri birkaç kat arttı. Türkiye ekonomisi bu verimlilik artışları sayesinde büyüdü. Yaklaşık son 60 yılımızın özeti aşağı yukarı böyle bir şey. Orhan Pamuk’un son romanı “Kafamda Bir Tuhaflık”, Türkiye iktisat tarihinin son 60 yılını pek güzel özetliyor aslında. Bir ara anlatırım. Bugün derdim başka. Türkiye’nin köyden kente göç sayesinde büyümesi dünde kaldı. Bugün yeni bir yerdeyiz.
Türkiye’nin büyüme sürecinde artık bir devir kapanıyor. Çünkü köyden kente gelecek olanların sayısı artık azaldı. Türkiye’de kentleşme oranı artık belli bir düzeye ulaştı. Bundan böyle Türkiye’nin öyle hudayinabit gibi kendiliğinden büyümesini beklememek gerekiyor. Büyüme sürecini canlandırmak için epey bir çaba ve koordinasyon gerekiyor. Dün devletimizin illa ki akıllı olmasına ihtiyaç yoktu ama bugün bize büyüme sürecini yönetecek akıllı bir devlet gerekiyor. En son 1 Mayıs’ta da gördük ki, o da bizde bulunmuyor. Ben, özgürlüğümün kısıtlanmaması için bulabildiği tek çözüm özgürlüğümü kısıtlamak olan bir devletin, pek de akıllı bir devlet olmadığı kanaatindeyim doğrusu. Gelin önümüzdeki işin büyüklüğünü size bir anlatayım.
Yandaki grafik, Türkiye ile Almanya’nın kentleşme serüvenlerini özetliyor. Önce onun üzerinden gidip üç noktanın altını çizeyim. Buraya bir de Çin eklemek güzel olurdu doğrusu. Çocuklar atlamış, ben onu da tahayyül etmenize yardımcı olayım bugün dilim döndüğünce.
Köyden kente göç bir tek bizim başımıza gelmiş bir hadise değil. Ancak Almanya’nın 150 yılda yaptığını Türkiye yaklaşık 60-70 yılda yapmış gibi duruyor. Almanya’nın yavaş yavaş yaptığını biz daha hızlı yapmışız. Burada bir de Çin olsaydı, nasıl olurdu? Bizim 60-70 yılda yaptığımız köyden kente geçişi Çin şu son 35-40 yılda yapmayı başardı ve o da o sayede büyüdü. Türkiye’nin son derece Asyalı bir dönüşümü başarılı bir biçimde yaptığını söylemek, herhalde Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek olur. Ben yandaki grafiğe baktığımda ilk önce Türkiye’nin Cumhuriyet tarihinin tamamını kapsayan bu başarı hikayesini görüyorum.
Geleyim ikinci noktaya. Almanya’da kentleşme 1880’lerde yüzde 30’lardaymış. Bizim buralarda ise 1960’larda aynı seviyeye geliyor. Ne oluyor? Arada bir 80 yıl var sürecin başında. Ama sonra Türkiye arayı kapatıyor. 1950’den sonra Türkiye’de kentleşme süreci sistemli bir biçimde devam ediyor. 1980’lerden sonra ise süreç daha da hızlanıyor. İnsanlar kente geliyor. Türkiye bu süreç içinde emeği sürekli bir biçimde ucuzlattığı için büyümeye devam ediyor. Bu arada devlet ne yapıyor? Bana kalırsa, öyle trene bakar gibi sürece bakıyor. Yasalarını bile değiştiremiyor. Millet çözüm yolu olarak gecekonduyu icat ediyor. Devlet sürece uyum sağlamak için yasal çerçeve geliştireceğine, gecekondulaşmaya bir nevi gariplik, yasa dışı bir olay olarak bakmaya devam ediyor. Ne yapıyor? “Gecekondu affı” çıkartarak yasal çerçeve ile hayat arasındaki uçurumu gidermeye çalışıyor. Sen kimsin ki kimi affediyorsun halbuki. Hayatın gerektirdiği yasal altyapıyı bir türlü oluşturamayanı milletin affetmesini beklemek gerekiyor. Aynı durum dolmuşlar için de oluyor. Devlet toplu ulaşımı getiremiyor, millet dolmuşu icat ediyor. Devlet bir imar düzenlemesi olduğunu zannediyor. Gelişmeler onu her gün deliyor. Devlet durmadan af çıkartıyor. Bu arada emek ucuzluyor, sanayi gelişiyor. İşte özetle son 50 yılın hikayesi.
Üçüncü nokta ise herhalde şu olmalı: 21’inci yüzyılın ilk 15 yılında Almanya ve Türkiye’de kentleşme oranları birbirine eşitleniyor. Türkiye’nin büyüme sürecinde bir devir kapanıyor dediğim işte tam da bu. Artık köyden kente gelebilecek olanların sayısı azalıyor. Öyle trene bakar gibi izlediğimiz büyümenin yolu böylece kapanıyor. Önümüzde artık daha zor bir yol kalıyor. Dün Türkiye bir sektörden diğerine vatandaşlarını geçirerek verimlilik artışını yakalayabiliyordu. Neden? Sanayide bir saatlik çalışmanın getirisi, tarımda bir saatlik çalışmanın getirisinin tam 3 katı kadar. Nasıl Türkiye’de Türklerin yönettiği bir şirketten, yabancıların yönettiği bir şirkete geçenin ürettiği değer 2 katına çıkıyorsa, tarımdan sanayiye çalışmaya geçeninki de 3 kat artıyordu.
Şimdi bundan böyle ne yapmak lazım? Bundan böyle her sektörde sektör içi verimliliği artırabilmek lazım. Her sektörde yaptığımız işi bundan öncekinden daha iyi yapabilmemiz lazım. Birden çok sektörde verimlilik artışlarını tetikleyecek teknolojik yenilenmeye gitmek lazım. Son dönemin biyoteknoloji, nanoteknoloji, bilgi işlem teknolojisi gibi yeni teknoloji platformları işte bunun için son derece önem taşıyor. Bu teknolojiler, farklı sektörlerde işlerin yapılış biçimini değiştiriyor.
Ama buralarda mesafe kat edebilmek için bu teknoloji platformlarının değer zincirini nasıl değiştirebileceğini bilen, teknolojik yenilenmenin tek bir sektördeki değil, pek çok sektördeki yayılma etkisini dikkate alıp hesaplayabilen, nereye gitmek istediğinden kuşkusu olmayan, hata yaptığında hatasını düzeltebilecek takip mekanizmalarına sahip bir devlet lazım. Benim akıllı devlet dediğim işte böyle bir şey.
Her sektörde, hatta her şirkette verimlilik artışları için şirket yönetimlerinde bilgi işlem teknolojisinden daha yoğun yararlanmak gerekiyor. Artık şirketler buluta çıkarak, bilgi işlem teknolojisinden az fiziksel yatırımla yararlanabilecekler. Ama bu iş için iletişim maliyetlerinin hızla azalması gerekecek. 4G’nin gecikmesi, şirketlerin buluta çıkmasını birkaç yıl erteleyecekse, bu Türkiye için pek de iyi olmayabilir mesela. Eski aklımızla bir tek sektöre bakıp, ne kaybedip ne kazandığımızı görebilirdik. Şimdi artık öyle değil ama. Tekil sektörler yerine, farklı sektörlerde ileri teknolojiye sıçramayı hızlandıran yatay teknolojilere odaklanacak, bunun için neyi tercih edeceğini bilecek akıllı bir devlete ihtiyaç var.
Türkiye’nin artık yeni bir büyüme hikayesine olan ihtiyacı bahsinde ilk aklımıza takılması gereken hadise budur bana kalırsa. Türkiye’nin büyüme sürecinde bir devir kapanıyor. Dün devletin trene bakar gibi süreci izlemesi yetiyordu. Yine de büyüyorduk. Şimdi bize daha aktif ve daha akıllı bir devlet lazım. Zira devletimiz yaptığı işi iyi yapmayı beceremediğini en son 1 Mayıs hadiselerinde gösterdi. Benim tespitim budur doğrusu.
Şekil 1. Almanya ve Türkiye’nin şehirleşme oranları (1852-2014)
Kaynak: TÜİK, GDDC 10 veriseti
Bu köşe yazısı 04.05.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024