Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Şimdi biz bu TTIP işinden ne kazanmak istiyoruz?

    Güven Sak, Dr.17 Temmuz 2014 - Okunma Sayısı: 2300

    Bir süredir Avrupa Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri kendi aralarındaki ticareti serbestleştirmek için Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması (TTIP) görüşmeleri yürütüyorlar. Şimdi hemen “neyin serbestleştirilmesi, bunlar zaten serbest değil mi?” demeyin. Evvelki günkü International New York Times gazetesinde pek güzel bir örneği vardı. Amerikalılar, Avrupa’dan hafif ticari araç ithalini zorlaştırıcı bir dizi karar almışlar. Hafif ticari aracı ancak parçalar halinde gönderip Amerika’da birleştirmek suretiyle satabilmek mümkün. Ne zaman gelmiş bu engel? Avrupa, Amerika’dan tavuk eti ithalini zorlaştırınca elbette. O dönem bunu yapanlar şimdi oturup ne yapacaklarına bakıyorlar. Engeller, zamanında bazı sektörleri korumak için getirilmiş. Şimdi o sektörü açarken, herkes nereden nasıl bir fayda sağlayacağını hesaplamaya çalışıyor. Neticede işin siyasi bir pazarlık konusu olduğu da ortada. Bazı alanlar diğerlerinden daha fazla serbestleşecek. Herkes kendisi için önemli bazı alanları nasıl koruyacağına karar verecek. Bu arada belki bir dizi alana yeni iş yapma standartları gelecek. Nasıl olacak? Taraflar neye göre bir müzakere götürüyor? Elbette kendi sanayi ve ticaret politikası hedeflerine göre. Eğer bir stratejiniz, kafanızda bir hedefiniz yoksa bu al-ver sürecinde neyi alıp neyi vereceğinizi, neye göre tespit edeceksiniz? Tespit edemezsiniz. Müzakere yapamazsınız. Ben Türkiye’de ana zorluğun TTIP sürecine müdahil olmak değil, ne yapacağımıza karar vermek olduğu kanaatindeyim. Gelin bir anlatayım.

    TTIP bir serbestleşme süreci. Müzakere ederek ticaret ve yatırım ortamını serbestleştiriyorsunuz. Siz karşılıklı serbestleşirken aynı kurallara uymayı reddedenler için de engel koyuyorsunuz. Çinlilerin TPP ve TTIP’e, “bunlar bize engel olmak için yapılıyor” demesi de buradan kaynaklanıyor. Türkiye’nin Gümrük Birliği deneyimi, bize, serbestleşmenin hiç de kötü olmadığını gösterdi. Ama orada bir müzakere yapmıştık.  Türkiye Gümrük Birliği anlaşması sayesinde orta teknolojili bir sanayi ülkesi haline geldi. Bölgesinin, İsrail’den sonra ikinci sanayi ülkesi oldu. Gümrük Birliği Türkiye’nin Avrupa Birliği dönüşümünde bir ara aşama olarak tasarlanmıştı. Sınırları belliydi. Türk sanayisini kapsıyordu. Amaç, Türkiye ekonomisini Avrupa Birliği ekonomisinin ayrılmaz bir parçası yapmaktı. Nitekim öyle de oldu. İşin sonunda, bugüne kadar olan gelişmeleri takip ederseniz “onlar ortak, biz pazar” olmadık. Türk sanayii gümrük birliği ile gelen serbestleşmeden kazançlı çıktı. Yapılan bütün teknik çalışmalar böyle söylüyor.

    TTIP süreci başladığından beri, Türkiye bu müzakere sürecine taraf olmak istediğini söylüyor. Anlaşılır iki nedeni var bu talebin. Birincisi, Türkiye’nin dış ticaretinin yaklaşık yüzde 60’ı TTIP bölgesi ile alakalı. Orada yeni ticaret ve yatırım kuralları geliyorsa, Türkiye’nin müzakere sürecinin içinde olması elbette faydalı. Dış ticaretimiz ve ekonomimiz bir biçimde etkilenecek. Yoksa bu kez Gümrük Birliği nedeniyle hakikaten “onlar ortak biz pazar” oluruz. Müzakeresi yapılırken, Türkiye’nin önceliklerinin dikkate alınmadığı bir kurallar manzumesine uymak zorunda kalırız. Al-ver sürecine katılmak sanayi ve ticaret stratejinizi uygulayabilmek için önemli. İkincisi, TTIP’i TPP ile birlikte düşünürseniz, bu müzakere süreci yeni kurallar ve standartlar getirme kapasitesi açısından mesela Kore ile Avrupa Birliği’nin imzaladığı Serbest Ticaret Anlaşması (STA)’ndan çok daha kapsayıcı olacak. Bu kez iş çok daha ciddi.

    Türkiye’nin bu müzakere sürecine nasıl taraf olabileceği aşağı yukarı belli esasen. Ortada üç seçenek görünüyor. Birincisi, Türkiye’nin Amerika ile TTIP müzakere sürecine paralel bir STA imzalaması. Böylece Gümrük Birliği nedeniyle TTIP bize de uygulanacak ve biz bir nevi Amerika ile de gümrük birliğine girmiş olacağız. Bu durumda Amerika’dan istenecekleri bir STA ile almak ilk seçeneğimiz olabilir. STA’nın sınırı, gümrük birliği kapsamındaki sanayi sektörü ise, bu seçenek pek manalı durmuyor doğrusu. Bizim için değil, Amerikalılar için. Ancak STA’nın kapsamı tarım ve hizmetlere doğru kayıyorsa ve gümrük birliğini aşıyorsa, ortada pazarlık edilecek bir çerçeve elbette var. Türkiye, sanayi dışında serbestleşme adımlarına hazırsa, STA için bir çerçeve ortaya çıkabilir.

    İkincisi, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Anlaşması’nın çerçevesini genişletmek üzere bir müzakere sürecine girmek olabilir. Efektif olarak, bu seçenek ile birinci seçenek arasında bir fark olmayabilir. Türkiye sonuçta serbestleşme alanını gümrük birliği ötesine geçirecek, karşılığında sanayi dâhil bazı talepler ortaya koyacaktır. Yine geliyoruz hizmetler ve tarım alanında atılacak serbestleşme adımlarına. Bakın bu da yapılabilir. Zaten Dünya Bankası’nın konu ile ilgili raporu da bunu anlatıyordu.

    TTIP müzakere sürecine dâhil olmanın üçüncü yolu ise Avrupa Birliği’ne bir an önce üye olmaktır. Bu yolla Türkiye zaten karar alma sürecine ve de müzakeredeki al-ver işine doğrudan katılabilecektir.

    Birinci ve ikinci seçenekler sonuçları açısından birbirine çok benziyor. Üçüncüsü için Kıbrıs ve Ermenistan dâhil bir dizi siyasi meseleyi de çözmek gerekiyor. İş birden katmerleniyor yani.

    Sonuç olarak, Türkiye’nin TTIP müzakere sürecine dâhil olabilmek için elinde yeterince pazarlık kozu vardır. Tarım ve hizmetler alanında kendi piyasasını dış rekabete açabilir. 1980’de başlayan dışa açılma ve serbestleşme sürecini bugüne kadar ihmal edilen alanlara doğru genişletebilir. Bu ek serbestleşme, Türkiye için faydalı da olabilir. Peki, ama bu ek serbestleşme adımları karşılığında, Türkiye hangi sanayi sektörleri için ne talep edecektir? Neyi güçlendirmeyi hedefleyecektir? Amerikan tarafında hangi şirketin Türkiye’de ne tür zorluklarla karşılaştığı aşağı yukarı bellidir. Liste uzundur ama vardır. Türkiye’nin ne istediği ise açıkça ortada değildir.

    Türkiye, TTIP ile artacak rekabet ortamında mesela otomotiv sektörünü mü dikkate almak istemektedir? Türk otomotiv sektörünün çıkarlarının korunmasını mı talep etmelidir? Yoksa Sayın Başbakanımızın geçenlerde açıkladığı gibi biyoteknoloji alanındaki işbirliklerinin önündeki engellerin kaldırılması mı hedef olmalıdır? Ya da savunma sanayiindeki bir dizi teknoloji transfer engeli mi hedeflenmelidir? Yarın Amerikalılar bize, “tamam STA imzalayalım, biz hazırız” derse, biz verdiklerimiz karşılığında ne almak istiyoruz? Sizin kafanızda somut bir fikir var mı?

    Zorluk şuradadır: Biz kendi çıkarlarını savunamayacak yeni alanlarda açılım mı isteyeceğiz, yoksa varolan sektörleri mi güçlendireceğiz? Ben 10. Kalkınma Planı’nda böyle bir çerçeve olduğunu düşünüyorum doğrusu.

     

    Bu köşe yazısı 17.07.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır