Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Neden THY özelleştirmesi başarılı, madencilik özelleştirmesi başarısızdır?

    Güven Sak, Dr.22 Mayıs 2014 - Okunma Sayısı: 3492

    Soma faciası ile birlikte özelleştirme konusu yeniden gündeme geldi. Bugünlerde etrafta çokça “vahşi kapitalizm” yazısı okuyorum doğrusu. Buradan yola çıkarak, özelleştirme süreci bir bütün olarak eleştirilip, mahkûm ediliyor. Bir nevi devletleştirme çağrısı yapılıyor. Bugün müsaadenizle bu konuya bir değineyim.

    Ben Soma faciasına özel sektörün değil devletin beceriksizliğinin neden olduğu kanaatindeyim. Bugün karşılaştığımız hadiseden çıkış yolunun, 1930’ların devletçiliği olmadığını düşünüyorum. Türkiye’de başarılı özelleştirme örnekleri olduğu gibi, başarısız özelleştirme örnekleri de var. Burada sorun özelleştirmenin kendisi değil, yöntemidir.  Tıpkı yanlış teşhis gibi, yanlış yöntemle yapılan özelleştirme de adam öldürebilir. Neden havayolu yolcu taşımacılığı özelleştirmesi başarılı da, madencilik başarısızdır? İkisi de özelleştirmedir. Ama birinde uygulanan yöntem diğerine benzememektedir. Meramımı anlatmaya başlayayım. .

    Türkiye’de havayolu ile taşınan yolcu sayısı 2002’de 9 milyonlardaydı, şimdilerde ise 60 milyonlarla ifade ediliyor. Ne oldu da neredeyse nüfusumuz kadar havayolu yolcumuz oldu? Havayolu yolcu taşımacılığında ücretler düştü. Bir yerden bir yere uçakla gitmenin maliyeti daha fazla  kişi için karşılanabilir hale geldi. Peki, bu nasıl oldu? Ulaştırma Bakanlığı, Türk Hava Yolları (THY)’nın özelleştirilmesi sürecini doğru yönetti. Hatta geçmiş dönemde, bakanlığın içinde havayolu için bir düzenleyici otorite bile yoktu. THY hem uçak işletmecisi, hem uçak işletmecisi şirketlerin denetleyicisi, hem de bu tür şirketler için kural koyucuydu. Bir nevi hem hâkim, hem savcı, hem de polisti. 1930’ların devletçiliği işte böyleydi. Kamu şirketleri hem çalıp, hem de oynuyorlardı. Sonra Ulaştırma Bakanlığı yalnızca THY hisse senetlerini satmakla kalmadı, aynı zamanda bütün bir havayolu yolcu taşımacılığı işini yeniden düzenledi. Sektörü bir bütün olarak rekabete açtı. 1930’ların devletçilik aygıtı parçalara ayrıldı. Herkes kendi işini yapmaya başladı. Özelleştirme doğru yapıldı. Sektör büyüdü. Sektörde faaliyet gösteren şirket sayısı arttı. Ama hala yabancıları iç hatlarımıza sokmuyoruz. İç hatları dış rekabete açsak, bunun sonuçlarının daha da güzel olacağını göreceğiz. Şimdi çok kullanılan hatların yolcuları az kullanılan hatları finanse ediyorlar. Fazladan para ödüyorlar. Manasız bir iş oluyor. Böyle bakarsanız, havayolu yolcu taşımacılığı işinde, özelleştirme süreci daha bitmedi.. Yıllar geçti ama özelleştirme süreci daha sona ermedi.  Oysa özelleştirmeye sürekli refah kazançları içeren bir süreç gibi bakmakta fayda var.

    Ulaştırma Bakanlığı’nın özelleştirme kararı ile birlikte uçak kazalarının artmaya başlamadığını da burada eklememde fayda var sanırım. Türkiye’de havaalanı sayısı arttı, uçuşların sayısı yükseldi ama uçak kazalarında belirgin bir artış olmadı.

    Aynı Ulaştırma Bakanlığı, mesela Türk Telekom’u özelleştirirken benzer bir rekabetçi yöntem uygulayamadı. Ne oldu? “Aman bu Türk Telekom her işi yapsın. Hem sabit hatlı telefonu olsun, hem GSM operatörü olsun, hem internet servis sağlayıcısı olsun, hem de kablolu televizyon işini yapsın, dijital yayıncılığı da unutmasın” dendi. Buradaki sektörler bir türlü zamanında rekabete açılmadı. Önce, bizim bu her işi yapabilen devi iyi bir fiyata satalım yaklaşımı iflas etti. O iflas etti ama ceremesini hala hep birlikte çekiyoruz. İletişim özelleştirmesi, ulaştırma tarafı kadar iyi yönetilemedi. Sonunda ne oldu? Biz hala düşük kalite internet bağlantısı için avuç dolusu para ödüyoruz. Neden ödüyoruz? Devlet, THY işinde olduğu gibi, başarılı bir özelleştirme sürecini organize edemediği için..

    Enerji alanında özelleştirme faaliyetlerini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı organize etti. Peki, bakanlık tümüyle başarısız mı oldu? Hayır. TÜPRAŞ’ın  özelleştirilmesi başarılı bir biçimde tamamlandı örneğin. Şirket özelleştirildiğinden beri performansı azalmadı, arttı. Şirketin cirosu 2005-2012 döneminde iki kattan fazla yükseldi, ortaya öyle ölümlü kazalar da çıkmadı. Kaza sıklık oranı 2009 yılında 2.5’dan, 2013 yılında 1.1’e geriledi. Şirketin 2006-2015 yılına kadar planlanan yatırım tutarı yaklaşık 5,5 milyar dolar. Yine TÜPRAŞ’ın Enerji Bakanlığı’nın Enerji Verimliliği Yarışması’nda çok sayıda birincilikleri var. Ama aynı bakanlığın madencilik özelleştirmesi süreci, yalnızca tartışmalara ve kazalara yol açtı. Neden?

    Beş adet son derece basit sonuç çıkartmak isterim. Birincisi; Özelleştirme yöntemi hatalı olursa, sonuç kötü, doğru olursa sonuç iyi olmaktadır. Hatalı olan özelleştirme değil, yöntemidir. Buradan çıkartılabilecek en kötü sonuç, 1930’ların devletçiliğine, bir nevi, bugünün TOKİ modeline çözümmüş gibi dönmek olur.

    İkincisi; Başarılı özelleştirme örneklerinin tümü uluslararası rekabete açık, uluslararası denetim altındaki sektörlerdedir. Türkiye kendi ulusal düzenlemelerini yapamamakta ve başarılı bir biçimde uygulayamamaktadır. Göçük altında kalan bu nedenle devletin ta kendisidir. Türkiye, devlet dersinden yine kalmıştır.

    Üçüncüsü; Başarılı özelleştirme örnekleri, hep kurumsal ve büyük şirketlerin olduğu alanda olmaktadır. Özelleştirmede hizmeti sağlayanlar KOBİ ya da hormonlu büyük şirketler oldukça problemimiz artmaktadır. Şirketlerde kurumsallaşma Türkiye’nin temel önceliklerinden biri olmak zorundadır. Şirketlerde iyi yönetimin ve iyi iş güvenliği şartlarının ön koşulu kurumsallaşmadır.  . Türkiye’nin en temel önceliklerinden birinin bu olması gerekir.

    Dördüncüsü; Madencilik alanında çalışacak şirketlerin tıpkı bankacılık alanında çalışacak şirketler gibi özenle seçilmesi gerekir. Zira Soma’daki şirketin kazadan ancak günler sonra düzenlediği facia niteliğindeki basın toplantısı şirketin kurumsallaşma düzeyini net bir şekilde göstermiştir.

    Beşincisi; Madencilik özelleştirmesinde kullanılan rödovans sözleşmeleri işte tam da böyle bir ortamda kötüdür. Madencilik ruhsatını alan kişi ya da kurum, buradaki kullanım hakkını kendi başına bir başkasına devredememelidir. Devredecekse de belli ilkelere göre hareket etmelidir. İşleticinin teknik ve kurumsal kapasitesini dikkate almadan yapılan devirlerin neden olduğu sonuçlar ortadadır. Nasıl bankalar, mevduat toplama yetkisini kendi saptadıkları kişi ve kurumlar aracılığıyla kullanamıyorsa , maden ruhsat sahibi de maden çıkarma yetkisini devredememelidir. Bu işin oluru budur. O özelleştirme yöntemi hatalıdır.

     

    Bu köşe yazısı 22.05.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır