TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dün “Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik”te değişiklik yapılması ile birlikte, GDO konusu yeniden gündeme geldi. Yapılan değişikliğe ilişkin GDO’nun serbest kalması, bebek mamalarında kullanılacak olması gibi birçok yorum haber kaynakları ve sosyal medyada hızla yayıldı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bu yorumların gerçeği yansıtmadığına dair açıklama yapsa da çok etkili olmuş görünmüyor. Öncelikle yapılan değişiklik tam olarak nedir, ne anlama gelir ona bakmak gerekir.
Yapılan değişiklik ile Yönetmelik’e “GDO bulaşanı” tanımı eklendi. GDO bulaşanı, genetik modifikasyon teknolojisi uygulanan veya uygulanmayan bir üründe, birincil üretim aşaması dahil üretim, imalat, işleme, hazırlama, işleme tabi tutma, ambalajlama, paketleme, nakliye veya muhafaza sırasında ya da çevresel faktörler ile teknik olarak engellenemeyen, önlenemeyen veya tesadüfi olarak bulaşan GDO'lar olarak tanımlandı. Bir de “analiz sonucunda üründe % 0,9 ve altında GDO tespit edilmesi halinde bu durum GDO bulaşanı olarak değerlendirilir ve GDO bulaşanı olan ürünlerde bulaşan olarak tespit edilen genlerin Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanmış olması durumunda ürünler onay amacına uygun olarak kullanılabilir” ifadesi yönetmelikte yer aldı.
Mevcut durumda, Biyogüvenlik Kanunu ve Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik gereği olarak;
Biyogüvenlik Kurulu tarafından bugüne kadar gıda amaçlı olarak onay verilmiş bir gen bulunmuyor. Yem amaçlı kullanım için ise 3 transgenik soya çeşidi ve 14 transgenik mısır çeşidinin etiketlenmesi şartıyla ithalatına izin verilmektedir.
Türkiye’de gıda ve yem için ayrı ayrı risk değerlendirmesi yapılırken, AB’de bir gene hem gıda hem de yem olarak izin verilmekte ya da hiç verilmemektedir. AB uygulamaları ile aramızdaki en büyük farklardan biri budur. Bir diğer fark da, Türkiye’de ekim yasakken, AB’de bazı ülkeler dışında 2 onaylı transgenik ürün için ekim izni verilmiş olmasıdır. AB’de bu kararları alan Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA), bizde Biyogüvenlik Kurulu’dur.
Peki dün yapılan değişiklik ne getirmektedir? Öncelikle bu değişikliğin kapsamının ve uygulamaya yansımasının oldukça dar olduğunun altını çizmek gerekir. Gümrüklerde örnek alınan ürün, analiz sonucunda % 0,9 ve altında onaylı gen içeriyorsa bu, GDO bulaşanı olarak kabul edilecektir. Bu üründe tespit edilen gen, eğer Biyogüvenlik Kurulu tarafından daha önce onaylanmışsa ürünün yem amaçlı kullanımına izin verilecektir. Tespit edilen gen, onaylı genler arasında yoksa yem amaçlı da kullanımına izin verilmeyerek ürün geri gönderilecektir. Mevcut durumda hiçbir genin gıda amaçlı kullanımına onay verilmediği için de, miktarından bağımsız GDO’lu gıda ürünlerinin gümrüklerden geçişi yine mümkün olmayacaktır. Yani mevcut durumda olduğu gibi, önümüzdeki dönemde de Biyogüvenlik Kurulu tarafından gıda amaçlı bir gen onaylanmadığı sürece, GDO’nun gıdalara girmesine izin verilmesi söz konusu değildir.
Dün yapılan bu değişiklik gıdalara GDO girişine izin anlamına gelmemektedir. Bu değişiklik, yem ithalatçılarının gümrüklerde yaşadığı bazı sorunları çözmeye yöneliktir. Bazen GDOlu olmadığı belirtilerek getirilen yemlerde analiz sonucu GDO bulunmaktadır. Bu rüzgarla geçiş sonucu bile meydana gelebilmektedir. Böyle bir durumda tespit edilen GDO % 0,9 altında ise ve onaylı genler arasında yer alıyorsa yem amaçlı kullanım için gümrüklerden geçişin sağlanması için düzenleme yapılmıştır. % 0,9 oranı ise AB’de de geçerli olan orandır. Yönetmelikte yapılan bu değişikliğin gıdalar için uygulamaya getirdiği bir yenilik bulunmamaktadır. GDO’nun bebek mamalarına girişine izin verilmesi gibi bir durum da söz konusu değildir. Yönetmelik’te ve Biyogüvenlik Kanunu’nda bebek mamalarında kullanım yasağı maddesi yer almaya devam etmektedir.
Bu konu tekrar gündeme gelmişken asıl tartışmamız gereken; dünyada sadece yem ve gıda değil farklı kullanım amaçlarıyla da yayılan transgenik ürünlere ilişkin kendimizi konumlandırmak için yeterli kapasiteye sahip olup olmadığımızdır. Gün gelip gıda için onaylanma söz konusu olduğunda, yeterli bilimsel argümanlarla karşı durabilecek oluşmuş bir kapasitemiz var mıdır? 450 çalışan ile risk değerlendirmeleri yapan AB’deki Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA)’ne karşılık, ikisi akademisyen dokuz kişilik Biyogüvenlik Kurulumuz yeterli midir? Türkiye’de, hızla gelişen bu yüksek teknoloji alanında tavır alabilmemiz, yorum yapabilmemiz için yeterli beşeri sermaye ve bilimsel alt yapıya sahip miyiz gerçekten? Geçtiğimiz günlerde biyoteknolojide önümüzdeki yıllara yön verebilecek bir gelişme daha yaşandı, DNA’ya yeni iki farklı baz eklenerek yarı sentetik bir mikroorganizma oluşturuldu, peki biz neresindeyiz? Türkiye’nin biyoteknolojide daha büyük adımlar atması gerekir, yüksek teknolojili yapıya geçişi için son derece önemlidir.
* Selin Arslanhan Memiş, Yaşam Bilimleri ve Sağlık Politikaları Analisti
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024