Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Dış şoklara karşı çok hassasız

    Fatih Özatay, Dr.03 Temmuz 2014 - Okunma Sayısı: 1232

    Arjantin, Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika ve Türkiye grubu içinde büyüme oranı en fazla düşen ülke Türkiye. Bu grubun ortalama büyüme kaybı ise 4.2 puan. Türkiye'nin üretim kaybı yine bu grubun iki katından fazla.

    Birkaç aydır sakin bir ortam var. 2013 Mayıs’ında başlayan Ocak 2014’te zirveye çıkan gerginlikler giderek yatıştı. Yaz sıcaklarıyla birlikte finansal ortam da sakinleşti. Suni gündem yaratma çabaları bir tarafa Türkiye ekonomisi açısından kayda değer bir gündelik tartışma konusu yok dolayısıyla.

    Böyle bir ortam kadim ekonomik sorunlarımızı sakince düşünmek için biçilmiş kaftan. Öte yandan bu sakinliğin geçici olduğu da açık. Yakındır, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) ne zaman faiz artıracağı tartışmasının başlaması ve dolayısıyla piyasaların tekrar gerilmesi. Öyleyse, şu birkaç ayı değerlendirmekte yarar var.

    Mesela, şu sorun üzerine düşünmek gerekiyor: Türkiye ekonomisi dışarıdan gelen şoklara karşı son derece duyarlı. Olumlu şoklara diyecek bir şey yok; başımızdan eksik olmasınlar. Sözgelimi ham petrol fiyatları şu anda varil başına 110 dolar civarında. Siz deyin 70, ben diyeyim 50 dolara düşse, ne güzel olur değil mi?

    En iyisi gelin olumsuz şoklara odaklanalım. 2008’den bu yana hem çok sayıda olumsuz şok yedik hem de bu şokların çoğu zaman şiddeti oldukça fazlaydı. Lehman’ın batışıyla iyice alevlenen küresel finansal kriz tüm bu şokların anasını teşkil etti. 2008-2009 dönemindeki büyüme performansımızı yükselen piyasa ekonomilerinin büyüme performansı ile karşılaştırmak oldukça öğretici.

    IMF’nin en güncel ‘yükselen piyasa ekonomileri’ grubu 29 ülkeyi içeriyor: Arjantin, Brezilya, Bulgaristan, Şili, Çin, Kolombiya, Mısır, Macaristan, Hindistan, Endonezya, Ürdün, Kazakistan, Kenya, Litvanya, Malezya, Meksika, Fas, Nijerya, Pakistan, Peru, Filipinler, Polonya, Romanya, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Tayland, Türkiye ve Ukrayna.

    2008-2009 döneminde 29 ülkenin 27’sinde ortalama büyüme oranı küresel kriz öncesindeki (2004-2007 dönemindeki) ortalama büyüme oranından daha düşük. Mısır’da ve Fas’ta çok az da olsa (bir puanın altında) büyüme artışı var. Geriye kalan 27 ülke içinde büyüme oranı en fazla düşen ülke Litvanya: Kriz dönemi ortalama büyüme oranı önceki dört yılın ortalamasına kıyasla 14.2 puan daha az! Arkasından 13.8 puan ile Ukrayna ve 9.4 puan ile Türkiye geliyorlar.

    Evet, Türkiye büyümesi düşen ülkeler sıralamasında baştan üçüncü sırada. 29 ülkedeki büyüme değişiminin ortalamasını da verirsem Türkiye’nin konumunu daha iyi değerlendirmek mümkün olacak: Ortalamada 2008-2009 döneminde büyüme, önceki dört yıla kıyasla 4.5 puan daha düşük: Türkiye’deki büyüme azalması 29 ülkenin ortalamasının iki katından biraz daha fazla.

    Bu 29 ülkenin bir kısmı oldukça küçük. Bu ülkelerin ekonomileri daha büyük olanları dikkate alınabilir. Bu durumda hem gelişmiş hem de yükselen piyasa ekonomilerini içeren G-20 grubu içinde yer alan yükselen piyasa ekonomileri seçilebilir. Böyle yapıldığında yukarıdaki 29 ülke 10’a düşüyor: Arjantin, Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika ve Türkiye. Bu grup içinde büyüme oranı en fazla düşen ülke Türkiye. Bu grubun ortalama büyüme kaybı ise 4.2 puan. Türkiye’nin üretim kaybı yine bu grubun iki katından fazla.

    Kıssadan hisse: Kriz sırasındaki üretim kaybımız yeteri kadar uyarıcı. Daha sonraki şokların sonuçlarını değerlendirmedim bu yazıda. Fed’in küresel kriz sırasında verdiği ekonomi politikası tepkisini önce azaltmaya sonra da tersine çevirmeye başlayacağını açıklamasıyla, 2013 Mayıs – 2014 Mart döneminde, Türkiye’nin en kırılgan ülkeler arasında adının sıkça anıldığını da hatırlatayım. Önümüzdeki dönemin temel yapısal reform arayışı bu hassasiyeti nasıl azaltacağımız olmalı.

     

    Bu köşe yazısı 03.07.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır