Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    “Merkez’den haber verme, Hamamönü’nden haber ver”

    Güven Sak, Dr.15 Mayıs 2014 - Okunma Sayısı: 2005

    Bazen olayların sıcağında söz tükenir. Söyleyecek laf bulamazsınız.  Bazen ise aklınızda söylenecek çok laf vardır. Ama olayların sıcağında o sözleri söylememekte fayda vardır. Soma faciası konusunda söylenecek çok söz var. Ben ortada açık bir trend görüyorum. Hele bir konuşabilecek hale gelelim uzun uzun anlatacağım.  Bugün müsaadenizle bu korkunç faciadan önce aklıma takılan bir başka konuya eğileyim.

    Bankacınız bu ara işleri yokuşa sürüyor olabilir ama ona o kadar da çok kızmayın.

    Türkiye ekonomisi bu aralar soğutulmaya çalışılıyor. Tam da bu nedenle, idare, kredi maliyetlerini, kredi türlerine göre arttıracak tedbirler aldı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu üzerine düşeni yaptı. Bu çerçevede, faiz oranı doğrudan artmıyor ama alınan tedbirlerle kredinin kullanıcıya maliyeti artırılıyor.

    Peki, bu nasıl yapılıyor?

    Bir birim kredi açanın mesela artık 2 birim sermayeyi bir kenara ayırmış olması gerekiyor. Bu ne demek? Bir birim kredi açmak için üç birimlik kaynak bulmak lazım demek. Böylece kredi kullandırmanın bankaya maliyeti artırılıyor. Banka da o maliyeti millete yansıtıyor. Ne yapsın? Yansıtacak illaki. Banka kullandırdığı kredilerde kar marjını artırmazsa, kazancının düşmesine seyirci kalacak. Ama olanı gözden kaçırmayın:

    Ankara karar veriyor, bankaların kaynak maliyetleri artıyor.

    Bankalar artan maliyetleri müşterilerine yansıtıyorlar. Müşteriler, artan kredi maliyeti ile daha az kredi kullanıyorlar. Ve bu daralma süreci dalga dalga ekonomimizin tamamına yayılıyor. Sonuçta ne oluyor? Esnaf, durumu piyasada para dönmüyor diye algılıyor. Elbette bütün bunlar kötülük olsun diye yapılmıyor. Cari işlemler açığı rekor seviyede kalmasın, Türkiye ekonomisi dış şoklara karşı güçlensin diye ekonomimiz yavaşlatılıyor.

    Şimdi söyler misiniz? Bu durumda, Çıkrıkçılar Yokuşu’nda vaziyet nasıl olabilir?

    Ben geçenlerde Türkiye çapında yapılmış yeni bir anket gördüm: Ankete katılanların yüzde68’i “son 1 yılda tahsilat yapmak daha bir zorlaştı” diyordu. Ben işte buna “piyasada para dönmüyor” derim doğrusu. Zaten aynı ankete katılanların yüzde50’si son 1 yılda Türkiye ekonomisinin kötüleştiğini düşünüyordu. Ama yaklaşık yüzde45’i önümüzdeki 1 yılda işlerin daha iyiye gideceğine inanıyordu. Çıkrıkçılar mutlu değil, ancak umutlu olabilir böyle bakarsanız.

    “Merkezi boş ver, Hamamönü’nden haber ver”

    Geçen gün Sayın Başbakan, Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan’a ne dedi? “Merkez’den haber verme, sen Hamamönü’nden haber ver” dedi. Muhabbetin konusu piyasada esnafın karşılaştığı tahsilat zorluklarıydı. Halbuki ben Merkez Bankası Banka Kredi Eğilimleri Anketi’nin ortadaki nakit sıkışıklığını gösterdiği kanaatindeyim. O nedenle, haberi “Merkez’den almak da mümkündür” derim.

    İsterseniz size de bir anlatayım. Banka Kredi Eğilimleri Anketi, bankaların kredi açan görevlileri arasında yapılıyor. Onlara kredi koşullarını sıkılaştırdınız mı diye soruluyor. Buna göre, Ocak-Mart 2014 döneminde bankalar kredi standartlarını genel olarak sıkılaştırmışlar. Neden diye sorunca, sermaye yeterliliğindeki artıştan da söz ediyorlar doğrusu. Bireysel krediler söz konusu olduğunda sıkılaşma konut kredilerinde değil, taşıt kredileri ve ihtiyaç kredilerinde görülüyor. 2014 yılının ikinci çeyreği için beklenti ise şirketlere kullandırılan kredilerin standartlarının sıkılaştırılacağı yönünde. Bu ne demektir? Esnafın durumu daha da zorlaşabilir demek. Yani Hamamönü’nde bundan böyle işler daha da güçleşebilir demek. Şayet bu ekonomiyi düzenli olarak yavaşlatma, Türkiye ekonomisini dış şoklara karşı güçlendirme projesi devam edecekse olacak olan budur.

    Ne demektir buradaki kredi standartlarının sıkılaştırılması hadisesi?

    Şudur: Ocak-Mart 2014 döneminde bankaların yüzde77’si ortalama kredilerde, yüzde76’sı ise riskli kredilerde kar marjını artırmıştır. Ankara bankanın sermaye yeterliliği oranını kredi türüne göre yükseltirse, işte tam da böyle olur. Ankara kredi verme maliyetini artırırken, müdebbir bir tacir gibi kar marjını artırmayan, bir nevi zarara hazırlanan banka nasıl olur? Bankanın sahibi yoksa olur. Ya da bankanın sahibi devletse elbette olur. Peki, devlet bir yandan bankalar için kaynak maliyetini artırırken diğer yandan nasıl kendi bankasını daha fazla kredi açmaya zorlar? Bu şizofrenik bir durum sayılmaz mı? Sayılır. Ama vaziyet öyle görünüyor, ben ne yapayım?

    Ayrıca bankaların yüzde 51’i aldığı komisyon ve ücretleri yükselterek, kredi kullanımını caydırma yolunu seçmiştir. Yüzde 31’i teminat koşullarını, yüzde 4’ü ise vade koşullarını sıkılaştırmıştır. Bu dönemde bankaların uzun vadeli ve yabancı para cinsinden kredi vermekten kaçındıkları görülmektedir anket sonuçlarına göre.

    Peki, kredi talebi nasıl gidiyor?

    Merak edenler olabilir. Onu da anlatayım. Ocak-Mart 2014 döneminde KOBİ’lerin kredi talebi artmış, büyük işletmelerin kredi talebi ise gerilemiştir. Buna nasıl bakmak lazım? Nakde ihtiyacı olan, artan maliyetine bakmadan kredi talep etmeye devam etmiştir. Tuzu kuru büyükler ise artan maliyetle birlikte kredi kullanmamaya başlamışlardır. Başta bahsettiğim ankette son 1 yılda borçlanma ihtiyacım arttı diyenlerin oranını merak eder misiniz? Ankete katılanların yaklaşık yüzde57’si tam da öyle demiş. Neden? Çünkü son 1 yılda maliyetleri yüzde85 oranında yükselmiş.

    Ben bu rakamlara bakınca, Hamamönü’nde işlerin, alınan tedbirlerle beklenildiği gibi, çok da iyi olmadığını düşünüyorum. Hem iyi hem de kötü. İyi, tedbirler çalışıyor. Kötü, piyasada para giderek daha az dönüyor. Bilmeyenler için bir not edeyim istedim.

    Bu köşe yazısı 15.05.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır