TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Başlık bir Slavoy Jijek (Slavoj Zizek) fıkrasından alınma. Jijek, kitaplarında o kadar çok fıkra anlatıyor ki, en son “Zizek’ten Nükteler” diye bir kitap bile çıktı. Ama geçen yıl çıkan son kitabı Trouble in Paradise (Cennette Sıkıntı)’da Yunan krizini bence pek güzel anlatıyordu. Yunan seçimlerini anarken bugün oradan başlayayım dedim. Romen komünist yazar Panait Istrati, 1920’lerde Sovyetler Birliği’ni ziyaret eder. Zaman tam Troçki sonrası, Stalin’in, bizim Ergenekon-Balyoz davalarına benzer, çakma mahkemelerle ihanet şebekeleri icat edip iktidara yerleşme zamanı. Rus yoldaşları Istrati’ye uzun uzun Sovyetler Birliği’nin ihanet karşısında kendisini neden savunması gerektiğini anlatırlar. Ortada uluslararası bir ihanet şebekesi vardır. Hainler, baronlar, emperyalizm falan filan. Uzun uzun anlatırlar. Arada biri “yumurtaları kırmadan omlet yapamazsın” der. Istrati dinler dinler ve en sonunda “etraftaki kırık yumurtaları görüyorum” der ve ekler: “Peki, ama omlet nerede?” Stalin’in iktidara yerleşme süreci böyle bir şey işte. Her otokratın iktidara yerleşmesi katiyetle birbirine benzer.
Yunan seçmenleri geçen hafta sonu sandık başına gittiler. “Radikal Sol Koalisyon” (SYRIZA) seçimleri kazandı. Aleksis Sipras (Alexis Tsipras) Yunanistan’ın yeni başbakanı oldu. Öncelikle, bence pek iyi oldu. Yunan seçmenleri 1950’lerde doğan bir başbakanı 1970’lerde doğan bir başbakanla değiştirdiler. Ben 1970’lerde doğan bir başbakanın 1950’lerde doğandan daha iyi olacağı kanaatindeyim. Bir kere daha genç. Günümüz liderleri soğuk savaşı ne kadar az bilirlerse o kadar iyi bana kalırsa. Türkiye için de 1980’den önce neler olduğunu doğrudan bilmeyen biri kesinlikle daha iyi olur. O dönemin geyiklerini ayrıntılarıyla bilip de ne olacak? İkincisi, tebessüm etmeyi biliyor. Memleketin çatık kaşlı taşra siyasetinden bıkan benim gibi biri için pek hoş bir değişiklik doğrusu. Üçüncüsü ise kravat takmıyor, resmi toplantılara gündelik giysileri ile katılıyor. Ben yeni kuşak bir siyaset biçiminin ortaya çıkması yolunda Yunan seçimlerinin önemli bir başlangıç olabileceğini düşünüyorum. Sipras 1974 doğumlu. İtalyan başbakanı Matteo Renzi ise 1975 doğumlu. Renzi, en son Mısır Cumhurbaşkanı’nın İtalya’ya gelmesi onuruna yapılan törende, Başkan Sisi konuşurken cep telefonundan e-postalarını kontrol ediyordu. Hoşuma gitti. Doğrusu ya, hazır konuk başkan konuşurken, o sıkıcı protokol konuşmasını dinlemek yerine e-postaları kontrol etmek bana da pek mantıklı geliyor. Ben bu yeni tarz hakikaten sivil ve azıcık da dalgacı siyasetten memnun olacağımızı düşünüyorum. Darısı başımıza.
Yunanistan, IMF’nin de katkısı ile 2010 yılından beri, Avrupa Birliği (AB) tarafından kurtarılmaya çalışılıyor. 2010 yılında Yunanistan’da işsizlik oranı bir önceki yıla göre 2,5 puan artarak yüzde 12 olmuştu. AB yaklaşık 4 yıldır Yunanistan’ı kurtarmaya çalışıyor. Bu arada, 2013 itibariyle işsizlik oranı yüzde 27’nin üzerine çıktı. Ne oldu? Yunanistan’da işsizlik çalışan nüfusa oranla yüzde 100’den fazla arttı. Bu arada gençler arasında işsizlik oranı da yüzde 50’ye fırladı. Kırılan yumurtalar ortada. Peki, omlet nerede? Hemen aklınıza bu gelmez mi? 2010 yılında Yunan devlet iç borçlanma senet (DİBS)’lerinin milli gelir içindeki payı yüzde 120 civarındaydı. Dünya Bankası veri tabanında en son 2012 rakamı vardı. Yunan DİBS stoku milli gelirin yüzde 166’sına tırmanmış duruyor. Nedir? Ortada bir dizi kırık yumurta vardır ama hala bir omlet yoktur. Şimdi elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, ortada bir sıkıntı yok mudur? Vardır. İşte seçmenler tam da o sıkıntıyı dile getirmişlerdir.
Jijek ile başladım öyle bitireyim. Seçmenler Sipras’ı, ne yapılması gerektiğini bildiğini düşündükleri için iktidara getirmediler. Aslında seçmenlerin selamete varmak için ne yapılması gerektiğine dair bir fikirleri de yok. Olan şuydu: Ne yapılması gerektiğini bilmeyen kitleler, mevcut yönetimin ne yapılması gerektiği konusunda fikir sahibi olmadığının farkına vardılar. Ortada bir nevi körler körleri yönlendiriyor durumu vardı. Artık bitti. Huffington Post web sitesinin seçim öncesi anketi çok açıklayıcıydı. Seçmen “Sipras” dedi çünkü AB ile müzakereleri en iyi onun götürebileceğini düşünüyordu. Siyasi ve ekonomik müzakereleri kim daha iyi götürür sorusuna seçmenin yüzde 55’i Sipras ve SYRIZA diyordu. Ayrıca Yunan seçmeni programın başından beri yolsuzlukların arttığını düşünüyordu. Sıkılaşan kemer ve artan yolsuzluk algısı Samaras’ı götürdü. Açıktır ki, birinin, her halükarda, Brüksel ve diğer başkentlere “ortadaki bütün o kırık yumurtalara rağmen neden hala omlet yok?” diye sorması gerekiyordu. Yunanlılar Sipras’ı seçti.
Bir ülkedeki işsizlik ekonomik bir program sırasında yüzde 100 oranında artmış ve azalma belirtisi göstermiyorsa orada bir bozukluk vardır. Peki, bu bozukluk AB’yi bitirir mi? Hayır.
Ben bir borç krizinin Washington’u başkent yapması gibi, bu borç krizinin de Brüksel’i başkent yapabileceğini düşünüyorum. Aralık 2011’de bunu Radikal’de yazmıştım.
1 dolarda, 5 dolarda, 20 dolarda ve 50 dolarda hep Amerikan başkanlarının resmi vardır. Ama 10 dolarda başkan olmamasına rağmen Alexander Hamilton’ın resmi vardır. Neden?
Bu köşe yazısı 30.01.2015 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024