Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    2013 yılında yer değiştiren öğretmenlerin yüzde 47’si neden batıya doğru gidiyor?

    Güven Sak, Dr.07 Temmuz 2014 - Okunma Sayısı: 1639

    Sabancı Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Eğitim Reformu Girişimi (ERG), eğitim sistemimizin performansını sağlıklı bir biçimde değerlendirmemize imkân sağlayacak veriler üretiyor. Doğrusu ben bir OECD raporlarına bir de ERG raporlarına bakıyorum. Bizim memlekette politika kararları veriye dayalı analizler sonucunda verilmez, ezbere verilir. Bizim burada siyasetçi dediğiniz zaten doğuştan her konuyu ayrıntıları ile bildiği için, öyle rakamlara filan bakmaya ihtiyaç duymaz. Türkiye’de politika tasarımı dediğiniz, baştakinin aklına geliverenlere ilk bakışta mantıklı görünen gerekçeler uydurmak için rakamları eğip bükmektir. Hal böyleyken de rakamlara gereken özen gösterilmez. İşte ERG, eğitim politikaları alanında alışkanlıklarımızı değiştiriyor, ezberimizi bozuyor. Pek de iyi ediyor. ERG her yıl bir Eğitim İzleme Raporu yayımlıyor. Eğitim sistemimizin hazin halini bu raporlardan yıl yıl izlemek mümkün. 2013 Yılı Eğitim İzleme Raporu tartışılmaya başlandı. Hepinize bir göz atmanızı öneririm.

    Ben raporda birkaç rakama takıldım. Oradan yola çıkıp bazı genel sonuçlar çıkarttım. Kafama not ettim. Size de anlatayım.

    Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), hani şu son on yılda beş bakan değiştiren, bir türlü bir türkü tutturamayan bakanlık, 2013 yılında yaklaşık 37 bin yeni öğretmenin ilk atamasını yapmış. Böylece memleketimizde öğretmen sayısı 825 bin mertebesine yükselmiş. Bu 37 bin ilk atamanın yaklaşık yarısı (17 bini), Doğu Anadolu’ya yapılmış. Ama aynı 2013 yılı içinde, yaklaşık 20 bin öğretmen de yer değiştirmiş. Yaklaşık olarak 10 bin öğretmen, bu yer değiştirmelerle, İstanbul, Ege ve Akdeniz’e atanmışlar. Ne olmuş? Doğuya 17 bin yeni öğretmen ilk atama ile gelmiş ancak, 10 bin göreli tecrübeli öğretmen ise batıya dönmüş. Ben Türkiye’nin temel kalkınma meselesini her yerde pek güzel görebildiğimiz kanaatindeyim. Türkiye’nin sorunu yanlış kentleşme politikaları nedeniyle yaşanabilir kentler tasarlayamamasıdır. Ve bu sorun yerel olarak çözülmek durumundadır.

    Müsaadenizle rakamlara devam edeyim.  Doğu Anadolu’da öğretmen başına düşen öğrenci sayısı Türkiye ortalamasından yüzde 50 daha fazladır. Bu bölgenin Türkiye’nin milli gelirine katkısı ise yaklaşık yüzde 1,5 düzeyindedir. Yani hiç kıvamındadır. Neden bu bölgeye gelen öğretmenler bu bölgede kalmaktan imtina etmektedirler? Bu bölgede yaşanabilir kentlerin eksikliğinden elbette. Beceri sahibi işgücünün gelmekten imtina ettiği yerde ot filan bitmez. Öğretmen atamalarına ilişkin rakamlar çok daha büyük bir problemi yalnızca görünür hale getirmektedir.

    1980 sonrasında alınan tedbirlerle sanayi Anadolu’ya yayılmış ve bir dizi şehre fabrikalar kurulmuştur. O fabrikalarla, o illerde istihdam artmıştır. Ancak Anadolu’da sanayi faaliyetinin derinleşmesinin, bir ileri aşamaya sıçramasının yolu daha yaşanabilir kentler kurmaktan geçmektedir. Sanayide çalışacak bir profesyonelin rahat yaşamasına imkân verecek şartların olmadığı şehirlerde sanayi ileriye doğru sıçramaz. Aksi takdirde, o yaratıcı insanları, kentte tutmak için ödenmesi gereken ücret yüksek olur. O ücretle kentin rekabet gücü artmaz, azalır. Nitekim öğretmen atamalarına ve yer değiştirmelerine ilişkin rakamlar tam da bunu göstermektedir. Doğu Anadolu öğretmen tutamamaktadır. Bölge öğretmen barındıramayıp, gelen öğretmenler de batıya doğru göç etmeyi bir öncelik olarak hep akıllarında tutunca eğitimde kalite giderek düşmektedir. Türkiye’nin batısından doğusuna doğru giderken öğretmen başına öğrenci sayısı artmaktadır. Nedir? Batıdan doğuya doğru giderken eğitimde kalite düşmektedir. Neden? Kentleşme politikamız sağlıklı bir biçimde tasarlanmamış olduğu için elbette. Bu durum, yerel kanaat önderlerinin temel meselesi olmak durumundadır. Bu rakamlara bakıp, feryat etmesi gerekenler tam da onlardır.

    Yaşanabilir kent demek, yalnızca ağaç-çiçek-böcek işi değildir. Yaşanabilir kent demek yalnızca bar-lokanta da değildir. Yaşanabilir kent demek öncelikle çocuk dostu kent demektir. İçinde gönül rahatlığı ile çocuk yetiştirilebilecek kent demektir. Türkiye’nin kentleri kesinlikle çocuk dostu değildir. Muhalifi, muvafığı bizim belediyelerimiz bu işi bilmemektedir.  Şimdi şöyle bir düşünün, sokaklarında bebek arabası ile dolaşılabilecek kaç tane kentimiz var? Çocukların arabalardan korkmadan sokaklarda oynayabildiği kaç tane şehrimiz kaldı? Ben fazla olmadığını düşünüyorum. Çocuk, iyi okul gerektirir, rahat hizmet alınacak hastane gerektirir. İlk atanan öğretmenlerde öncelik doğuya verilirken, neden doğuda öğretmen başına düşen öğrenci sayısı batıya benzer bir biçimde daha düşük değil? Batıdan doğuya doğru giderken kentlerimizin yaşam kalitesi düzelmediği için elbette. Bu işin çözümü doğuya giden öğretmene daha fazla maaş vermek midir? Değildir. Öyle olsaydı, sorun şimdiye kadar çözülmüş olurdu. Ama ortada durmaya devam ediyor. Unutmayın öğretmen yalnızca bir gösterge.

    Türkiye’de beceri sahibi işgücünün toplam işgücü içindeki ağırlığı yüzde 20 civarında. Halbuki aynı rakam Amerika’da yüzde 40’larda geziniyor. TEPAV’dan Efşan Nas Özen’in çalışmasına göre bu beceri sahibi işgücünün yüzde 40’ı Ankara ve İstanbul’da ikamet ediyor. Bu kentlere Bursa’yı ve Antalya’yı da ekleyince rakam yüzde 50’ye tamamlanıyor. Bana sorarsanız öğretmen atamalarının rakamları, Türkiye’nin genel rakamları ile örtüşüyor.

    Ne yapmak lazım? Ben kentleşme politikalarının, şehir ile ilgili imar kararlarının artık sanayici ve ticaret odalarının, sendikaların derdi olması gerektiğini düşünüyorum. Şehrinizde canlanmaya başlayan ticaret hayatının daha da canlanmasını istiyorsanız, kentin çocuk dostu olmasına dikkat etmeye başlamanız gerekiyor. Şehrin hastaneleri nasıl? Okulları ne âlemde? Çocuk parkı var mı? Çocuklar sokağa çıkıp dolaşabiliyorlar mı? Yoksa sürekli ellerinden tutup, gezdirilmeleri mi gerekiyor? Bunlar artık kentlerin iktisadi hayatı ile yakından alakalı işler. Ben size bir kez daha not edeyim istedim.

     

    Bu köşe yazısı 07.07.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır