Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    'Küçük' sorunlar (2)

    Fatih Özatay, Dr.26 Nisan 2014 - Okunma Sayısı: 1427

    Soru şu: Türkçe yazılan ders kitapları böyle bir hakemlik sürecinden geçiyor mu? Bildiğim kadarıyla hiçbir yayınevi taslaklarını hakemlere yollamıyor.

    Türkçe yazılmış üniversite ders kitaplarındaki kalite sorunundan söz ediyordum salı günü; devam ediyorum. Kalitesiz kitapların gözden düşmesi için kaliteli kitapların yazılmasını teşvik etmek gerekiyor. Açayım.

    Basılmadan önce çok sayıda süzgeçten geçmesini sağlamak gerekiyor ders kitaplarının. İlk süzgeç elbette akademik olmalı. Mesela bilimsel dergilerde bir çalışmanızı yayınlatmak istiyorsanız zorlu bir süreci göze almalısınız. Önce editörün süzgecinden geçecek. Editör çalışmanızı dergiye uygun bulmazsa süreç sona erecek. Çalışmayı derginin yayın politikasına uygun buluyorsa değerlendirmek üzere genellikle iki hakem atıyor editör. Bu hakemler bir süre sonra çalışma hakkındaki eleştiri raporlarını editöre yolluyorlar. Birinin olumlu, diğerinin ki değilse, genellikle üçüncü bir hakeme yollanıyor. Bu çalışmalar hakemlerce reddediliyorsa, yapacak bir şey yok; çalışmanız yayınlanmıyor. Reddedilmeyen makaleler için süreç bitmiyor. Bir kısmı hakemlerin eleştirileri doğrultusunda yazarları tarafından değiştirilmek zorunda. Ya da yazarlar editörü değişikliğe gerek olmadığı konusunda ikna etmeliler.

    Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var. Sonuçta hatalı bir makale bir bilimsel dergide basılırsa, o derginin ve yazarlarının prestiji söz konusu. Onun dışında kimseye pek bir zararı yok. Oysa ders kitapları öyle değil. Sonuçta öğrenciler okuyor ve o kitaplardan edindikleri ‘bilgilere’ göre yetişiyorlar. Soru şu: Türkçe yazılan ders kitapları böyle bir hakemlik sürecinden geçiyor mu? 
    Bildiğim kadarıyla Türkiye’de hiçbir yayınevi kitap taslaklarını hakemlere yollamıyor. Belki aykırı bir örnek vardır; öğrenmekten mutlu olurum. Kitap yazan ciddi öğretim üyeleri, kitap basılmadan meslektaşlarına yollayıp görüş almak suretiyle bu açığı kapatmaya çalışıyorlar. Ancak çoğu kitap böyle bir hakemlik sürecinden geçmeden yayınlanıyor.

    2002 başında, yılda bir yayınlanan dergi ile kitap arası bir akademik yayında (Brookings Trade Forum) 2001 krizi üzerine bir çalışmam çıktı. Bu çalışma önce akademik hakemlik sürecinden geçti. Sonra tablo ve grafik editörü devreye girdi ve metinde geçen rakamlarla tablodakileri ve grafiktekileri tutarlılık açısından inceledi. Üçüncü olarak anlatım editörü çalışmaya baktı. Mesela, girişe okuyucuyu aydınlatıcı bir özet bir tablo koydurttu ve çalışmanın başlığının değiştirilmesini önerdi. Son olarak da İngilizcesi kontrol edildi.

    Dolayısıyla iş akademik hakemlik ile bitmiyor. İkinci süzgeç dile ilişkin olmalı. Roman gibi akademik olmayan eserleri basan bazı yayınevlerinin Türkçe editörleri var. Taslak metin, basılmadan önce onların süzgecinden geçmek zorunda. Ders kitaplarının da böyle bir süzgeçten geçmesi gerekiyor. Üçüncü süzgeç metinde yer alan tablo, grafik ve benzeri malzemeye ilişkin olmalı. Belki bir de pedagojik açıdan anlatımı incelenebilir çalışmaların.

    Türkiye’deki baskı sayıları dikkate alındığında hiçbir yayınevinin bu kadar masrafa katlanmayacağı açık. Ama öte yandan çocuklarımızın da kaliteli kitapları okumak hakları var. Demek ki bir parasal teşvik sistemi gerekiyor. Kitapları yukarıdaki sürece benzer bir süreçten geçirdikten sonra basacak yayınevleri teşvik edilmeli. Tabii, o yayınevleri de denetlenmeli. Mesela “akademik hakemlik ‘ahbap-çavuş’ ilişkisi çerçevesinde mi gerçekleşiyor” tipi sorulara yanıt aranmalı. Son olarak da belli bir kaliteyi tutturan kitap yazımı için akademisyenler parasal olarak teşvik edilmeli.

    Bu ana ilkeler çerçevesinde bir teşvik sistemi oluşturmak, o sistemin düzgün çalışıp çalışmadığını denetlemek çok zor bir iş olmasa gerek. Biraz düşünmek gerekiyor, o kadar. Aslında sadece ‘o kadar’ değil. İşe siyaset bulaşıp ‘bizden olanların kitaplarını teşvik edelim’ saçmalığı devreye girerse –ki Türkiye’de mesela bürokrasideki atamaların genellikle ‘bizden olanlar’ kriterine göre yapıldığı dikkate alınırsa az ihtimal değil- ne yapsanız işe yaramaz. Ama böyle eğitime ve dolayısıyla hepimizin geleceğine ilişkin bir konuda bile akıl tutulması yaşanırsa, koyverin gitsin.

     

    Bu köşe yazısı 26.04.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır