TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Küreselleşme denilen süreçte en hızlı hareketlenme mali kesimde oldu. Mali sermayenin hareketliliği, teknolojideki ilerlemeyle bir araya gelince, bu sürecin taşıyıcısı konumuna geçti. Mali sermayenin, dünya ölçüsünde, etkinliği çok arttı.
Ekonomiyi izlemek neredeyse mali piyasalarda olup bitenleri izlemekle özdeş hale geldi. O kadar ki, ülkemizde, iktisadın kullandığı kelimelerin önemli bir kısmına iktisatçılar bile yabancılaştı. Sanırım bunun birkaç nedeni var. Bunlardan ilki, dünyadaki gelişme: Kürselleşme denilen süreçte en hızlı hareketlenme mali kesimde oldu. Mali sermayenin hareketliliği, teknolojideki ilerlemeyle bir araya gelince, bu sürecin taşıyıcısı konumuna geçti. Mali sermayenin, dünya ölçüsünde, etkinliği çok arttı. Öte yandan, bugün dünyadaki mali akımların büyük kısmının gelişmiş ülkeler arasında olduğu görülüyor. Buradan hareketle mali sermayenin bu hareketliliği tam küresel bir olgu değil denilebilir mi? Kanımca hayır. Çünkü, gelişmekte olan ülkelere giden miktar görece az olsa da yarattığı etki, gelişmiş ülkelerde yarattığından, görece, çok daha fazla.
Bu temel nedene başkaları da eklenebilir. Örneğin, gelişmekte olan ülkelerin çoğunda olduğu gibi Türkiye'de de mali konulara neredeyse hiç önem verilmezdi. Buna tepki, bir anlamda, sarkacın öbür uca salınmasına yol açtı; mali konular "moda" oldu. Bu, belki de doğal karşılanması gereken bir olgu. Bir başka neden bu konuda malumatın bol olması. Canınız istese de istemese de her saat başı (canınız isterse çok daha sık) kurları ya da İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Endeksi'ni öğrenebilir, diğer mali değişkenler hakkında da sık aralıklı sayısal ve nitel bilgi toplayabilirsiniz. Böyle olunca da her an, anlamlı ya da anlamsız, ilginizi çekecek bir değişiklik olur. Sonuçta basında da haber ya da yorum olarak yazılacak sürekli bir malzeme oluşur. Bu da insanların günlük yaşamlarının bir kısmını doldurur. Böylece süreç kendini besler gider.
Peki mali piyasalarda bütün bu olup bitenler, bizim yaşamımızı bir bütün olarak nasıl etkiliyor? Yani mali sistemimizde gelişme olunca toplumumuzun yaşam biçimi değişiyor mu? Değişiyorsa hangi yönde değişiyor? Özetle mali sistemimizdeki bu büyüme ve değişimin iktisadi gelişmemize katkısı var mı?
Mali sistemin iktisadi gelişmeye katkısı
Mali gelişmeyle iktisadi gelişme arasında ilişki kurmaya çalışanları üç grupta toplayabiliriz. Bunlardan ilki, mali sistemin iktisadi gelişmeye olumlu yönde katkıda bulunduğu görüşünü savunanlar. Onlara göre mali kesimin gelişmesinin sağlanması, mali tasarrufların hem artmasına hem de daha etkin kullanılmasına yol açacağı ve bunun yanı sıra da kaynak kullanım maliyetlerini düşüreceği için iktisadi gelişmeye olumlu katkı yapar. Buradan çıkarılan temel iktisat politikası sonucu da bu olanaktan yararlanmak için mali sistemin gelişmesinin sağlanmasıdır. Hemen belirtmek gerekir ki, bu görüşün ciddi savunucuları "mali sistem gelişsin de nasıl gelişirse gelişsin" dememektedirler. Burada kastedilen denetleyici ve düzenleyici yetkelerin oluşturulması başta olmak üzere tüm kurumlarıyla birlikte mali sistemin geliştirilmesidir. İkinci grupta yer alanlar ise mali sistemin varlığı ve sağlıklı çalışmasının bir ekonomi için yaşamsal önem taşıdığını kabul etmekle birlikte, nedensellik ilişkisini tersine çevirmektedirler. Onlara göre iktisadi gelişme oldukça daha gelişmiş bir mali sisteme olan gereksinim artar. Bu nedenle iktisadi gelişme mali gelişmeyi yaratır. Son görüşü savunanlar ise ilk görüş gibi mali gelişmenin dışsal olduğunu söylemekte, ancak bunun iktisadi gelişme üzerindeki etkisinin, hiç olmazsa bazen, olumsuz olacağını ileri sürmektedir. Bu görüşün savunucuları ile "yabancı spekülatörler gelip ortalığı altüst edecekler" korkusuna kapılanları ayırt etmek gerekir. Bu görüşü savunanlar mali sistemin "özünde istikrarsız" olduğu savından hareket etmektedirler. Dolayısıyla mali sistemi büyümesinin ekonomide istikrarsızlıkları artırması sonucunu verebileceğine dikkat çekilmektedir. Bu yaklaşımı benimseyeler, doğal olarak, bu olumsuz etkiyi hiç olmazsa sınırlayabilmek için mali gelişmenin denetim altına alınmasını savunmaktadır.
Farklı ülkelerde farklı sonuçlar
"Hangi görüş haklı" sorusuna "filan görüş haklı" diye yanıt verilebilseydi zaten üç farklı görüş var diye konuya girmenin anlamı yoktu. Yapılan çalışmalar, seçilen ülkeler, dönem ve tabii diğer varsayımlara bağlı olarak farklı sonuçlar veriyor. Ama basit bazı gözlemler yaparak hiç olmazsa bir "ilk izlenim" edinmek olanaklı. Bu çerçeve içinde Türkiye'ye bir göz atalım: 2002-2006 döneminde mali sistemimizde önemli gelişmeler var. Kredi stoku yüzde 299,1, mevduat yüzde 114,9 İMKB'de işlem gören hisse senetlerinin toplam değeri yüzde 308,1 artmış. Ekonomi de bu dönemde yüzde 30 dolaylarında büyümüş. Bu resimden ortaya çıkan ilk izlenim, mali sistemin gelişmesiyle büyümenin beraberce olduğu. Bu bilgilerden bir nedensellik ilişkisi çıkarmak olanaklı değil. Biraz daha bilgi gerek.
Mali sistemin toplumsal yararları abartılıyor mu
Şöyle düşünsek: Mali sistem geliştiyse kullanıcılara daha çok kaynağı daha uygun koşullarda sunuyor demektir. Kaynak kullanıcılarının da bu olanaktan yararlanmaları beklenir. O zaman, mali sistem iktisadi gelişmeye olumlu yönde katkı yapmış olacaktır. Bu durumda da Türkiye'de 2002-2006 dönemi için ilk görüşün geçerli olduğu sonucuna varırız. Buna karşılık eğer iktisadi gelişmede bir hareketlenme olmuşsa, iktisadi karar birimleri bunun gereklerini sağlayabilmek için yeni kaynak temin etmek yoluna gideceklerdir. Bu durumda kaynağın nereden temin edildiği önemli olmayacaktır. Bu kaynak ülkenin mali sistemi olabileceği gibi uluslararası mali sistem de olabilir.
Türkiye 2002-2006 döneminde giderek artan oranda cari açık vermiş ve özel kesimin dış borcu da bu dönemde yüzde 98,5 artmıştı! Bu bilgiyi hesaba katarsak, 2002-2006 döneminde mali sistemde gördüğümüz canlanmanın iktisadi gelişme tarafından uyarıldığını düşünmek daha mantıklı olmuyor mu? (Akla mali sistemin yurtdışından kaynak temin etmede aracı olması nedeniyle bu sonucun gerçekleşmesine katkısı olmuş olabileceği gelebilir. Bu bir dereceye kadar doğrudur. Ama unutulmaması gereken bir başka nokta da ödemeler dengesi istatistiklerinde mali hizmet gelirlerimizin eksi olmasıdır. Yani, Türkiye'nin bu tür aracılık hizmetleri için yurtdışındaki mali kuruluşlara ödediği miktar, kazandığından fazladır. Başka bir deyişle bu aktarımların aracılığında da yabancı mali kuruluşların katkısı yüksektir.) Bu durumda, iktisadi gelişmeyi takip ediyor görünen bir mali sistemin toplumsal yararını biraz fazla abartmış olmuyor muyuz?
Bu köşe yazısı 21.05.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.