Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Erzurum neden böyle büzüldü kaldı?

    Güven Sak, Dr.14 Temmuz 2014 - Okunma Sayısı: 2745

    Bundan bir süre önce Kırgızistan’da duydum sanırım. Kırgızlar, Türkiye’nin ‘varsa yoksa Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ odaklı dış politika yaklaşımından hoşnut değillerdi. ‘Azıcık da buralara, ata memleketine doğru, baksanız’ diye en üst düzeyde yakınıyorlardı. Onlara göre, Türkiye, bir nevi aslını inkar ediyordu. En anlamadıkları nokta ise şuydu: Ticaret yolları Çin’den Avrupa’ya doğru yeniden tasarlanırken, Türkler geldikleri yere doğru her nedense bakmıyorlardı. Garipti yani. Ben dış politikada Ortadoğu ve Kuzey Afrika odaklı düşündüğümüz için, Erzurum’un Türkiye’nin iktisadi dönüşüm sürecinden yeterince faydalanamadığı kanaatindeyim. Anlatmak isterim.

    1965 yılında Erzurum Türkiye’nin nüfus açısından 12’inci büyük vilayetiydi. Bugün Erzurum Türkiye’nin 26’ıncı büyük vilayeti. 1965’ten 2012’ye Türkiye’nin toplam nüfusu 2,4 kat artarken, Erzurum’un nüfusu aynı hızla artmadı. Erzurum’un nüfusu 1965’ten 2012’ye yalnızca 1,2 kat arttı. Aslında Erzurum Merkez aynı dönemde yaklaşık Türkiye kadar büyüdü. Küçülen Erzurum’un ilçeleri oldu ve birinciliği İspir aldı. Peki, neden böyle oldu? Erzurum neden bu kadar güdük kaldı? Erzurum, Kuzeydoğu Anadolu’nun merkezi konumunda. Kuzeydoğu Anadolu’nun Türkiye milli gelirine katkısı yalnızca yüzde 1,5 civarında. Erzurum ve Kuzeydoğu Anadolu, Türkiye’nin parlak iktisadi dönüşüm sürecinden hak ettiği payı alamadı. Erzurum ve Kuzeydoğu Anadolu Türkiye’nin değişim sürecinden hak ettiği payı neden alamadı? Ben bu tür soruları bu memlekette yeterince tartışmadığımızı düşünüyorum. Erzurum neden güdük kaldı? Ben temel nedenin Erzurum’un sınırlarımızın ötesine açılamaması olduğunu düşünüyorum. Türkiye, Erzurum’un sınır ötesine açılmasına imkân verecek sağlıklı bir dış politika stratejisine sahip olamadığı için, Kuzeydoğu Anadolu ve Erzurum bu kadar güdük kaldı. Türkiye büyürken, Erzurum küçüldü.

    İran sınırı efektif olarak kapalı olduğu için doğuya açılmak mümkün değildi. Ermenistan sınırını kapatınca, kendi kendimizi de cezalandırdık ve Kafkaslar üzerinden Çin’e doğru açılmayı devre dışına attık. Erzurum ve Kuzeydoğu Anadolu kapalı sınırların ardında kaldı. Dışarıya bakamayan büzüştü. Erzurum dün Tebriz-Trabzon İpek Yolu hattının ana geçiş yoluydu. Kapalı sınırlar ardında, 1965ten günümüze büzüldü kaldı.  Türkiye, ticaret yollarını açmaya odaklı bir dış politikayı tam olarak izleyemediği için Erzurum ülkenin dönüşümünden hakkı olan payı alamadı.

    Gelin daha somut söyleyeyim: 1927 ve 1965 yıllarında Türkiye’de yaşayan her 1000 kişiden 20 tanesi Erzurum’da ikamet ediyordu. Aynı yıllarda, Türkiye’de yaşayan her 1000 kişinin 16 tanesi Gaziantep’te yaşıyordu. Not edin. 1927 ve 1965 yılları itibariyle Erzurum, nüfus açısından, Gaziantep’ten daha büyüktü. 1980’e geldiğimizde Erzurum ve Gaziantep eşitlendiler. Türkiye’de yaşayan her 1000 kişiden 18’i Erzurum’da, 18’i de Gaziantep’te yaşamaya başladı. Erzurum göreli olarak küçülmüş, Gaziantep büyümüştü.  2012 yılı itibariyle baktığınızda ise, Gaziantep-Erzurum arasında denge filan kalmadı. 2012 itibariyle, Türkiye’de yaşayan her 1000 kişiden 10’u Erzurum’da yaşamaya başlarken, 25’i Gaziantep’te yaşamaya başladı. Gaziantep serbestleşmeden faydalandı. Erzurum faydalanamadı. Neden? Ben tam da bu noktada, Gaziantep’in sınır ötesi düşünebilme imkânının Erzurum’dan daha fazla olmasının etkili olduğu kanaatindeyim. Rahmetli İsmail Cem’den başlayarak, Türkiye komşularıyla iyi geçinmeye başladı. Irak ve Suriye sınırlarının açık olması, özellikle son on yılda Gaziantep’i hızla bir sanayi kenti yaparken, aynı dönüşüm Erzurum’da yaşanmadı. İran sınırı hummalı bir ticaret sınırına dönüşmedi. Ermenistan sınırının kapalı kalması, Türkiye’nin Kafkasya üzerinden, doğuya doğru açılmasını neredeyse imkânsız kıldı.

    Müsaadenizle, üç sonuç çıkartarak bitireyim. Birincisi, Türkiye’nin batısındaki ve doğusundaki vilayetlerin sınır ötesi açılımının dinamikleri birbirinden farklıdır. Batıda sınır ötesine açılmak için malın kalitesi ve fiyatı önemlidir. Doğuda sınır ötesine açılımda ise, kişisel ilişkiler önemlidir. Batıdan doğuya doğru gittikçe, malın kalitesi ve fiyatı değil, malı kimin sattığı önemli hale gelmektedir. Dış politikanız komşu başkentlerle iyi geçinmiyorsa, doğuda ve güneyde ve hatta kuzeyde sınır ötesi iş tutabilmek mümkün değildir. Sınır ötesine bakarak, imkân yakalamanın yolu bu nedenle doğuya doğru gittikçe dış politika stratejisi ile yakından alakalıdır. Bu tespitin tek istisnası İsrail’dir. İsrail, güneyimizde malın kalitesi ve fiyatının önemli olduğu tek istisnai ülkedir. Bu dediğimin siyasi bir boyutu yoktur, tekniktir.

    İkincisi, vilayetlerimiz sınır ötesi potansiyellerini canlandıramazlarsa, büzüşüp kalırlar. Erzurum’un problemi, Türk dış politikasının yalnızca güneyimize odaklanmış olması ile yakından alakalıdır. İran ve Kafkasya bacağının ihmal edilmesi, Erzurum’u ülkemizin doğusunda bir köşeye sıkıştırmıştır. Doğuya açılamayan Erzurum, güneye, Halep’e doğru açılan Gaziantep’in gerisinde kalmıştır. Kötü olmuştur.

    Üçüncüsü, Erzurum’u önemseyen bir dış politika stratejisinin, önceliği, Kafkasya’daki donmuş ihtilaflara vermesi ve İran’ın küresel sürece yeniden dahil olmasını da öncelik olarak kabul etmesi gerekirdi. Tam öyle olmadı. Ya da olamadı. Bana göre, Erzurum ve Kuzeydoğu Anadolu işte esas bundan büzüldü kaldı.

    Ne ekersen, onu biçersin.

     

    Bu köşe yazısı 14.07.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır