Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Telaşa mahal yoktur

    Güven Sak, Dr.09 Haziran 2014 - Okunma Sayısı: 1763

    Geçen hafta iki konu arka arkaya geldi. Bir yandan Haziran’ın 3’ünde Moody’s bir sürü bankamızın kredi değerliği notunu birazcık aşağıya çekti. Sonra ayın 5’inde bu kez Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi faiz oranını oy birliğiyle aşağıya çektiklerini açıkladı. Net etki açısından bakarsanız biz burada pek sevindik. İkincil piyasada faiz düştü, borsa çıktı. Hatta daha da eğlenceli olarak, Avrupa Merkez Bankası’nın tarihsel bir karara imza attığını filan da okudum ben Türkçe yazılarda. Madem bu kadar sevindik, ben de bugün bu konudan bahsedeyim bari. Öncelikle iki noktanın altını çizeyim: Birincisi, Türkiye cephesinde değişen bir şey yok. Türkiye ekonomisinin kırılganlığının yapısal temelleri ellenmeden durmaktadır. Nitekim Haziranın 3’ünde gözümüze sokulan hadise tam da budur. Bir nevi, Avrupa Merkez Bankası kararından önce nemelazım diye Moody’s “Türkiye cephesinde değişen bir şey yoktur” hatırlatması yapmıştır. İkincisi, Avrupa Merkez Bankası’nın aldığı karar o çok beklenen parasal genişleme (quantitative easing-QE) kararı değildir. Daha ortada tarihsel bir karar yoktur. Dolayısıyla bizim açımızdan bakıldığında telaşa mahal yoktur. Müsaadenizle anlatayım.

    Birincisi, “Avrupa Merkez Bankası faiz indirdi, şimdi artık bizim Merkez Bankası ne zaman faiz indirir?” beklentisi pek sağlıklı ve de manalı bir beklenti değildir. Empresyonist iktisada ait bir sevinç gösterisidir. Akıl yürütme şöyleydi: “Avrupa Merkez Bankası faiz indirmiştir. Avrupa Merkez Bankası bir merkez bankasıdır. Öyleyse bir merkez bankası olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da faiz indirebilir.” Bu akıl yürütme doğru değildir.

    Doğrusu şöyle olmalıdır: Avrupa’da enflasyon hedefi yüzde 2’dir. Bugün Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama enflasyon binde 5 seviyesindedir. Nedir? Enflasyon hedefin altındadır. İşte bu nedenle Avrupa Merkez Bankası faiz indirmektedir.

    Türkiye’de enflasyon hedefi yüzde 5’tir. Türkiye’de enflasyon oranı ise yüzde 10’a doğru ilerlemektedir. Nedir? Türkiye’de enflasyon hedefin üzerindedir. Bu durumda, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın ne yapması gerekir? Hadi bilin bakalım, ne yapması gerekir? Ne yapmaması gerektiğini hemen söyleyeyim: Bu ortamda faiz indirmenin bir manası yoktur.

    İkincisi, “Avrupa’da bu kararla birlikte bir likidite genişlemesi olur, akmasa da bize de damlar, cari işlemler açığının finansmanı rahatlar” beklentisini tam olarak haklı çıkaracak adım Haziranın 5’inde atılan adım değildir. Dolayısıyla telaş etmeye de gerek yoktur. Neden? Üç nedenle. Avrupa Merkez Bankası iki önemli adım attı. Birincisi, bankalar ellerindeki likiditeyi şirketler kesimine plase etmeyip, merkez bankasında tutmayı tercih ediyorlardı. Merkez Bankası bu tür fonlara artık negatif faiz vereceğini açıkladı. Hatırlayın. Biz burada tam tersini yapmaya hazırlanıyorduk. İkincisi, bankalar şirketler kesimine, özelikle KOBİ’lere kredi açarsa, bu tür kredi portföyünü daha ucuza fonlayacağını da açıkladı merkez bankası. Ama onun için bankaların önce KOBİ kredisi açmaya yönelmeye başlaması gerekiyor. Nedir? Alınan önlemler sınırları belli bir hedefe yöneliktir. Üçüncüsü, tam bunların öncesinde gelen Moody’s kararı ise yalnızca Türkiye risklerini hatırlatmıştır. Merkez bankasında en emin şartlarda tutulan kaynakların Türkiye riskine doğru yönlenmesi söz konusu olur mu? Uzmanlar bu konuyu hala tartışıyor. Ben telaş etmek için erken olduğunu düşünüyorum. Bu konuda iyimser de değilim. Bütün bu tartışmayı, “acaba ortalık karışır da biz bu halimizle aradan yırtar mıyız?” tadında buluyorum. Üzülüyorum doğrusu.

    Üçüncüsü, Avrupa Merkez Bankası genel bir parasal genişleme için ciddi bir biçimde çalışmakta olduğunu yeniden duyurdu. Ne demek? Banka fırsatı yine kaçırdı demek bana sorarsanız. Ben Türkiye’nin 2000’lerin başında yaptığı gibi bir banka yeniden yapılandırması olmadan, Fransa gibi reform direncinin yüksek olduğu bölgeler akıl yoluna gelmeden Avrupa krizinin bitmeyeceğini düşünüyorum. Neden? Avrupa’da binde 5 enflasyon demek, bazı ülkelerde binde 5’in altında enflasyon demek. Hollanda, Fransa, Polonya gibi ülkelerde yıllık enflasyon oranı binde 3’lerde geziniyor. Deflasyon tartışması işte buradan çıkıyor. Deflasyon, durgunluğun daha da derinleşmesine zemin hazırlıyor. Şöyle bir şey: Piyasada yeterli talep olmadığı için fiyatlar düşüyor. Fiyatlar düştüğü için, daha da düşebilir diye kimse şimdilik adım atmıyor. Herkes bekliyor. Düşen fiyatlar nedeniyle şirketlerin eski borçlarının şirket üzerine yükü artıyor. Şirketler bankalar için daha riskli hale geliyor. Herkes ne olur diye beklediği için piyasada para dönmüyor. Aslında ortada bir kolektif aksiyon problemi var. Herkes bekliyor. Talep düşüyor. Fiyatlar düşüyor. Herkes bekliyor ve devam ediyor. Şimdi Avrupa Merkez Bankası “ben biraz daha düşüneyim, vaziyet hakikaten bu kadar kötü mü?” dedi efektif olarak bakarsanız. Bir şey olacaksa da daha olmayacak. Telaşa mahal yok derken söylemek istediğim tam da bu.

    Peki, Moody’s kararı nereden çıktı? Kurum Mart ayında zaten Türk bankalarını hem tekil problemleri hem de ülkenin kırılganlığı açısından incelemeye aldığını söylemişti. Hatırlayın. İşte o inceleme şimdi sona erdi. Türk bankalarının hem notları kırıldı, hem de tek tek alacakları ile ilgili de kararlar açıklandı. Hepsi Moody’s sitesinde var. Türkiye’de hızla büyüyen banka kredi portföylerinin sorunlu olabileceğinden orada bahsediyorlar.

    Bugünlerde, Türkiye gözüme giderek daha fazla “acaba hoca bu sınavda çan eğrisi yapar mı?” diyen öğrenci gibi geliyor. Hani “nasıl olsa geçme notunu alamam da, hoca ortalama düşük diye herkese destek çıkarsa, ben de aradan yırtarım” misali yani. Bir nevi şişmanların rüyası gibi yani, “Hocam, bir yeni diyet varmış, hem her şeyi limitsiz yiyormuşsun, hem de acayip zayıflıyormuşsun.” Hem kırılganlıkları besliyormuşsun, hem de ceremesini çekmeden bir sonraki aşamaya geçiyormuşsun. Keşke olsa. Ne güzel olurdu!

     

    Bu köşe yazısı 09.06.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır