Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten

    Güven Sak, Dr.08 Ağustos 2014 - Okunma Sayısı: 2381

    Türkiye’de “Değerler Araştırması”na katılanların yalnızca yüzde 4,9’u “çoğu insan güvenilirdir” sorusuna “evet” cevabı veriyor. Bu ne demektir? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yüzde 95’i esasen kendilerinden başkasına güvenmiyorlar. Bu araştırmaya göre, Türkiye, Trinidad-Tobago ve Ruanda dünyadan ayrışıyorlar.

    Bir süredir kafamı kurcalayan bir konu var. Doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor. Anlamakta güçlük çekiyorum. Yapılan çalışmalara göre, Türkiye’de yaşayanlar, hem hiç kimseye güvenmiyorlar, hem de küresel ölçekte son derece yüksek bir cari işlemler açığını birilerinin finanse edeceğine inanıyorlar. Hem kimseye güvenmiyorlar, hem de bu yüksek cari işlemler açığını azaltmak için istekli görünmüyorlar. Ben bu ikisinin nasıl bir arada olduğunu anlamıyorum. Ya millet yüksek cari işlemler açığının ele güne muhtaç olmak olduğunu bilmiyor, ya da Türkler anketlerin aksine aslında başkalarına çok güveniyorlar. Ne bileyim? Bir nevi, hem dersini bilmiyor hem de şişman herkesten sendromu işte.

    Türkiye’de “Değerler Araştırması”na katılanların yalnızca yüzde 4,9’u “çoğu insan güvenilirdir” sorusuna “evet” cevabı veriyor. Bu ne demektir? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yüzde 95’i esasen kendilerinden başkasına güvenmiyorlar. Bu araştırmaya göre, Türkiye, Trinidad-Tobago ve Ruanda dünyadan ayrışıyorlar. Biz, bu ülkelerin yanında bir yerde duruyoruz. Buna karşılık, Finlandiya’da insanların yüzde 58,9’u aynı soruya “evet” cevabını veriyor. Hollanda’da oran yüzde 48 civarında. Güney Kore’de ise yüzde 56,9. Polonya’da yüzde 19. Türkiye’de ise yüzde 5’in altında. Düşük yani. Biz başkalarına güvenmiyoruz.

    Şimdi diyeceksiniz ki “Yok canım bu anket yanlış, biz sosyal bağları kuvvetli bir toplumuz. Birbirimize sımsıkı kenetlenmiş haldeyiz.” Ama yanlış diyeceksiniz. Türkiye başka anketlerde de, göreli de olsa, sosyal bağları zayıf olarak ayrışıyor. OECD’nin Better Life indeksi içindeki ankette, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına “Sıkıştığınızda destek alabileceğiniz biri var mı?” diye sormuşlar. Dikkatinizi çekerim, yalnızca biri. Şimdi önce şöyle hızlıca bir düşünün, ben de sonra cevabı vereyim. Vatandaşlarımızın yüzde 79’u “evet, var” demiş. Hemen “aman ne iyi” demeyin.  OECD ülkelerinde bu soruya olumlu cevap verenlerin ortalaması yüzde 89 civarında. Yani diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, bırakın genel olarak başkalarına güvenmeyi, sıkıştığımızda yardımcı olabilecek birini bulabilmekte bile sıkıntılıyız. Bir nevi başkalarına oranla, tek başımıza olduğumuzu daha fazla düşünüyoruz.  Ne demek? Bir tek kendi gücümüze güvenmemiz gerektiğini düşünüyor olmalıyız herhalde demek. Türklerin yalnızca dünyayla bağları değil, kendi içlerindeki sosyal bağları da başkaları ile kıyaslandığında son derece düşük. Böyle bir ülkede de herhalde finansal piyasalar bile zor gelişir.

    Şimdi bu ne demektir? Başkalarına güvenmiyoruz. Hayatta ayakta kalabilmek için, başkalarından daha fazla bu dünyada tek başımıza olduğumuz kanaatindeyiz. Peki, madem başkalarına güvenmiyoruz, o durumda neden cari işlemler açığımızın milli gelirimizin yüzde 10’una kadar çıkmasından herhangi bir rahatsızlık duymuyoruz? Duymadığımız açık ki elin parasına güvenerek hayatımızı idame ettiriyoruz. Bakın rakamlara: Türkiye dünyanın 17’inci büyük ekonomisine sahip bir ülke, ama dünyanın 5’inci büyük cari işlemler açığını biz veriyoruz. Zaten dünyada cari işlemler açığı 100 milyar doların üzerinde yalnızca 5 ülke var. İşte onlardan biri de biziz. Bu ne demek? Hayatımızı bir maraza çıkmadan sürdürebilmek için yabancıların tasarruflarına ihtiyacımız var. Üstelik buna her yıl ihtiyacımız var. Her yıl bir yerlerden bu parayı bulmak ve ayrıca başka işler için aldığımız borçları da döndürmek zorundayız.

    Nedir? Türkiye kendi yağı ile kavrulan bir ülke değildir. Kendisi himmete muhtaç durumdadır. Ama galiba bunun farkında değildir. Ortadaki paradoksu açıklamak için ilk bulduğum cevap budur. Ya biz cari işlemler açığının ne manaya geldiğini bilmiyoruz ya da cumhuriyet tarihi boyunca böyle bir açığın olmadığı sınırlı dönemler olduğu için bunu mesele etmiyoruz. Peki, bu güvensizliğimiz nereden geliyor? Türkiye’nin sosyal sermayesi neden böyle açık veriyor? Neden kimseye güvenmiyoruz? O da herhalde hızlı iç göçlerle alakalı bir durum olmalı. 1960’larda memlekette nüfusun yüzde 60’dan fazlası kırsal alanda yaşıyordu. Şimdi bu oran yüzde 25’in altına indi. Türkiye hızla değişiyor. Şehirlerde yaşayanların sayısı arttıkça aileler küçülüyor ve güvensizlik bir nevi artıyor.

    Ama ben yine de anlayamıyorum. Hem dünyanın kimseye güvenmeyen birkaç ahalisinden biri olacaksınız, hem de dünyanın 5’inci büyük cari işlemler açığını vereceksiniz. Hem kimseye güvenmeyeceksiniz, hem de yabancıların sizi her yıl finanse etmeye devam edeceğine dair sağlam bir inancınız olacak. Hem bir tek kendinize güveneceksiniz, hem de yabancının himmetine her saat başı muhtaç olmaktan hiç yüksünmeyeceksiniz. Bu ne yaman bir çelişkidir ve nasıl bir kendine güvendir, işte bu aralar ben bunu pek merak ediyorum.

     

    Bu köşe yazısı 08.08.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır