Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    ECB ve FED

    Fatih Özatay, Dr.22 Mayıs 2014 - Okunma Sayısı: 1617

    ECB ne karar alırsa alsın, Türkiye ekonomisinin kısa vadede nasıl şekilleneceği açısından ABD Merkez Bankası'nın (FED) bundan sonra atacağı adımlar daha önemli.

    Finansal piyasalardaki göreli rahatlama döviz kuru ve faizde düşüş sağladı. Bu rahatlamanın arkasındaki temel neden, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) Haziran’da yapacağı toplantıda yeni bir parasal gevşemeye gideceği beklentisi. 

    ECB’nin önünde birbirini dışlamayan üç seçenek var. Bir: Yüzde 0.25 olan politika faizini yüzde 0’a (ya da mesela yüzde 0.10’a) düşürebilir. İki: Bankaların kredi açmak yerine ECB’de yüzde 0 faizle tuttukları mevduatlarından cezai faiz alabilir (bu mevduata eksi faiz ödeyebilir). Üç: Yeni bir tahvil alım programı başlatarak para arzını artırabilir. Elbette bu üç seçenek dışında şapkadan yeni bir tavşan da çıkabilir. Uzmanlar, politika faizinin yüzde 0’a düşürülmesinin Avrupa ekonomisinin büyümesi üzerine pek fazla bir etkisi olmayacağını belirtiyorlar. İkinci ve üçüncü seçenekten ise büyüme açısından beklentileri daha olumlu. 

    ECB ne yapacak? Elbette yanıtını bilmiyorum. Ancak Almanya ve bazı kuzey ülkelerinin özellikle üçüncü seçenekten hoşlanmadıkları biliniyor. Daha dün Almanya Maliye Bakanı Schaeuble’nin bu hoşnutsuzluğu yansıtan bir açıklaması uluslararası basında yer aldı. ‘Merkez bankalarının cömert politikalarının’ finansal istikrarı tehdit edebileceği konusunda bir uyarı da Almanya Merkez Bankası’nın bir üst düzey yöneticisinden geldi. Bu açıklamaların 25 Mayıs’taki Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde siyaseten yapılmış olması olasılığı da var. 
    Arkasındaki güdü ne olursa olsun, sonuçta benzeri açıklamaları Avrupa krizinin patlak verdiği günden bu yana yapıyor Almanya yetkilileri. Dolayısıyla, ECB’nin sadece ilk seçenekle yetenekle yetinmesi de mümkün. Böyle bir gelişme yaşanırsa, finansal piyasalarda şu anda hüküm süren göreli rahatlık ortadan kalkabilir. 

    Neyse… Sonuçta bekleyip göreceğiz; fazla bir zaman kalmadı ECB’nin toplantısına. ECB ne karar alırsa alsın, Türkiye ekonomisinin kısa vadede nasıl şekilleneceği açısından ABD Merkez Bankası’nın (FED) bundan sonra atacağı adımlar daha önemli. Piyasaya tahvil alarak sürdüğü para miktarını giderek azaltıyor FED. Bu işlem sonbaharda sona erecek. Birkaç ay sonra da faiz artırımı dönemi başlayacak. Muhtemelen, bu sonbahara doğru olası faiz artırımının zamanlaması tartışılmaya ve piyasalar üzerinde hafif hafif gerginlik oluşmaya başlar.
    FED’in bundan sonra alabileceği kararların olumsuz etkilerinin büyük ölçüde fiyatlandığı sıkça ileri sürülüyor. Dolayısıyla, kaçınılmaz faiz yükseltme süreci başladığında Türkiye ekonomisine belirgin bir etkisi olmayacağı vurgulanıyor. Aynı kanıda değilim. Basitçe ABD Hazinesi’nin 10 yıllık tahvillerinin faizlerine bakıyorum. Bir yıl önce ortalık sakinken yüzde 1.5 civarındaydı. Sonra ortalık karıştı, bu faizler yükseldi. Bu yılın başlarında yüzde 2.7’nin üzerine çıktı. Mevcut göreli rahatlık ortamında 2.5’e kadar gerilemiş durumda. 

    ‘Normal koşullar altında’ bu faizin yüzde 4’ün biraz üzerinde olması beklenir (yüzde 2 enflasyon artı yüzde 2 reel faiz). Farklı bir ifadeyle, ABD ekonomisi toparlandıkça FED politika faizini artıracak ve 10 yıllık tahvil faizleri de yüzde 4’e doğru yolculuğa başlayacak. Bizim gibi ülkeler açısından elbette bir felaket ya da büyük bir çalkantı yaşanacak anlamına gelmeyecek bu yolculuk. Ancak eskisi kadar (miktar ve maliyet açısından) rahat dış finansman bulamayacağımız da sanıyorum ortada.

     

    Bu köşe yazısı 22.05.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır