Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Demokrasi katma değeri artırıyor

    Güven Sak, Dr.05 Haziran 2014 - Okunma Sayısı: 1366

    Çağımızın en temel belirleyicisi nedir? Teknolojik değişimdir. Bugün etrafımızda gördüğümüz değişimin temel itici gücü teknolojik değişimdir. Değişen, iş yapma biçimidir. Biyoteknoloji, nanoteknoloji ve bilgi işlem teknolojisi bugünlerde dünyayı değiştiriyor. Ya da bana öyle geliyor. Biyoteknoloji de, nanoteknoloji de, bilgi işlem teknolojisi de bildiğimiz işlerin başka türlü yapılmasına imkan tanıyan yeni teknoloji platformları aslında. Bu alanların hiçbiri belli bir sektöre özgü değil. Dünya hakkında düşünme biçimimizi değiştiriyorlar. Teknoloji artık günlük yaşama uyarlanmaya başlıyor bir nevi. Yenilikler arka arkaya geliyor. İnovasyon süreci ekonomik büyüme için daha bir önemli hale geliyor. Bütün sektörler yapı değiştiriyor. Biyoteknoloji, tarımdan ilaca, temizlik malzemesi üretiminden, makine sektörüne her alanı değiştiriyor. İnovasyon günlük yaşama giriyor.

    Geçenlerde biyoteknoloji alanında yatırım çekebilmek için gereken şartları özetleyen bir grafiğe bakıyordum. Birinci sırada nitelikli işgücü yer alıyor. Bu alanda nitelikli işgücü demek, temel bilimlerde iyi yetişmiş eleman demek aslında. Çin’de de, Amerika’da da bunlar var. Amartya Sen’in Jan Dreze ile yazdığı ve otoriter Çin ile demokratik Hindistan’ı karşılaştırdığı son kitabından şu sonuç çıkıyor: “Demokrasi, açlıktan insanların ölmesini engelliyor ancak otoriter rejim, eğitim, sağlık ve altyapıda hızlı adımlar atabiliyor.” Çin’de eğitim alanında önemli bir değişimin olduğu da ortada. Oradaki otoriterlik daha bir uzak görüşlü, akıllı ve de katılımcı. Türkiye? Güldürmeyin şimdi beni.

    İnovasyon süreci öyle bir süreç ki, belli niteliklere sahip bireyleri değil, özel olarak, işi yapmaya başlayan, ilk düşünen, “o” bireyi önemli hale getiriyor. İnovasyon süreci, bireyi sistem her neyse onun karşısında güçlendiriyor. Öncelikle nitelikli iyi yetişmiş eleman gerekiyor. Yetmiyor, bu bireyin ya da bireylerin kendisi gibi işi yapanlarla yakın ilişki içinde olup, dünyada neler olup bittiğini de takip etmesi gerekiyor. Öyle internet yasaklarının, twitter-mwitter tartışmalarının da ortada olmaması gerekiyor. İnovasyon öncelikle huzur istiyor. Huzur olmadan, kimse kendi işine odaklanamıyor, hep başkalarının işine karışmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla, huzur olmayan yerde inovasyon olmuyor. Demek ki neymiş? Ortamın önemli unsurlarından biri de demokratik hakların güvence altına alınmış olmasıymış. Buraya kadar bir buluştan bahsettim. İnovasyon buluşla başlıyor. Demokratikleşmenin olmadığı yerde buluş yapmak, patentlenecek bir şeyler bulmak daha zor oluyor bu durumda. Teknoloji, bireyi güçlendiriyor. Birey buluş yapmak için özgürlük istiyor. Ülkeler ikiye ayrılıyor: Özgür ülkeler ve özgür olmayan ülkeler. Amerika ilk kategoride yer alıyor. O nedenle en çok buluş Amerika’da yapılıyor. Çin ise ikinci kategoride yer alıyor.

    Dün, Tiananmen Meydanı katliamının 15’inci yıldönümüydü. 4 Haziran 1989 tarihinde ordu birlikleri ve polis Tiananmen Meydanı’nda kamp kurmuş olan demokrasi yanlısı göstericileri, meydandan dışarı atmak için operasyona başladılar. Resmi rakamlara göre, içinde öğrenciler, öğretim üyeleri ve 9 yaşında bir çocuğun da olduğu 200-300 kişi hayatını kaybetti. Uluslararası Af Örgütü, bu rakamın 1000 civarında olduğunu o dönemde açıkladı. Şimdi, bu otoriter Çin’i ilk gruba alamayız herhalde. Gelecek nasıl olur? Çin otoriter bir ülke olarak kaldıkça o son sıçramayı zor yapar. Türkiye? Güldürmeyin şimdi beni.

    Sonra o buluş, hayata uyarlanıyor. Uygulamaya aktarılıyor. Bunun için birilerinin o buluşu alıp, o buluşun geleceğine yatırım yapması gerekiyor. Bunun için insanların önünü görmesi gerekiyor. Eurobarometer araştırmasında soruyorlar: “Aşağıdakilerden hangisi sizin durumunuzu en iyi açıklıyor?” diye. Avrupalıların ortalama yüzde 37’si “ileriye yönelik kararlar alamıyoruz, günübirlik yaşıyoruz” diyorlar. Bu oran Türkiye’de yüzde 50’ye yükseliyor. Türklerin yüzde 50’si “ileriye yönelik uzun vadeli kararlar alamıyoruz, günübirlik yaşıyoruz” diyorlar. Ne olması gerekiyor? Yatırımcıların ileriyi görüp, uzun vadeli karar alabilmesi gerekiyor. Türkiye’de büyümenin istikrarsızlığı uzun vadeli karar almayı zorlaştırıyor. Çin’de, Amerika’da bu tür kararlar almak daha kolay. Orada ekonomi bir durup, bir ilerlemiyor. Demek ki neymiş? Buluşların uygulamaya aktarılması için hem Çin hem de Amerika iyiymiş. Türkiye? Güldürmeyin şimdi beni.

    Peki, yatırım kararını alırken başka ne gerekiyor? Hukukun üstünlüğü gerekiyor elbette. Kimsenin “nasıl olsa kucağımıza düşecekler” endişesi taşımaması, mahkeme sisteminin etkin bir biçimde çalışması gerekiyor. Yarın doğabilecek anlaşmazlıkların nasıl çözülebileceğinden kimsenin bir kuşkusu olmaması gerekiyor. Amerika’da bir sorun yok. Peki, Çin? Çin cari işlem fazlasını, Amerikan tahvillerine yatırıyor. Amerikan tahvilleri Çin şirketleri adına Amerika’daki saklama merkezlerinde saklanıyor. Sözleşmesinin doğru uygulanamadığını, kandırıldığını düşünen Amerikalı ne yapıyor? Amerikan mahkemesine başvurup, Çinli şirketin mal varlığını dondurtabiliyor. Ne oluyor? Bir nevi Amerikan yasal sistemi, Çin’de de geçerli oluyor. Ne sayede? Türkiye? Güldürmeyin şimdi beni. Bizim öyle dünya çapında hangi şirketimiz var Allah aşkına?

    Şimdi bu durumda ne olur? Amerikan şirketleri kendi ülkelerinde yapılan yenilikleri, Çin’e getirip uygulamak isteyebilirler. Çinlilere de bir nevi taşeronluk düşer. Nitekim öyle oluyor. Sonuçta Çin’in yüksek teknolojili ihracatı, toplam ihracatının yüzde 30’unu aşıyor. Ama ya katma değeri? İşte bakın o son derece düşük oluyor. Ülkeler ne kadar çok özgürse, katma değerleri o kadar yüksek oluyor. Türkiye’de ise hem yüksek teknolojili ihracatın katma değer içindeki payı yüzde 2’lerde kalıyor, hem de katma değer sürünüyor. Bir ara anlatırım.

    Türkiye’de de katma değeri yüksek üretimi hedefliyoruz. Uygun ortamı bir hatırlatayım istedim. Demokratikleşme katma değeri artırıyor. Nokta.

     

    Bu köşe yazısı  05.06.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır