Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Uzunköprü dünyanın neresine düşer?

    Güven Sak, Dr.30 Haziran 2014 - Okunma Sayısı: 2021

    Türkiye yerel meseleler üzerine yerelden başlayarak düşünmeye daha yeni yeni başlıyor. Eski merkezi devlet alışkanlığını değiştirmek kolay değil. Bölgesel Kalkınma Ajansları yerelden başlayarak düşünmeyi öğrenebilmemiz için devrim niteliğinde bir başlangıç noktasıydı. Bana geçtiğimiz on yılın en önemli adımlarından biri nedir diye sorsanız, ilk aklıma gelen kesinlikle bölgesel kalkınma ajansları olurdu. Ancak, her devrim gibi o da bir nevi yarıda kaldı. Merkezin doğrudan temsilcisi olan valiler, bir tasarım hatası nedeniyle bölgesel kalkınma ajanslarının enerjisini boş yere harcamaya başladılar. “İllerde, başında valinin olmadığı bir kaynak dağıtım aracı olmaz” diye düşünülmüş olmalı sanırım. Ben merkezin doğrudan temsilcileri ile yerelde bir iş yapılamayacağına inananlardanım. Yapılabilseydi şimdi yerelde yapacak iş olmazdı. Mesela ben böyle bir yazı yazıyor olmazdım. Valiler ile ilgili sıkıntıma lütfen bu çerçevede bakınız. Sorun, valilerin kişiliğinde değil, yerel olmamalarında. Peki, diyelim ki bu sorunu çözdük, kararlar hakikaten yerelde alınmaya başlandı. O vakit problem çözülüyor mu? Çözülmüyor. Ben yerelde yapılanlarda bile bir bakış açısı problemi olduğunu görüyorum. Neden? Galiba, imparatorluktan bir cumhuriyet çıkartma maceramızın içinde cereyan eden zorlukların yol açtığı ruh halinden. Müsaadenizle bu meseleyi bugün biraz açmak isterim. Bundan epey önce konuyu ilk olarak İlhan Tekeli hocamız ortaya atmıştı. TEPAV araştırmacıları meseleyi hocadan öğrendiler. Şimdi her yerde kullanıyorlar.

    Uzunköprü Kalkınma Çalıştayı’nı organize ederken tam da bu nedenle soruyu “Uzunköprü sizce nereye düşer?” diye formüle ettiler. Doğrusu ben anlatılanı pek beğenmiştim. Bir bakış açısına göre, Uzunköprü, Türkiye’nin batı ucundadır. 75 milyonluk yekpare Türkiye pazarının bir ucuna sıkışıp kalmıştır. Uçtadır. Türkiye ile bağlanması zordur. Ama Uzunköprü’nün geleceği üzerine düşünürken bu aklınıza gelebilecek yegane bakış açısı değildir. “Şimdi biz bu Uzunköprü’nün iktisadi geleceği için ne yapabiliriz?” sorusuna cevap ararken gözümüzü Uzunköprü’nün doğusundaki Türkiye pazarına dikmek seçeneklerden yalnızca bir tanesidir. İkinci bakış açısı ise şudur: Uzunköprü’nün doğusunda 75 milyonluk yekpare Türkiye pazarı vardır. Ama ondan önce batısında 61 milyonluk Balkan pazarı vardır. Sivas ne kadar yakınsa, Zagreb de o kadar yakındır. Tarihi bağlar da öyledir. Bosna’nın imparatorluğun parçası olması, Kayseri’den öncedir. Böyle bakarsanız, Uzunköprü asla Türkiye’nin batısında tıkanıp kalmış bir yer değildir. Tam tersine, kendine ait geniş bir bölgenin tam ortasında önemli bir merkezdir. Bir nevi kendi dünyasının tam ortasındadır.  Üretim için de öyledir, ticaret için de öyle. Değiştirmemiz gereken, yalnızca bugünkü Türkiye coğrafyası ile sınırlı bakış açımızdır.

    Halbuki biz dün böyle değildik. Dün uçlarda olanlar hep ileriye doğru bakarlardı. Kıdemli bir diplomatımızın bana yıllar önce, “sınır boylarındaki oda ve borsa yöneticilerinin dünün akıncı beylerinin haleti ruhiyesine sahip olmaları gerekir” dediği tam da buydu. Biz neyi unuttuk? İşte galiba tam da bunu unuttuk. İmparatorluktan bir cumhuriyet çıkarmaya uğraşırkenki ruh halimiz başka türlü olmaya müsait değildi. O vakit, etrafımızda gördüğümüz her yabancıya casus gözüyle bakardık ki genellikle öyleydiler. Ama şimdi bir başka çağda, bambaşka koşullarda yaşıyoruz. Şimdi geldiğimiz noktada da, Türkiye’nin geleceğini, ilimizin geleceğini, ilçemizin geleceğini, bu dünden kalma, Türkiye coğrafyasıyla sınırlı düşünme anlayışını artık değiştirmemiz gerekiyor.

    Ama bakın hiçbirimiz henüz bu dünden kalma yaklaşımı aşamadık. Yerelde de aşamadık, ulusal düzeyde de. Geçenlerde bir dostuma Kalkınma Bakanlığı’nın BUGUS-Bölgesel Ulusal Gelişme Stratejisi kitabı ile ilgili ilk izlenimimi anlatıyordum. Planlar, fikirler hiç de kötü değildi. Ama ortada bir mekansal strateji problemi vardı. Türkiye, sınır ötesini gelişme hesaplarına hala dahil etmiyordu. Kitapçığın içinde yaklaşık 50 tane harita vardı. Ama hepsi Türkiye haritasıydı. Ben bir tek siyasi Türkiye haritası ile illerimizin, ilçelerimizin bölgesel gelişme eksenlerinin artık tartışılamayacağı kanaatindeyim. İllerdeki oda ve borsa yöneticilerinin duvarlarında artık yalnızca kendi illerinin ve Türkiye’nin değil,  bütün bir bölgenin haritasının olması gerekiyor.

    Yoksa ne olduğunu ben size söyleyeyim: Türkiye’nin her ili büzüşüyor. Türkiye 21’inci yüzyılda hala göç ederek kendine yol bulamaz. Konya merkezin nüfusu artarken, Konya ilinin nüfusu azalıyor. Erzurum merkezin nüfusu artarken, Erzurum ili büzüşüyor. Türkiye’nin kırsalında bir mesele var. Hep birlikte o meseleye yerelden yola çıkarak bir çözüm yolu bulmamız gerekiyor. Kırsaldaki küçük çiftçileri olduğu gibi tutarak bir çıkış yolu tasarlamak bana biraz zor geliyor. Artık daha geniş düşünmeye başlamalıyız.

    Bundan bir kaç yıl önce bir grup kamu görevlisiyle Erbil ile Mardin ve Şırnak arasında ne olur diye etrafa bakmak için  bölgeye gitmiştim. Önce “Türkiye üzerine düşünmek için oraya gitmeye ne gerek var” demişlerdi. Gidince fikirleri değişti. Şimdi o Erbil Güneydoğu illerimizi canlandırdı. Artık her yer için daha farklı düşünmemiz gerekiyor. Hiç bir şey eskisi gibi değil.

     

    Bu köşe yazısı 30.06.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır