Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    “İşçi olsam ben de sendikalı olurdum”

    Güven Sak, Dr.05 Eylül 2014 - Okunma Sayısı: 1750

    Yapılan çalışmalar, Amerikan ekonomisindeki toparlanmanın esas olarak en tepedeki yüzde 1’e yaradığını gösteriyor. Kazanç, topluma eşit olarak dağılmıyor. Toparlanmanın yüzde 95’i, yüzde 1’e gidiyor. O vakit, işte Obama böyle konuşuyor, “işçi olsam ben de sendikalı olurdum” diyor.

    Bu haftanın başı Amerika’da tatildi. Eylül ayının ilk pazartesi günü bu kez 1 Eylül’e denk düştü. Eylül ayının ilk pazartesi günü Amerika’da İşçi Bayramı olarak kutlanıyor. Amerikalılar 127 yıldır böyle yapıyorlar. Geleneklerine sahip bir millet olarak bu yıl da geleneği devam ettirdiler. Şimdiye kadar bir sürü Demokrat başkan geldi. Hiçbiri, 1 Mayıs varken bu düzenleme hedef şaşırtmaya yöneliktir, deyip İşçi Bayramı tatilini değiştirmeye kalkmadı. Hâlbuki bizde olsa kim bilir kaç kere öne arkaya almıştık. Geleneklerini muhafaza etmek böyle bir şey işte.

    Bu yıl Amerika’daki İşçi Bayramı tatilinin benim için ilgi çekici olan yanı, Başkan Obama’nın Milwaukee’de bir işçi toplantısında yaptığı konuşmaydı. Obama, “ben de aynen sizin gibi sendikalı olurdum” dedi. “Emeğimin karşılığını almak istediğim için, işimi korumak için ben de aynen sizin gibi sendikalı olurdum” diye de madde madde saydı. Şimdi diyeceksiniz ki, bu ilginç mi? Evet ilginç. Zira Obama aynen Başkan Roosevelt’in söylediğini söyledi. Roosevelt, “İşçi olsam, ben de sendikalı olurdum” demişti. Ne zaman? 1936 yılında. Roosevelt’ten neredeyse 80 yıl sonra ilk kez bir Amerikan başkanı aynı mealde bir söz etti. “İşçi olsam, ben de sendikalı olurdum” dedi.

    Peki, sendikaların öneminin sosyal hayatta giderek azaldığı bir dünyada Obama bu lafı neden etti?

    Ben bu mesele üzerinde düşünmek gerektiği kanaatindeyim. Birincisi, bugün dünyanın en zengin 85 kişisini, mesela, bir otobüsün içinde bir araya getirsek, o otobüsün, en alt seviyedeki 3 milyar kişinin servetleri toplamından daha değerli olacağını biliyor musunuz? Dünyada hiç bu kadar büyük bir servet eşitsizliği olmamıştı. Obama’nın böyle konuşmasına neden olan ilk faktör herhalde budur. Ortada herkesi rahatsız eden bir servet ve gelir eşitsizliği problemi var. Aynı 1930’lar.

    Geleyim ikincisine, 1930’ların başında en tepedeki yüzde 1’in vergiden önce gelirden aldığı pay, toplam gelirin yüzde 25’ine vurmuştu. Arada 1960’larda, Kennedy yıllarında yüzde 10’a kadar geriledi. Şimdi müjdeler olsun yine yüzde 25 bariyerini zorluyor. Roosevelt, o lafı ilk kez ettiğinde de benzer bir yüzde 1’e karşı yüzde 99 havası vardı. Şimdi de var. Ben size söyleyeyim, Obama herhalde o lafı tam bu kampanya sezonunun başında boş yere söylemedi.

    Üçüncüsü de ilginç bence. Yapılan çalışmalar, Amerikan ekonomisindeki toparlanmanın esas olarak en tepedeki yüzde 1’e yaradığını gösteriyor. Toparlanma ile gelen kazanç, topluma eşit olarak dağılmıyor. Toparlanmanın yüzde 95’i, yüzde 1’e gidiyor. O vakit, işte Obama böyle konuşuyor, “işçi olsam ben de sendikalı olurdum” diyor. Bir nevi “bu kardeşiniz de sizinle birliktedir” deme ihtiyacını hissediyor.

    Geçen gün Ankara’da, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)’nın “İnsani Gelişme Raporu” (HDR) açıklandı. İnsani Gelişme İndeksi (HDI)’inde Türkiye 69’uncu sırada yer alıyor. Büyüklüğe gelince dünyanın en büyük 17’inci ekonomisi. Kişi başına gelirde 10 bin dolar sınırını 2007 yılında aştık. Ama iş niteliğe, insani gelişmişlik göstergelerine gelince sıramız 69’unculuk. Devletimiz 17’inci sırada ama milletimiz 69’unculuktan ileri gidememiş. Son üç yıldır tam buradayız. Son üç yıldır endeksteki yerimiz Sedd’ül Bahir bataryası gibi sabit duruyor.

    Türkiye’nin 10 bin dolar kişi başına gelirden 25 bin dolar kişi başına gelire sıçrayarak, yüksek gelirli bir ülke olabilmesi için kurumsal altyapısını elden geçirmesi gerekiyor. Devlete değil de millete çağ atlatmadan, 10 bin dolar kişi başına gelirden 25 bin dolar kişi başına gelire sıçrayabilmek mümkün değil.

    Peki, Türkiye’de millet neden 69’uncu sınıftan birinci sınıfa gelemiyor. Gayet basit bir nedenle, Türkiye, Avrupa’nın gelir dağılımı adaletsizliğinde bir numarayı zorlayan ülkelerinden bir tanesi. Adalet olmayınca, 10 bin dolar kişi başına gelirden 25 bin dolar kişi başına gelire sıçranılmıyor.

    Ben söylemiş olayım.

     

    Bu köşe yazısı 05.09.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır