Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Türkiye bu çağın kıyısında köşesinde bile yoktur

    Güven Sak, Dr.08 Mayıs 2014 - Okunma Sayısı: 5393

    Biz Türkiye’de dünyanın bizim etrafımızda döndüğünü zannetme eğilimindeyizdir.  Zaten bu kadar çok komplo teorisinin başka türlü yeşerebilmesi asla mümkün olmazdı. Zannedersiniz ki, dünyanın her ülkesinde “ne yapsak da, Türkiye’nin ayağını kaydırsak” diyen onbinlerce insan bulunmaktadır. Ben size söyleyeyim: İş, teknolojik gelişmeye, bilimsel başarılara geldiğinde, Türkiye, dünyanın umurunda değildir. Türkiye daha 21. yüzyılın kıyısında köşesinde bile yoktur.  Nasıl yoktur? Gelin anlatayım. Anlatayım ki, bugüne kadar nasıl bir çıkmazda debelenmekte olduğumuzu görün. Anlatayım ki, çağdaş Türkiye hikayesinin artık nasıl bir genleşme hikayesi değil, tam bir büzüşme, kendi içine devrilme hikayesi olduğu ayan beyan görünsün.

    Bugünlerde dünyanın en önemli tartışma konusu hiç de öyle Ukrayna krizi, Suriye meselesi filan değildir. Üzülebiliriz ama değildir. Bugün dünyanın en önemli meselesi Amerikan Pfizer’in İngiliz AstraZeneca’yı almak için verdiği tekliftir. Pfizer ile İngiltere’de bizzat Başbakan David Cameron’un konuşmasıdır. Çağımız bir nevi kendiliğinden ulusal şampiyonlar çağı olmuştur. Siz hiç başbakanımızın bir şirketimizin adını anarak övdüğüne, o şirketin faaliyet gösterdiği alanın “gözümüzün bebeği” olduğunu söylediğine şahit oldunuz mu? Geçenlerde David Cameron AstraZeneca’nın faaliyet gösterdiği biyoteknoloji alanı için tam da bunu söylüyordu. Geçtiğimiz günlerde, Amerikan ilaç devi Pfizer, İngiliz firması AstraZeneca’yı satın almak için şirkete 100 milyar dolarlık bir teklifte bulundu.  Pfizer yaklaşık 200 milyar dolarlık piyasa kapitalizasyonuna sahip dev bir şirket, AstraZeneca ise 100 milyarlık bir başka dev.  Bizim Türkiye’de  10 milyar dolardan büyük piyasa kapitalizasyonuna sahip şirketimiz bile yok. Nokta. Neyse ben konuya döneyim: AstraZeneca yönetimi teklifi reddetti. Ama Pfizer’in iddiası sürüyor. Konu her gün gazetelerin, televizyonların ilk haberleri arasında yer alıyor. Daha evvelki akşam, İngiliz BBC’de, AstraZeneca’nın eski CEO’su, Pfizer’i “peygamber devesi gibi pusu kurmak” ile itham ediyordu. Biz burada kafamızı kuma gömmüş, kendimizi çok önemli ve de fena halde etkili zannederken, dünyanın çok önem verdiği bir hadiseyi size bir anlatayım istedim. Bakın Türkiye bu biyoteknoloji hadisesinin hiçbir yerinde yer almıyor.Bu hadise için önem taşıyan meselelerin hiçbirini bilmiyoruz bile. Türkiye, dünyanın en önemli ilaç alıcılarından biri ama bu avantajı hala yalnızca bir maliye politikası aracı gibi kullanıyoruz, bir sanayi politikası aracına dönüştüremedik. Bizim ayıbımız.

    Buradan duymadıklarımız/bilmediklerimiz/tamamen yabancı olduklarımız konusunda üç sonuç çıkartmak isterim: Birincisi, ülkelerin sanayi alanında yaptıkları tercihler ve de destekledikleri ulusal şampiyonlar var. David Cameron biyoteknoloji alanını destekliyor. AstraZeneca’ya doğrudan sahip çıkıyor. Bizim sanayide böyle bir alanımız ne yazık ki yok. İkincisi, biyoteknolojide niye böyle kocaman devir alma teklifleri oluyor? Gayet basit bir nedenle: Çağımız artık bilgi çağı. Pfizer, AstraZeneca’nın satış ağlarını, üretim tesislerini filan istemiyor. Neyi istiyor? Pfizer, AstraZeneca’nın bildiklerini bilmek istiyor. ARGEsi tamamlanmış, piyasaya çıkmak üzere olan yeni ilaçlarını istiyor.AstraZeneca’nın maddi varlıkları değil, fikri mülkiyet hakları, patentleri para ediyor. Pfizer de onları istiyor. Bizim inşaat şirketleri yalnızca taşeronluk yaptıkları için, kol gücüne kuvvet gittikleri için, onlarda bir düşünme kabiliyeti bulunmuyor. Üçüncü köprüyü yapacak olanlara bakın Allah aşkına, bizimkiler hafriyatı yapıyor, Japonlar ise köprüyü. Tasarım, fikri mülkiyet istiyor. Hafriyata ucuz kol gücü yetiyor. Üçüncüsü, işte tam da bu maddi olmayan varlıklara sahip olunca mevcut eşitsizlikler daha fazla artıyor. Eşitsizlik eşitsizliği doğuruyor. Bugünlerde Amazon sanal kitapçısında çok satanlar listesinin başında olan Fransız iktisatçı Thomas Pikkety tam da bu değişen dünyayı anlatıyor. Ama biz daha orada değiliz. Onlar Pikkety’nin “21. Yüzyılda Kapital”ine geçmiş olabilir. Biz daha bildiğiniz Das Kapital çağındayız.

    Neymiş? Bize karşı herkes komplo kuruyormuş. Yok yahu sahi mi? Neyimize kuruyorlarmış komploları?

     

    Bu köşe yazısı 08.05.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır