TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bundan birkaç yıl önce Dünya Bankası’nın İstanbul’da düzenlediği bir toplantıdaki Çinli katılımcının ne dediğini bugünlerde daha iyi anladım. Benim hatam. O vakitler, Dominique Strauss Kahn daha IMF başkanıydı. New York Times gazetesi her hafta mutlaka Türkiye’ye övgüler düzen bir haber ya da makale yayımlardı. Farklı zamanlardı. İşte o toplantıda da, Çin’deki büyümenin sürdürülebilir olmadığına ilişkin eleştirileri dinleyen Çinli katılımcı sonunda, “Biz bugüne kadar siz ne derseniz onu yaptık. Bugün ortaya çıkan sonuçlar kötüyse, siz de oradaydınız. Ben sizleri gördüm. Şimdi buradan nasıl çıkacağımızı da birlikte düşünelim” demişti. Çin hızla büyüdü. Yaklaşık 700 milyon kişiyi yoksulluk sınırının üzerine çıkardı. Çin’in düzenli dönüşüm sürecinde bir dönem böylece geride kaldı. Türkiye ile kıyaslarsak, Çin, 1980’leri bitirdi, şimdi 1990’lı yıllara geldi.
Hatırlayın, biz de hızlı başlamış ve sonra o hızın biriktirdiği sorunlarla boğuşmak için bir 10 yılımızı harcamıştık. Ben Çin’de de benzer bir desen görüyorum doğrusu. Çin bugünlerde bütçe dışı fonlar keşmekeşinden yap-işlet-devret faciasına doğru gidiyor sanki. Bizim yaptığımız her hatayı yeniden yapıyor. Türkiye’den bir şeyler öğrenmiş gibi görünmüyor.
Biz 1980’lerdeki dönüşümü, “bütçe dışı fonlar”ı icat ederek yapmıştık. Öyle anlaşılıyor ki bir süredir Çinliler de kendi bütçe dışı fonlarını keşfetmişler. Onlar ona bütçe dışı fon demiyor, Yerel Yönetim Finansman Platformu (Local Government Financing Platform-LGFP) diyorlar. LGFP’ler, gayrimenkul projeleri karşılığında bankalardan kredi alarak Çin’in eyaletlerinde arsaya ve inşaata dayalı büyümeyi son on yıldır finanse ediyorlar. Buradaki borçlar ise, Çin’in merkezi bütçe hesaplarında yer almıyor. İyi haber, Çin’deki gayrimenkul balonu patlarsa, Çin devleti, bankaların temel borçlusu olacak. Hem bankaların sahibi, hem de borçlusu gibi bir durum. Kötü haber, Çin hükümetinin şimdi görünmeyen borç stoku görünür olacak. Çin neden yavaşlar? Birincisi, bütçe dışı fonlar artık eskisi gibi yok. İkincisi de bu borçlar bir şekilde ödenecek.
Geçenlerde, IMF’nin Ekim 2013 tarihli “Çin’in LGFP Deneyimi: Şans mı, Şanssızlık mı?” raporunda yandaki grafiği gördüm. Grafik, 2011 yılı sonu itibariyle yapılmıştı. Eskiden Çin söz konusu olduğunda, Çin’in her bir eyaletinin yıllık büyüme hızlarını alıp bir grafiğe yerleştirirlerdi. Sonra yanına dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinin büyüme oranlarını koyarlardı. Mesaj şöyle olurdu: Çin’in her bir eyaletini ayrı bir ülke gibi alsak, dünyanın en hızlı büyüyen ilk 10 ülkesi hep Çin’den olurdu. Şimdi yandaki grafiğe bakın lütfen. Yeni mesaj şu: Dünyanın en büyük bütçe açığı veren ülkelerini bir grafiğe yerleştirsek, Çin’in her bir eyaletini de ayrı bir ülke gibi alsak, en yüksek açık veren ilk 1O ülke Çin’in eyaletleri olurdu. Yeni havayı işte bu grafik yansıtıyor bana sorarsanız.
Grafikten birkaç noktaya dikkatinizi çekeyim. Çin’in eyaletlerini devlet gibi alsak, dünyanın bütçe açığı veren ilk 16 ülkesi Çin’de olurdu. Bu bir. Bütçe açığının milli gelir içindeki payında Japonya 17’nci sırada kalır, Amerika ancak 19’uncu olurdu. Avrupa’nın bütçe problemli ülkesi Yunanistan, 24’üncü sırada kendisine zor yer bulurdu. İspanya 26’ncı, İtalya ise 28’inci olurdu. Hemen Çin’in büyüklüğünden bahsetmeyin, milli gelire oranla bütçe açığı diyorum. Bu da iki. Geleyim üçüncüye. Grafikte bir başka rakamı daha görebilirsiniz. Çin’in eyaletleri ayrı ayrı mali açık veriyor olabilir ama Çin bir bütün olarak bakıldığında listenin en sonunda, 38’inci sırada yer alıyor. Ama şimdilik.
Peki, vaziyet kötü mü? Bir yandan, Çin büyüdü, yolları yapıldı, her tarafı yeni binalar sardı. Öte yandan, ortada bir borç yumağı kaldı. Aynı Türkiye. Ne diyeyim? Biz 1980’lerde yarattığımız bütçe dışı fonlar sistemini ancak 1990’ların sonunda tasfiye edebilmiştik. 1980’lerde Türkiye’yi hızla dönüştürdük. O hızlı dönüşümün yol açtığı sorunlar yumağını tasfiye etmek rahmetli Ecevit’e kaldı. Ve o borç yumağı 1990’larımızı yedi. 10 yılımıza mal oldu. Bakalım Çin nasıl bir bedel ödeyecek?
Bugünlerde Çin’de, sıklıkla “kamu-özel sektör ortaklığı (PPP) ile yatırımları finanse etmek lazım” diyorlar. Böyle bakınca, sanki geçmişten ders almış gibi duruyorlar. Ama biz onu da biliyoruz. “Yap-İşlet-Devret”(YİD) bir PPP mekanizmasıydı. 1990’lı yıllarda imzaladığımız doğal gaz çevrim santrali YİD’lerinin bedelini hala ödüyoruz. Ne oluyor? Çin, Türkiye’nin 1980’lerdeki hatalarını aynen yinelemişti. Sanki şimdi de 1990’lardaki hatalarımızı kopyalamaya çalışıyorlar.
Ben boşuna “Dünya Bankası ve IMF görevini yerine getirmiyor, bilgiyi bir yerden bir yere transfer etmeyi beceremiyor” demiyorum. Hadi küçük şirketler büyük şirketlerden öğrenemiyordu. Devletler neden birbirlerinin tecrübelerinden ders çıkartamıyor?
Çin, Türkiye’ye benziyor. En çok da hatalarıyla.
Bu köşe yazısı 24.11.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024