Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    1999 Marmara depreminden beri Türkiye’de değişen hiçbir şey yokmuş!

    Güven Sak, Dr.19 Mayıs 2014 - Okunma Sayısı: 2568

    1999 Marmara depremi, hepimize Türkiye’nin imar izinleri ve yapı denetimi ile ilgili bir sorunu olduğunu göstermişti. “Deprem değil, bina öldürür” sözü benim aklıma o zaman çakılmıştı. Şimdi 2014 Soma faciası hepimize Türkiye’nin kömür madenciliğinde kullandığı iltizam sistemi ve madenlerde iş güvenliği denetimleri ile ilgili bir sorunu olduğunu gösterdi. 1999 Marmara depreminden  Soma faciasına  değişmeyeni hep birlikte gördük: Türkiye’nin idari kapasite sorunlarında son 15 yılda değişen bir şey yokmuş!

    Van depremi aslında bu yolda bir ilk işaretti. Mesajı yeterince alamadık. Şimdi Soma faciası ile birlikte ayan beyan gördük: Türkiye’nin kapsamlı bir kamu idaresi reformuna ihtiyacı vardır. İmzaladığı sözleşmelerle özel sektöre yanlış müşevvikler veren, işin nereye gideceğini öngöremeyen, denetim yapamayan kamu idaresi bu çağda Türkiye’nin ayıbıdır. Siyasi parti programları ile idari uygulamalar arasında ilişki kurulamaması kötüdür. İktidar partisi grubunun Soma faciası ile ilgili bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması önerisi son derece yerindedir. Konu siyasidir ve de siyaset tarafından kapsamlı bir biçimde araştırılıp, bu kez kesin bir sonuca bağlanmalıdır.  Müsaadenizle ne demek istediğimi ayrıntılı bir biçimde anlatayım.

    Türkiye ekonomisi, 1980’den bugüne inanılmaz bir biçimde değişti. Ama Türkiye’de kamu idaresi aynı biçimde kapsamlı bir değişimden geçmedi. Benim gördüğüm budur; Türkiye devlet dersinden çakmıştır. 1980 yılında ihracatımız 3 milyar dolardı ve bu ihracatın yüzde 90’ı tarım ürünlerinden oluşuyordu. Sonra 1999 yılına geldik. İhracatımız 30 milyar dolarlara yükseldi ve bu ihracatın yüzde 90’ı artık sanayi mallarından oluşuyordu. Ekonomimiz yapı değiştirdi ama sonra da orada tıkandı kaldı. Altyapısı hızla yapı değiştiren ekonomiyle uyumlu bir biçimde değişememişti. Kamu idaremiz imar izinleri ve yapı denetimleri konusunda yetersizdi. Beceriksiz ve kapasitesizdi.

    Şimdilerde ihracatımız 150 milyar dolarlara yükseldi ve bu ihracatın hala yüzde 90’ı sanayi mamullerinden oluşuyor. Nedir? Ekonomimiz büyük bir yapısal değişim geçirmedi. Yalnızca rakamlar büyüdü. 2014 Soma faciası hepimize kamu idaremizin yetersizliğini bir kez daha gösterdi. Türkiye’nin problemi devlettir. Devletin bir türlü akıllanamamasıdır. Bugünün devletinin, dünün devletinden fıtrat olarak bakıldığında hiçbir farkı yoktur. Türkiye son 15 yılda nicel olarak büyümüştür. Ancak görünen köy kılavuz istemez: Türkiye’de son 15 yılda kamu idaresinde nitel bir değişim yoktur. Türkiye, devlet dersinden yine çakmıştır.

    Yukarıda anlatmaya çalıştığım hadiseye nasıl bakılabilir? Şöyle; Türkiye ekonomisi hızlı bir biçimde değişmektedir, büyümektedir. Ancak bu büyüme süreci ile birlikte Türkiye başka ülkelere daha önce olduğu gibi bir kapasite kısıtına çarpmaktadır. Nasıl? Mesela sanayiciler artık daha iyi eğitimli çalışan istemektedirler. Ancak okullarımız daha iyi eğitimli çalışan yetiştirebilme imkânından yoksundur. Türkiye’nin eğitim sistemi yıkık döküktür.  Ekonomi hızla büyürken oraya tek bir çivi çakılmış değildir. Bu örnekleri artırabilmek mümkündür. Tuzla tersanelerinde daha önce yaşadığımız problem de budur. Hızla büyüyen gemi inşa sanayimiz birden nitelikli çalışan sorununa çarpmıştır. Ben Soma’da karşı karşıya olduğumuz meselenin de böyle bir kapasite sorunu olduğunu düşünüyorum. Türkiye, yerli enerji kaynaklarını daha yoğun kullanma isteğindedir. Doğal gaz gibi bir dış kaynağa 1990’larda bağımlı kılınan Türkiye’nin bu bağımlılığını azaltmak hedeflenmektedir. Gelgelelim madenleri hızla işletime almak için gereken birikim ülkede yoktur. Nitelikli çalışan olmadığı gibi, nitelikli özel sektör işletmeleri de yoktur. Kapasite kısıtı o vakit neye yol açar? İşte bu tür facialara yol açar. Bu araba ile bu yollarda bu kadar hızlı gitmek mümkün değildir.

    Buradaki en önemli kapasite kısıtı doğrudan doğruya Türkiye’nin büyüme stratejisinin koordinasyonundadır. Ekonomi birbiri ardına kapasite kısıtlarına çarpıyorsa, bunun nedeni nedir? Büyüme süreci iyi yönetilmemektedir. Türkiye devlet dersinden yine çakmıştır derken aklımda olan tam da budur.

    Şimdi Meclis araştırma komisyonunun eğilmesi gereken hadise tam bu noktadadır. Birincisi, bu tür rödovans sözleşmeleri ile kömür çıkartmak işletmeciye yanlış müşevvik vermektir. Rödovans sözleşmesi, bir nevi kömür iltizam sistemidir. Devlet, çıkartılan kömürün yüzde 85’inin belli bir fiyatla kendisine satılmasını istemektedir. Kim en düşük fiyatı verirse ihale ona gitmektedir. Ayrıca çıkartılan kömürün yüzde 15’i de işletmeciye kalmaktadır. Hâlbuki aynı devletin, iş güvenliği ile ilgilenen birimlerinin, böyle bir sözleşmeyle iş güvenliği için gereken tedbirlerin hangi noktada tam olarak alınamayacağını söylemesi gerekirdi. Söylememiştir ki Soma olmuştur. Konu tamamen siyasidir. İkincisi, Türkiye’nin ya iş güvenliği düzenlemeleri eksiktir ya da iş güvenliği denetimleri tam olarak hakkıyla yapılamamaktadır. Her iki durumda da kamu idaresinde bir beceriksizlik söz konusudur. Konu tamamen siyasidir. Teknik hiçbir tarafı yoktur. Yoksa Soma faciası olmazdı. Üçüncüsü, devlet her tür tedbiri almış ama uygulama eksikse, böyle bir eksiklik içine siyasetçi karışmadan asla olmaz. Soma faciası boyutunda bir felaket başka türlü olmaz. Konu tamamen siyasidir. Sağdan da saysanız, soldan da saysanız, iktidar partisinin meclis araştırma komisyonu önerisi doğrudur. Konu tamamen siyasi olduğuna göre, soruşturma da tamamen siyasi olmalıdır. Bu işin siyasi sorumluları mutlaka bulunmalıdır.

    Dünyada bir tek biz kömür çıkarmıyoruz. Mesela Amerikalılar da kömür çıkartıyorlar. 2012 yılı itibariyle Türkiye’de de, Amerika’da da kömür çıkartırken 20 madenci hayatını kaybetmiştir. Amerikalı 20 madenci yaklaşık 1 milyar ton kömür çıkartırken ölürken, bizimkiler yalnızca 75 milyon ton kömür çıkartırken ölmüşlerdir. Biz Amerika kadar kömür çıkartıyor olsaydık, bu hesaba göre can kaybımızın yaklaşık 250 olması gerekirdi. Şimdi, söyler misiniz? Amerika’da 20 kayıpla olan iş, neden burada 250 cana mal olmaktadır. Teknoloji aynı teknoloji, insan aynı insan, maden aynı maden değil midir?

    Marmara depreminden Soma faciasına değişen bir şey yoktur. Türkiye devlet dersinden yine çakmıştır.

    Bu köşe yazısı 19.05.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır