Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Kriz...

    Fatih Özatay, Dr.07 Ağustos 2014 - Okunma Sayısı: 1608

    Yanlış anlamayın. Kriz konusunu ele almamın nedeni döviz kurunun iki gündür yükselmesi değil. Mesele, bu kafayla devam edilirse, yeni kriz makaleleri için ortalığa yeni malzeme saçılacak olması.

    Türkiye’nin kendi marifetiyle çıkardığı 1994 ve 2001 krizi üzerine üç tane akademik yayınım var. İkisi uluslararası dergilerde, birisi de yurtiçinde. Bu makaleleri çok yerde anlattım: Marakeş’ten tutun New York ve Washington’a uzanan bir yelpazeden söz ediyorum. 

    İlk baskısı 2009 sonunda yayınlanan, geçen yıl ise dördüncü baskısı çıkan ilk kitabımın adı ‘Finansal Krizler ve Türkiye (Doğan Kitap)’. Geçen yıl üçüncü baskısı yayınlanan Parasal İktisat adlı ders kitabımın (Efil) 18 bölümünden son ikisi yine finansal krizler üzerine. 

    Elbette bir konu hakkında kitap yazmak ya da konferans vermek illa ki sizi o konunun uzmanı yapmıyor. Hele Türkiye’de yayınlanan çoğu ders kitabı ve panel konuşmaları dikkate alınırsa… Zaten mesele benim bu konu hakkında ne kadar uzman olduğum falan değil. Mesele, Türkiye’nin hasbelkader bir şeyler yapmak isteyen bir akademisyene bu denli çok malzeme vermesi. Meselenin özünün ise bu malzemenin kriz üzerine olması. 

    Yanlış anlamayın. Kriz konusunu ele almamın nedeni döviz kurunun iki gündür yükselmesi değil. Sonuçta, kur bu; ne yapacağı belli mi olur! Bir bakarsınız bir haftada 2.40’a çıkar; ama iki hafta sonra hoop 2.10’a iner. Finansal akımların bu denli yoğun olduğu bir dünyada olur bunlar. Hele bir de bir dolu savaşın ortasında bir ülkeyseniz. Hele bir de üç-dört yıldır zengin ülkelerin merkez bankaları dünyayı paraya boğmuş ve o parayı ufaktan ufağa geri çekmeye başlamışlarsa. Hele ileride bu işi daha da hızlı yapmaları bekleniyorsa. Hele bir de tasarruf oranınız çok düşükse ve az biraz bir yatırım yapmak için bile başka ülkelerin tasarruflarına –yani, dış borca- ihtiyacınız varsa. Hele, hal böyleyken faizi enflasyonun altında tutup, “deli misin; ne biriktiriyorsun, git harca” diyorsak. Hele bir de aldığımız borcun önemli bir kısmı üretken yatırımlara değil de beton dökmeye gittiyse… Olur böyle ülkelerde bu tür kur hareketleri. 

    Tamam, yukarıda saydığım nedenlerden -‘hele’lerden- ilk üçü bizim kontrol edebileceğimiz nedenler değilken son üçü bizim hatamız sonucu ortaya çıkan nedenler. Dolayısıyla, “ya hoca, olmamalı böyle kur hareketleri” diyebilirsiniz elbette. Haklısınız. Sonuçta, o hataları ve benzerlerini, dolayısıyla istenilmeyen sonuçlarını azaltmak elimizdeydi. Bu anlamda, ‘olmayabilirdi’ böyle kur hareketleri. ‘Böyle’ derken, son iki günkü gibi ‘masum’ olanlarından çok, mesela ocak ayı içinde yaşadıklarımız gibi… 

    Ama mesele bu da değil. Mesele, bu kafayla devam edilirse, yeni kriz makaleleri için ortalığa yeni malzeme saçılacak olması. Mesele, içinde bulunduğumuz coğrafyada bu sorunlar yaşanırken ve ABD Merkez Bankası’nın peşi sıra faiz artırmaya başlama süreci ve dolayısıyla bizim gibi ülkelere daha az fon gelmesi söz konusu iken, ciddi ciddi faiz düşüşü talep edilmesi. Hem de öyle böyle değil, bayağı bir faiz düşüşü istenilmesi. Mesele, 50-100 puanlık indirimlerin bile kesmemesi. Mesele, Merkez Bankası’nın bir kalkınma bankası olarak algılanması ve bağımsızlığının gereksizliğine inanılması, Mesele, kredi derecelendirme kurumlarının not indirimlerinin eli kulağında olduğunun anlaşılmaması. Mesele, geçmişten ders alınmaması. Hadi, hayırlısı…

     

    Bu köşe yazısı 07.08.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır