TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye ekonomisinin yüzde 3'ün altında büyümesi riskinin temel nedeni ne MB kararları ne de BDDK kararları, uluslararası piyasalardaki gelişmeler.
Son zamanlardaki bir ekonomi politikası tartışması önemli bir ayrıntıyı gözden kaçırıyor. Türkiye ekonomisinin bu yıl düşük bir oranda büyüme ihtimali var. Ekonomimize ilişkin zaten yüksek olan risk algılamasını daha da yükseltmeden düşük büyümeden kaçınmamız mümkün değil. Ya biz aldığımız önlemlerle bu düşük büyümenin bileşimini daha sağlıklı yapacağız (daha fazla tüketim yerine daha fazla yatırım) ya da aldığımız önlemleri ortadan kaldıracağız ve büyümenin bileşimi daha fazla tüketim daha az yatırım şeklinde olacak. Hangisini tercih ederdiniz?
Sözünü ettiğim tartışma Merkez Bankası (MB) ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) şubat ayında devreye giren kararları üzerinde. Mealen şöyle: Bu yıl büyümenin yüzde 4’ün altına, mesela yüzde 2.5’e düşmesi ihtimali var. Bu kararlar geri alınırsa, yani faiz düşürülür ve kredi arzındaki özellikle de tüketici kredisi arzındaki artışı kısıtlayıcı BDDK kararları kaldırılırsa büyüme oranımız yüzde 4’e rahatlıkla ulaşır, bir miktar da aşabilir.
Bu ekonomi politikası önerisi önemli bir ayrıntıyı gözden kaçırıyor. Türkiye ekonomisinin yüzde 3’ün altında büyümesi riskinin ortaya çıkmasının temel nedeni ne MB kararları ne de BDDK kararları, uluslararası finansal piyasalardaki gelişmeler. Özellikle de ABD Merkez Bankası’nın (FED’in) parasal gevşemeyi azaltması ve gelecek yıl içinde faiz yükseltmeye başlayacak olması. Bu kararlar nedeniyle kırılganlıkları ön plana çıkan yükselen piyasa ekonomilerine net dış finansman girişi azalıyor. Türkiye de kırılganlığı öne çıkan ülkeler arasında.
Dışarıdan gelecek finansmanla önce vadesi gelen dış borcumuzu ödemek zorundayız. Bunun üzerine ne kadar dış borç bulabilirsek ancak o kadar cari açık verebiliriz. Farklı bir ifadeyle, mal ve hizmet ihracatından fazla mal ve hizmet ithalatı yaptığımız için, aradaki fark kadar yurtdışından borçlanmamız gerekiyor. Vadesi gelen dış borcumuzu ödemek zorunda olduğumuza göre, bunun üzerine ne kadar borçlanabiliyorsak mal ve hizmet ithalatımız o kadar mal ve hizmet ihracatımızın üzerine çıkabilir. Dolayısıyla bu yıl, net dış finansman olanaklarının yüksek olduğu döneme kıyasla daha az mal ve hizmet ithalatı yapabileceğiz. Yani, o döneme kıyasla daha az tüketim ve daha az yatırım. Bu da ekonomimizin büyüme oranının düşeceği anlamına geliyor. Kısacası, dışarıdan zorlanan bir düşük büyüme bu.
İhracatta ve kamu harcamalarında büyük bir artış olmadıkça, yüzde 4 ve üzerinde büyümemiz mümkün görünmüyor. İhracat performansımız dış talebe bağlı. Özellikle Avrupa’nın büyüme oranına. Şimdilik ihracat performansımız fena değil ama öyle çok yüksek bir artış da beklememeli. Kamu harcamalarında oldukça yüksek bir artış ise bu ortamda bize yönelik risk algılamasını yükseltebilir. Bu durumda yüzde 2-3 civarında bir büyüme oranı daha gerçekçi görünüyor. Şimdi soru şu: Riskimizi artırmayı göze almıyorsak, büyüme oranımızın bu düzeye düşmesi kaçınılmaz ise, bunun bileşimini biz mi belirlemeye çalışacağız yoksa net sermaye girişlerindeki azalmanın belirlemesine mi bırakacağız?
Burada tartışılması gereken özelikle tüketici kredilerine yönelik olan önlemler. Bu önlemler yatırımlar yerine tüketimin artış oranının düşürülmesine çalışıyor. Bu önlemleri ortadan kaldırırsak, muhtemelen kaldırmadığımız duruma göre büyüme oranımız değişmeyecek, fakat yatırım artış oranı daha kötü etkilenecek. Üstelik bir de finansal piyasalar eninde sonunda tekrar gerginleşeceğine göre, o dönem geldiğinde daha da kırılgan bir ülke olarak iyice göze batacağız.
Bu köşe yazısı 17.04.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
M. Coşkun Cangöz, Dr.
27/04/2025
Burcu Aydın, Dr.
26/04/2025
Fatih Özatay, Dr.
25/04/2025
Fatih Özatay, Dr.
23/04/2025
Güven Sak, Dr.
22/04/2025