Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Var mı o niyet?

    Fatih Özatay, Dr.14 Nisan 2014 - Okunma Sayısı: 1240

    Notumuzun düşürülmesi riski var. Elbette bu bir kader değil. Tekrar ekonomimizi toparlayabiliriz. Toparlayabiliriz de önce bunun için niyet olması gerekir.

    Önümüzdeki birkaç yıllık dönemin zor geçeceği üzerine yazdığım yazının mürekkebi kurumadan Moody’s Türkiye’nin kredi notunun görünümünü negatife çevirdi. Not düşürmedi ama görünümün negatife çevrilmesi, mevcut koşullar altında notumuzun bir sonraki değerlendirmede düşürülmesi tehlikesini de beraberinde getiriyor. Bu koşullar neler?

    Birincisi, 17 Aralık’ta başlayan ve neredeyse yerel seçime kadar kesintisiz süren siyasi gerginlik. Şimdi bir miktar yatışmış görünse de önümüzdeki cumhurbaşkanlığı ve sonrasındaki genel seçim sürecinde benzer bir ortama düşmeyeceğimizin garantisi yok. Tek başına böyle bir gergin dönem bile notumuzu düşürebilir.

    İkincisi, dışarıdan borçlanmaya çok fazla mahkûm oluşumuz. Dışarıdan borçlanma olanakları azaldıkça döviz kuruna ve faize yukarıya doğru baskı oluyor, büyüme oranına ise aşağıya doğru. Önümüzdeki birkaç yıl yüzde 3 ve altında büyüme riski bu nedenle azımsanmayacak kadar yüksek. Dışarıdan borçlanma olanağımız bir süredir azalıyor. Dün açıklanan ödemeler dengesi verilerine göre durum şöyle:

    Bir kısmı uluslararası finansal piyasalar açısından karışık geçen 2012’de aylık ortalama net sermaye girişi (net dış borçlanmamız) 5.7 milyar dolardı. 2013’ün ilk dört aylık döneminde bu değer 10.9 milyar dolara çıktı. Mayıs ayında ABD Merkez Bankası (FED), parasal gevşemeyi yıl sonuna kadar azaltabileceği sinyalini verdi ve olan oldu. O tarihten bu yana ortalama net sermaye girişi 2.8 milyar dolara düştü. Bu yılın ilk ayında ise yüklü miktarda net çıkış oldu (3.1 milyar dolar). Şubat ayında bir miktar toparlanma olsa da net giriş düşük düzeyde kaldı: 2.6 milyar dolar. Dikkat: Hiç Merkez Bankası rezervinden kullanmasak (ki sınırlı) ve net hata noksan kaleminden destek de gelmese (ki birkaç yıllık ortalamasının sıfıra yakın olması beklenir), Mayıs 2013’ten bu yana gerçekleşen 2.8 milyar dolarlık aylık giriş ile sadece 33.6 milyar dolarlık cari açığı finanse edebiliriz. Bu da büyüme oranımızın yüzde 2’nin bile altına düşmesi tehlikesini beraberinde getirir.

    Üçüncüsü, ekonomik istikrar açısından çok önemli bir role sahip olan Merkez Bankası üzerine ne yazık ki alenen siyasi baskı yapılıyor. Böyle bir baskıyı gelişmiş ülkelerde görmek mümkün değil. Dolayısıyla herhangi bir kredi derecelendirme kuruluşunun buna iyi gözle bakması düşünülemez. Zira bu tür bir baskı, Merkez Bankası kendi doğru bildiği kararları alıyor olsa bile, o kararların siyasi baskı nedeniyle alındığı düşüncesini yaygınlaştırır. Bu da para politikasının etkinliğini azaltır. Dahası, bazı dönemlerde azaltmakla kalmaz istikrarı tehdit eder. Bunun en yakın örneği, ocak ayı sonundaki olağanüstü toplantı öncesinde Merkez Bankası’nın siyasi baskı nedeniyle faiz artırmadığı düşüncesinin ortalığı kaplaması ve beraberinde oluşan sert kur artışları ile görüldü.

    Dördüncüsü, FED’in piyasaya sürdüğü parayı sıfırlaması operasyonu sonbaharda bitecek. Bir süre sonra ise faiz artırmaya başlayacak. Geçmişte yükselen piyasa ekonomilerinde büyük makroekonomik istikrarsızlık varken (1990’lar mesela), bu tür bir FED politikası krizlere yol açardı. Şimdi ne Türkiye ne de Latin Amerika ekonomileri o kadar bozuk. Ama bu hiç etkilenmeyeceğiz anlamına gelmez. Daha faiz artırmadan, ne denli etkilendiğimizi yukarıda (ikinci maddede) anlattım.

    Dolayısıyla, notumuzun düşürülmesi riski var. Elbette bu bir kader değil. Tekrar ekonomimizi toparlayabiliriz. Toparlayabiliriz de önce bunun için niyet olması gerekir. Dışarıdan borçlanma olanaklarımız oldukça sınırlı iken ve birkaç yıl daha böyle olacakken, cari açığı daha da körükleyecek politikalar uygulanmasını istemek (faiz indirimi ve bankaların kredi açma koşullarının gevşetilmesi), siyaseten böyle bir niyet olmadığını gösteriyor.

     

    Bu köşe yazısı 12.04.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır