Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Türkiye bugünlerde kavanozunu dünya zanneden kırmızı balığa benziyor.

    Güven Sak, Dr.12 Mayıs 2014 - Okunma Sayısı: 4228

    Eskiden Türkiye bana yalnızca dünyadan azıcık kopuk gibi gelirdi. Şimdi Türkiye’yi kavanozunu dünya zanneden bir kırmızı balık gibi görüyorum doğrusu. İki durum arasındaki temel farklılık şuradan geliyor: eskiden bizim dışımızda bir dünya olduğunun farkındaydık şimdi sanki farkında değilmiş gibi yaşıyoruz ve gün boyu itişiyoruz. En azından yöneticilerimiz itişirken öyle bir hayal aleminin içindeymiş gibi görünüyorlar.  “Farz edelim ki, bu kavanoz bizim dünyamızmış” gibi yaşasak istiyorlar.  Ama değil. O oyunlar artık çocuklukta kaldı.  Günün sorusu şudur: Daha ne kadar kavanozumuzu dünya zannederek durumu idare edebiliriz? Malum: Siz gözlerinizi kapattığınızda, hayat sona ermiyor. Tehlikeler uzaklaşmıyor. Başarılar gelip gelip size yapışıvermiyor.  Aslında dün böyle idare etmek daha kolaydı. Türkiye, uzun süre askeri vesayet altında o sayede yaşadı. Ama artık “bu kavanoz şimdi sizin dünyanızmış” diye işi idare edebilmek mümkün değil. 1980 yılından beri, aşama aşama, Türkiye dünyanın ayrılmaz bir parçası oldu. Turgut bey’in başlattığı iktisadi dönüşüm süreci, 2000’li yılların başında bir siyasi dönüşüm süreci başlattı. Türkiye bu değişimi dünyanın ayrılmaz bir parçası olduğu için gerçekleştirebildi. Dünyanın ayrılmaz bir parçası olan bir ekonomiyi “farz edelim ki, bu kavanoz şimdi bizim dünyamızmış” diye idare edebilmek artık konu dışıdır. Gelin bakın nasıl konu dışıdır?

    Geçen gün dünyanın en önemli olayları sıralamasında Pfizer-AstraZeneca çekişmesinin Ukrayna’da olup bitenlerden daha önemli olduğunu söyledim. Sonra biri bana yolda giderken, “Tamam dünyada olup bitenleri yakından takip etmiyor olabiliriz. Ama bu mudur, yani? Pfizer-AstraZeneca birleşme/devir alma tartışmaları dünyanın en önemli gelişmesi midir?” diye sordu. Ben “evet” dedim ve geçen yazıda meramımı iyi anlatamadığıma hükmettim. Önce kısaca bir vurgulamak isterim. Amerikan firması Pfizer, İngiliz firması AstraZeneca’yı devir almak için teklifte bulundu. Rusya ise Ukrayna’ya bir takım “yeşil giysili adamlar” göndererek önce Kırım’ı utangaç bir biçimde işgal etti. Şimdi ise Doğu Ukrayna’da aynı senaryoyu uygulamaya çalışıyor. Birinci sonuç şudur: Dünyanın geleceğini belirleyecek ülkelerin Pfizer-AstraZeneca hadisesinde adı geçen ülkeler olması ihtimali,  Ukrayna hadisesinde adı geçen ülkeler olması ihtimalinden kat be kat daha fazladır. Uygarlığımız bir teknik uygarlıktır. Çağımız teknolojik sıçrama çağıdır. Rusya’nın dünyanın parlak geleceğinde ne yazık ki şimdilik bir ağırlığı yoktur. Altını çizmek istediğim temel mesele buydu. Bir nevi bir şeye özenecekseniz, doğru şeye özenin diye altını çizmek istemiştim. İkincisi, ortada bir yaşam bilimleri hadisesi vardı. Her iki şirkette geleceğin parlak yaşam bilimleri teknolojilerinin taşıyıcısı durumundaydılar. Yalnızca Amerika, İngiltere değil; Hindistan ve Singapur da bu alanda önemli olmak istiyorlar. Ama ister sağdan ister soldan sayın, bu rekabet alanındaki ülke sayısı bir elin parmaklarını pek aşamıyor. Üçüncüsü ise son derece acı elbette: Türkiye hem dünyada adı geçen meselelerin önem taşıyan aktörü değildir, hem de yaşam bilimleri alanında esamesi okunan bir ülke değildir. Bugün ortada yoktur, yarın bir yerlerde olma ihtimalini de güçlendiriyor değildir. Nerededir? Kavanozunun içindedir. Kavanozun dışına çıkmak, becerikli yönetici ister. O da bizde yoktur.

    Geçen hafta, TÜSİAD’da yapılan bir toplantıda OECD PİSA testlerinin sonuçları, öğrencilerin problem çözebilme yetenekleri açısından değerlendirildi. Sunumu dinlerken, hep aklımda, yine, Kore vardı. Kore, son otuz yılda, orta gelirli bir ülkeden, yüksek gelirli bir ülkeye sıçrayan, tek dünya ülkesi. Bunu kavanozlarının içine kapanarak yapmış filan da değiller. Dinlerken Türkiye’nin işinin Kore’den daha zor olduğunu düşündüm. Neden? Birincisi, PİSA testi sonuçlarına göre, Türk çocuklarının yaklaşık yüzde 50’si 1inci seviye ve altında yer alan sorularda başarılı olabiliyorlar. Koreli çocukların ise yaklaşık yüzde 50’si 5’inci ve 6’ncı seviyedeki daha ileri sorularda başarılı oluyor. 6’dan daha ileri seviye olmadığını da söyleyeyim. Peki, Türkiye hiç mi ilerlemiyor? İlerliyor elbette. 2003’den 2012’ye Türkiye, Kore’nin 2003’deki haline doğru benzeme yolunda ilerliyor. Ama Kore artık orada değil. İsterseniz grafiğe bir de siz bakın. Bu da ikinci nokta.

    OECD PİSA skorlarında, Türk çocuklarının yalnızca yüzde 2’si 6’ncı seviyede başarılı iken aynı oran Kore’de yüzde 30’u buluyor. Ama Kore buna rağmen hummalı bir biçimde eğitim sistemini değiştirmeye çalışıyor. Neden? Kore’nin sıçramayı başardığı son otuz yılda, eğitimde yaptıklarını yapmaya devam ederek, bugün artık başarılı olabilmesi mümkün değil. Koreliler biliyor. Türkler bilseler, son on yılda beş eğitim bakanı değişir miydi?

    gs1205.520px

    Üçüncü nokta ise şöyle: Kore de aynı Türkiye gibi son derece merkeziyetçi ve ezberci bir eğitim sistemine sahip. Test odaklı bir eğitim sistemi var. Müfredat son derece katı. Aynı Talim-Terbiye Kurulu sistemi bir nevi yani. Kore, yüksek gelirli bir ülke haline bu eğitim sistemi ile gelmiş. Demek ki neymiş? Bu talimnameye dayalı sistemle de bir halden daha ileri bir hale sıçrayabilmek mümkünmüş. Ama ne zaman mümkünmüş? Dün. Bundan bir on yıl sonra bugün bildiğiniz mesleklerde istihdam edilenlerin yüzde 47’si artık o mesleklerde istihdam edilemeyecekler. Talime dayalı, tekrar edilebilir rutin beceriler çağı artık kapanıyor. Bunun ne demek olduğunu hemen söyleyeyim: Türkiye’nin Kore’nin yaptığını tekrarlayabilmesi mümkün değil. Tam da o nedenle şimdilerde Koreliler Kore’nin eğitim sistemini yeniden tasarlıyorlar. Ne için? Yeşil teknolojiler ve yaşam bilimlerinin gerektirdiği yeni bir beceri seti ile çocuklarını donatmak ve geleceğin dünyasına hazırlamak için.

    Koreliler dünyanın içinde yaşıyorlar. Biz kavanozumuzun dünya olduğunu zannediyoruz. Bu sürdürülebilir bir durum mudur? Hayır. Dünya kavanozunuzdan ibaret değildir. Turgut bey bize öyle öğretmişti. Siz sanırım unuttunuz. Ben hatırlatmış olayım: Siz gözlerinizi kapattınız diye, dünya hareket etmekten vazgeçmiyor. Maalesef gerçek bu.

     

    Bu köşe yazısı 12.05.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır