Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Peki, o zaman neden faizi 0 yapmıyoruz?

    Fatih Özatay, Dr.03 Haziran 2014 - Okunma Sayısı: 1636

    Merkez bugün faizini 0'a düşürse biliyoruz ki risk algılaması keskin biçimde yükselecek ve lira cinsinden finansal varlıklar dövize çevrilecek.

    Şu faiz meselesine gelin bir de uç noktadan bakın. Uç soru şu: Faizin düşmesinin ekonomimiz için çok yararlı olduğunu düşünüyorsak, neden faiz haddini sıfıra indirmiyoruz? 

    Saçma bir soru gibi gelebilir. “Canım biz Merkez Bankası faizinin yüzde 9.5 değil de yüzde 5 olmasından söz ediyoruz, 0 olmasını isteyen mi var?” diye sorulabilir. Doğru, bu kadar saçmalayan kimse yok çok şükür. Ama bazen ortadaki meseleyi daha yalın görebilmek için böyle uç noktalara gitmek yararlı olur. 

    Merkez Bankası bugün faizini 0 düzeyine düşürse biliyoruz ki Türkiye’ye yönelik risk algılaması keskin biçimde yükselecek ve lira cinsinden finansal varlıklar can havliyle satılıp dövize çevrilmek istenilecek. Yabancılar bu dövizleri alıp başka ülkelere götürecekler. Yerliler ise muhtemelen yastık altında saklayacaklar. Zira bu kadar saçmalığın yapıldığı bir ülkeye kimsenin güveni kalmayacak. Sonuçta döviz kuru göğe doğru sıçrayacak, keza tahvil faizi de. Peşi sıra mevduat ve kredi faizleri de keskin biçimde yükselmeye başlayacak. Sıçrayan faiz bir yandan, yerlerde sürünen güven öteki yandan, özel kesim yatırımları (fiziki yatırımlar) ve özellikle dayanıklı tüketim mallarına olan harcamalar bıçak gibi kesilecek. Şirketler zor durumda kalacaklar. İşçi çıkarmalar başlayacak. Bankalar alacaklarını tahsil etmekte zorlanacaklar. Şirketlere kredi musluklarını kapatacaklar. Şirketler daha da zor duruma düşecekler. İşçi çıkarmaları artacak… 

    Demek ki faizin makul bir düzeyi var. O düzeyin altına düşmesinin ekonomiye bir yararı yok. Elbette aynı yararsızlık gereğinden yüksek faiz için de geçerli. İyi de, o ‘makul’ düzey nedir? İşte burada dönüp enflasyona ve yurtiçi tasarrufa bakmak gerekiyor. Faiz oranını enflasyonun altına düşürürseniz, insanlarınıza ‘tasarruf etmeyin, tüketin’ çağrısında bulunuyorsunuz demektir. Öyle ya, bugün 100 liraya alacağım gömleği almayıp, paramı bankaya yatırırsam, bir yıl sonra mesela yüzde 10 faizden 110 liram olacak. Oysa enflasyon faizin üzerinde -mesela yüzde 15 ise, bir yıl sonra gömleğin fiyatı 115 liraya çıkacak. Hem bir yıl eski gömlekle dolaştığımla kalacağım hem de bir yıl sonra gömleği alamayacağım ya da artık o halde satan bulursam bir kolu eksik alacağım. 

    “Peki, bu ülkenin yatırımlara ihtiyacı yok mu? Düşürelim faizi yatırımlar artsın.” Az önce, faizin çok anlamsız bir düzeye (mesela sıfıra) indirilmesi halinde ekonomiye ilişkin risk algılamasının sıçrayacağını ve ekonominin yatırım yapılabilir bir ekonomi olmaktan çıkacağını söyledim. Diyelim ki faizi o kadar saçma bir düzey değil de mesela Türkiye’de şu anda enflasyon yüzde 9.4 iken, yılsonu için Merkez Bankası tahmini de yüzde 7.6 düzeyindeyken yüzde 5’e düşürüyoruz. Peki, düşen faizler nedeniyle düşünü kurduğumuz yatırım sıçramasını gerçekleştirecek finansman nereden gelecek? Öyle ya enflasyonun çok altında bir faiz, zaten düşük olan tasarruf oranımızı daha da düşürürse, o yatırımlar nasıl gerçekleşecek? Yurtdışından zaten yüksek düzeyde olan borçlanmamızı daha da artırabileceğimizi düşünüyor musunuz? Hele içeride suni bir faiz düzeyi varken ve gelişmiş ülkelerin para politikası nedeniyle önümüzdeki üç yıl dış finansman olanakları azalacakken? 

    Kıssadan hisse: Sakin, sakin… Çok zor bir problem yok karşınızda. Basit bir bakkal hesabı bile faizde inilebilecek düzeyi gösteriyor.

     

    Bu köşe yazısı 03.06.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır