Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Keşke faiz düşürebilecek noktada olsaydık, ne hoş olurdu!

    Güven Sak, Dr.07 Nisan 2014 - Okunma Sayısı: 1703

    Keşke Türkiye’de beklenen büyüme oranı 2014 ve 2015 yılları için böyle yarı yarıya azalarak yüzde 2’lerin altına inmemiş olsaydı, ne hoş olurdu. Öyle değil mi? Keşke Amerikan ekonomisi daha toparlanmamış olsaydı, onların krizi devam ediyor olsaydı. Amerikan ekonomisi yoğun bakım çadırında kalsaydı, yaşam destek ünitesine bağlı Amerikan ekonomisine sürekli likidite desteği sağlanmaya devam ediliyor olurdu. Amerikan Merkez Bankası (FED) dolar basmaya devam edip, Amerikan ekonomisinin kendi kendine dönmeyen çarklarını döndürmeye devam ediyor olsaydı, orada akan likidite buraya da damlamaya devam ederdi, biz de burada kendi payımıza düşen kırıntılarla neşemizi bulmaya devam ederdik. Mucize filan derdik. Ne güzel olurdu. Keşke bu Amerikan ekonomisi şu toparlanma sürecine girmeseydi. FED, Amerikan ekonomisi yaşam destek ünitesine bağlıyken etrafa saçtığı likiditeyi, 18 Aralık’tan başlayarak paspaslamaya başlamamış olsaydı. Pardon ama başladı. Keşke olmasaydı ama oldu.

    Keşke Türkiye’nin yurtiçi tasarruf oranı, 1980’lerdeki milli gelirin yüzde 25’leri seviyesinden şu son on küsur yılda yüzde 14’ler seviyesine gerilememiş olsaydı. O vakit, daha bir kendi yağımızla kavrulan bir ülke olabilirdik. Bu cari işlemler açığı böyle tavana vurmaz, yüzde 5’lerden yüzde 10’lara sıçramazdı. Daha bir kendi imkanlarımızla büyüyor olurduk. Ama olmadı. Keşke memleketin büyümesi için, bu dış mihrakların tasarrufuna artan biçimde ihtiyaç duymuyor olsaydık. Ama gelin görün ki, memleketi bir nevi eroine alıştırmak gibi şu son yıllarda bir birim büyüme için daha fazla cari işlemler açığı vermeye alıştırdık. 2002’den 2008’e kadar ortalama büyüme oranı yıllık yüzde 6, cari işlemler açığının milli gelire oranı ise yıllık yüzde 4 civarında. Halbuki bir de 2009’dan bugüne gelen rakamlara bakın lütfen: Yıllık ortalama büyüme hızımız yüzde 4’ün altına gerilemiş. Cari işlemler açığının milli gelire oranı ise yıllık ortalama yüzde 6’yı geçmiş. Yüzde 6 büyüme 4’e gerilemiş. Yabancı tasarrufuna bağımlılık aynı dönemde 4’ten 6’ya çıkmış. Millet kredi kartı ile gelecekteki gelirlerini bugüne getirip, kendisini zengin hissederken, cari işlemler açığı artmış, büyüme azalmış. Buyurun buradan yakın bakalım. Ne diyeyim?

    Keşke memleketin tasarruf oranı yarı yarıya düşmemiş olsaydı. Keşke yabancı tasarruflara olan ihtiyaç yüzde 50 artmamış olsaydı. Keşke Amerikan ekonomisi şimdilerde canlanmamış olsaydı. Keşke bizim gibi ülkelere yönelik fon akımlarında yapısal bir azalma beklemiyor olsaydık. O vakit, bu büyüme oranında önümüzdeki dönemde yarı yarıya azalma ihtimali kesinlikle söz konusu olmazdı. Hatta o yabancı tasarruflara ihtiyacımız olmasa, burada oturup, faiz oranlarını nasıl azaltarak, yatırım yapmayı destekleyebileceğimizi filan ciddi ciddi tartışıyor olurduk. Kimse faiz indirmekten bahsedilince öyle “Yav he he” diye gülümsemezdi. Ne hoş olurdu. İşsizlik öyle boşu boşuna artacak olmazdı. Ama şimdi yapamayız. Neden yapamayız? Çünkü Amerikan ekonomisi tempolu bir biçimde iyileşiyor, paspaslama bir parasal daralma olma yolunda ilerliyor. Ne oluyor? Orada getiri imkanları yükseliyor. Burada biz yabancılar için getiri imkanlarını azaltırsak ne olur? Türkiye’ye tasarrufunu getiren yabancıların göreli getirisi azalır. Ne olur? Yabancı tasarruflar Türkiye’ye gelmemeyi tercih eder. Ne olur? Dolar fırlar, maliyetler yükselir, büyüme falan filan olur. Ben size söyleyeyim “Olmaz”. Doların zaten geçen sefer ki fırlaması fiyatlara yeni yeni sirayet ediyor. Merkez Bankamızın artık enflasyon diye de bir problemi var. Neden? Zamanında müdahale etmeyip, doları fazla zıplattıkları için elbette. Bir nevi kendim ettim kendim buldum durumu esasen. Merkez Bankamız dün zamanında faiz yükseltip, kurdaki hareketi yumuşatmadığı için, bugün faizle oynayamaz. Ben faiz söz konusu olduğunda, tek yol görüyorum: Yukarısı.

    İşte iktisat böyledir. Hayata benzer. Siz bir adım atarsınız ve sonuçlarına mutlaka katlanırsınız. Mesela canınız faiz düşürmek mi istiyor? Bugün bizim gibi ülkelere yönelen ilgiyi, 2008-2009’daki ilgiyle karıştırırsanız, faiz indirme zamanının geldiğini düşünmeye başlayabilirsiniz. Bu yalnızca sizin dünyada olup bitenleri pek de yakından takip etmediğinizi gösterir. Ama yapabilirsiniz. Sonucuna da katlanırsınız. Ben size söyleyeyim: Bugün ekonomik büyüme yarı yarıya yavaşlamasın, büyüme güçlensin diye faiz indirirseniz, yarın ekonomi beklendiğinden daha hızlı yavaşlar. Bu ortam o ortamdır.

    Bugünlerde Türkiye ve Hindistan gibi ülkelere yönelik yabancı ilgisi, yapısal faktörleri ortadan kaldırmayacak, bir geçici portföy intibakı sürecidir. Portföy yöneticileri, bugünlerde, dün “kırılgan beşli” (Fragile Five) dediklerine, “değerinin altında kalan beşli” (Undervalued Five) demektedirler. Nasıl deliye her gün bayram lazımsa, onlara da her gün pazarlayacak bir şeyler lazımdır. Ama ana trendde hiçbir değişiklik yoktur. Bu erken güneşe kanıp, tedbiri elden bırakmamakta, ekonomik program hazırlıklarını aksatmamakta fayda vardır. Not edeyim.

    Keşke Türkiye önümüzdeki üç yılda yarı yarıya azalacak büyüme oranını tekrar yükseltebilmek için bir tek faiz düşürmekle yetinebilecek bir noktada olsaydı. Ne hoş olurdu. Ama değildir. Keşke Türkiye böyle bir “teyzemin tekerlekleri olsa, lokomotif olurdu, ne de güzel olurdu” kolaycılığında olmasaydı, ne yapacağımızı biliyor olsaydık. Ortada güçlü bir yeni program olsaydı. Memleketin yeni bir hikayesi olsaydı. Ne güzel olurdu. Ne yapalım? Vakıa ile kavga edilmez, ona uyum sağlanır. İşte size bir iş planı çerçevesi. Nokta.

     

    Bu köşe yazısı 07.04.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır