Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    İcatlar mekana bağlı olmaktan çıkarken, Türkiye neden yaya kalıyor?

    Güven Sak, Dr.03 Haziran 2014 - Okunma Sayısı: 1700

    Ben yüksek teknolojili ürünlerin artık dünyanın her tarafında üretilebiliyor olmasının bu demokratikleşme süreciyle de alakalı olduğunu düşünüyorum.

    Eskiden icatlar daha bir mekana bağlıydı. Belli konularda çalışıp ünlü olmanın, icat çıkarmanın yolu, size benzeyenlerle bir arada olmaktan geçiyordu. İletişim maliyetleri nedeniyle mekan önem kazanıyordu. Artık öyle değil. Şimdi yeni bir çağdayız. İnternet sayesinde her an, herkesle iletişim içindeyiz. Ben hatırlarım; eskiden, sizin gibi bir sorusu olanın bundan on yıl önce bastığı makaleyi bulmak için form doldurup beklemek gerekirdi. Ankara’da British Council Kütüphanesi olmasının bir manası vardı. Şimdi yok. Eskiden gidip konuşmak daha bir önemliydi. Şimdi o kadar da değil. Artık internet var. İnternet sayesinde Skype var. İş icat çıkarmaya gelince, mekan hem önemsiz, ama hem de çok önemli. Gelin bir anlatayım.

    Bunların, bizim gibi ülkeler için manasını algılayabiliyor musunuz? Doğru ortamı artık İzmir’de, mesela Yüksek Teknoloji Enstitüsü bünyesinde kurgulayabilirsiniz. Artık bir nevi bir Türk Silikon Vadisi’nin İzmir’de olmaması için daha az neden var. Yakında Türkiye daha da normal bir ülke olduğunda bu nedenler de giderek azalacak. İcat çıkarmanın demokratikleştiği bir çağda, Türkiye’nin de yüksek teknolojili ihracat kapasitesi artabilecek. Peki, şimdi neden düşük? İnternet bağlantısı var. İyi yetişmiş mühendisler de var. Ama o ortam henüz tam oluşmadı. Biz halen ‘hadi yap bir inovasyon da, kaç paraysa verelim kardeşim’ aşamasındayız. Hem o ortamın ne olduğunu anlamaktan  daha halen yoksunuz, hem de bu çağda o ortamı sağlamaktan kaçınmanın ne manaya geldiğini bilmiyoruz.Demokrasinin, hukukun üstünlüğünün manasını anlamakta zorlanıyoruz. Mesela üniversiteler böyle idare edildikçe işimiz zor. Neden yurtdışından gelen başarılı araştırmacılar memlekete gelince iş çıkaramıyor? Ortam farklı. Rekabet az. Üniversite hem kötü, hem de tek tip örgütlenmek zorunda. YÖK gibi manasız bir aygıt var. Mekan hem önemsiz, ama hem de çok önemli derken bunu kastediyorum.

    Çok geriye gitmeden söyleyeyim; geçenlerde bir çalışma okudum. 1995 internetin her yeri bir birine bağlamaya başladığı bir yıldı. Çalışma da 1990-1995 ile 2000-2005 arasındaki patentlerin mekansal dağılımı hakkında bilgi veriyor. Çalışmayı Amerika için yapmışlar, haliyle bize dedikodusu kalıyor. Zaman daha Amerika’da Silikon Vadisi efsanesinin devam ettiği zamanlar. Bir işle ilgilenen herkes aynı soruların peşinde belli bir mekanda toplanıp, birbiriyle  konuşuyor. Neden böyle? Başka kolay yolu olmadığından elbette. Çünkü bilim tek başına yapılmaz. Kolektif hafıza olmadan adım atılmaz. Sizden önce aynı konulara kafa yormuşların ayak izlerini takip etmeden kendi izinizi zor bırakırsınız. O nedenle eskiden daha internet ortada yokken, yaşadığınız yerde mutlu bile olsanız çıkıp bir başka yerde sizin gibi konulara kafa yoranlarla bir arada olmak daha bir elzemmiş. Şimdi işin bugün geldiği noktada,  internet dünyasında mekanın önemi azalıyor. İletişim internetle kolaylaştıkça, daha önceden patent çıkmayan yerlerden de patent çıkıyor. İcatlar demokratikleşiyor. İyi de oluyor.

    Ben yüksek teknolojili ürünlerin artık dünyanın her tarafında üretilebiliyor olmasının bu demokratikleşme süreciyle de alakalı olduğunu düşünüyorum. Bakın, dünyanın yüksek teknolojili ürün üreten ülkelerinin sayısı nasıl arttı, nasıl çeşitlendiler. Dünyanın ilk yirmi ülkesi listesine bir göz atın mesela. İlk 10’da yüksek teknolojili ihracat oranı ortalama yüzde 17’lerde geziniyor. Aşağıya doğru inerseniz ortalama yüzde 15 oluyor.

    Peki, Türkiye nerede? Yüzde 2 ile ortalamanın yüzde 10’unu ancak yakalamaya çalışıyoruz. Yani listenin dibindeyiz. Bu internet çağında yarışa neden hala katılamadık? Bence soru tam da bu.

    Bu köşe yazısı 06.03.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır