Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Büyük ilaç firmalarının devri sona ererken, Türkiye için fırsat doğuyor

    Güven Sak, Dr.27 Haziran 2014 - Okunma Sayısı: 1848

    Dünya değişiyor. Dün büyük ordular devriydi. Yıldırım savaşı ile zaferler kazanılıyordu. Artık bitti. Şimdi dönem gerilla savaşı dönemi. Artık küçük hücreler biçiminde örgütlenmiş askeri yapılar var. Bunu önce İsrail Gazze’de öğrendi. Şimdilerde inanmayanlar Irak’a bakabilir. IŞİD (Irak ve Şam İslam Devleti), Irak’ta, Irak ordusuna rağmen, hızla ilerliyor. Alan kontrolünü ele geçiriyor. Aynı durum bana kalırsa PKK için de  geçerli. Bunlardan hoşlanmıyorsanız artık yeni şeyler söylemeye başlamanız lazım. Eskisi gibi olmuyor.

    Dünya değişiyor, sektörler de. İlaç sektörüne bakın mesela. Dün nasıl ordular çağıysa aynı zamanda ilaç sektöründe de büyük şirketler dönemiydi. Ama artık bitti. Nasıl bitti? Gelin anlatmaya çalışayım.

    Dün San Diego’daki BİO fuarını gezerken, doğrusu bu ya, en çok ilgimi çeken, ülke standları ya da Türkiye standı değildi. En çok ilgimi çeken Boehringer Ingelheim Frenheim adlı Alman şirketinin “Biz üretim sürecinin taşeronuyuz”, diyen standıydı. Ne demeye çalışıyordu şirket? “Bir fikriniz mi var? Üretim süreci mi tasarlamak istiyorsunuz? Biz yaparız.”.Şirket böyle diyordu ve ana problem buralarda bir yerdeydi. Tıbbın niteliği artık değişiyor. Tıp giderek daha fazla kişiselleşiyor. 2025’ten sonra doktorlarınız size artık DNA’nıza bakarak ilaç hazırlamaya başlayacaklar. Önümüzdeki bir kaç yılda bu işin maliyeti binlerce dolar yerine bir kaç yüz dolara inecek. Bunun manasını kafanızda canlandırabiliyor musunuz? Biyoteknoloji ile birlikte ilaç Ar-Ge süreçleri daha da kompleksleşti ve her bir molekülü çalışan ayrı ayrı firmalar ortaya çıktı. Büyük ilaç firmalarının bu işe doğrudan girebilmesi artık mümkün değil. Türkiye gibi gen havuzu zengin ülkeler için, dünyanın 16. büyük alıcısı olmanın yeni bir manası olacak. Türkiye’de yaşayanlar için tasarlanacak ilaçlar, ilaç firmaları için yeni bir imkan alanı olarak ortaya çıkıyor. Bu durumda ne oluyor? Yapılması gereken araştırma çalışmalarının kapsamı hızla büyüyor. Büyükler küçükler olmadan başarılı olamıyor. Türkiye için fırsat işte buradan çıkıyor.

    TEPAV’dan Selin Arslanhan’ın son çalışmasına bir bakın. Çalışma TEPAV’ın internet sitesinde. Büyük ilaç şirketlerinin birleşme ve devir alma işlemlerinin yüzde 40’ı yeni moleküller ve de yeniliklerle ilgili. Son dönemde büyükler tek başına yapmakta zorlandıklarını, birleşme ve devir almalarla telafi etmeye çalışıyor. 1998-2002 arasında ilk 20 büyük şirketin birleşme ve devir almalarının yüzde 10’dan azı biyoteknoloji alanında iken, şimdilerde bu oran yaklaşık yüzde 30’a çıkıyor. Sayın Başbakan’ın “biyoteknoloji artık önemli” açıklamasını ben doğrusu bu çerçevenin içinde okuyorum ve çok seviniyorum. Yol doğrudur.

    Şimdi dönem, Türkiye’de kaynakları bir araya getirme dönemi. Dün rekabet dönemiydi. Ama şimdi dünyanın 16. en büyük ilaç alıcısı olan ülkeyi ilaç Ar-Ge’si ve üretimi yapar hale getirme dönemi. Zor mu? Artık daha kolay. Ne gerekiyor? Ülke içinde tasarlanan destek mekanizmalarının bunu dikkate alması gerekiyor. Dünün utangaç, her sektöre eşit teşvikleri yerine hedefi daha belli teşvikler tasarlanması gerekiyor. Türkiye eğer biyoteknoloji alanında öne geçecekse ki geçebilir, o vakit, tasarlanan desteklerin bunu özellikle dikkate alması gerekiyor. Yenilikleri desteklemek için kamu kaynaklarını bu tür girişim sermayesi fonlarına mı aktaracaksınız, özellikle biyoteknoloji alanına destek veren girişim sermayesi fonlarını tercih edin mesela. Dünden beri bakıyorum, Japonya’dan Kore’ye pek çok ülke tam da bunu yapıyor. O vakit biz neden çekinelim ki? Çekinmeyelim. Destek olalım. Kamunun ilaç alım politikasını bir sanayi politikası aracı olarak çekinmeden kullanalım. Başka ülkeler yapıyor ve de başarılı oluyor. Biz de geride kalmayalım.

    Dün düzenli ordular zamanıydı. El Kaide ve Hamas çıktığından beri herkes terörle mücadelenin yeni araçlarla yapılması gerektiğini anladı. İlk anlayanlar, ilk ders çıkaranlar daha bir başarılı oldu.

    Şimdi aynı durum ilaç endüstrisi için geçerli. Artık büyük ilaç şirketlerinin eskisi kadar rekabetçi olmayacağı bir yeni döneme geçiyoruz. Bundan yararlanıp güçlü biyoteknoloji girişimleri ile yerli ilaç endüstrimizi Ar-Ge ve üretim yapar hale getirebiliriz. Doğrusu ya bana ilk yerli otomobil projesinden çok daha manalı geliyor. Türkiye’nin yerli bir otomobil markası çıkarabilmesi artık çok zor ama ilaç sektöründe değişen iş modelleri ile biyoteknoloji girişimleri yaparak bu sektörde güçlenmemiz mümkün olabilir.

    Önce 10. Kalkınma Planı biyoteknolojiden bahsetti. Sonra geçen gün Sayın Başbakan biyoteknoloji önemli dedi. Ben esasen Kalkınma Bakanlığı’nın doğru yolda olduğunu düşünüyorum. Şimdi  de hazine, fonların fonu düzenlemesi yapıyor. Burada da biyoteknoloji  girişimleri için ek bir mekanizma tasarlamak önemli geliyor bana. O da olursa Türkiye bu sefer treni kaçırmaz.

     

    Bu köşe yazısı 27.06.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    *Selin Arslanhan Memiş'in ilgili çalışması için tıklayınız.

    Etiketler:
    Yazdır