TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ben son dönemdeki seçmen tercihlerinde bu "arkasında ne olduğunu bilmediğin kapıyı aman açma" endişesinin etkili olduğunu düşünüyorum.
2014 yılı yerel seçimleri bir genel seçim havasında tamamlandı. Ne gördük? Birincisi, Türkiye’de siyasi kutuplaşma azalmadı, arttı. Türkiye’de seçimlerde epeydir böyle yüksek katılım oranı görmemiştik. Bu nedenle, ben bu seçimleri, yerel seçimlerle değil, son genel seçimlerle karşılaştırmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. İkincisi, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 2011 yılı genel seçimleri ile karşılaştırıldığında yaklaşık 7 puanlık bir kayba uğradı. Son üç yılın iktidar yıpranması ve ekonomideki yavaşlamayı dikkate alan akademik çalışmalar tam da bu kadarlık bir olası kayba işaret ediyordu. Öyle de oldu. Merak edenler, Prof. Ali Akarca’nın geçenlerde TOBB Üniversitesi Sosyal Politikalar Merkezi’nde yaptığı konuşmaya ve sunumuna bakabilirler. Sonuçta, iktidar partisi, normal iktidar yıpranması ve ekonomideki yavaşlama eğilimi dışında, yolsuzluk iddiaları nedeniyle fazladan bir kayba uğramadı. İPSOS dün oy veren seçmenlerle yaptığı sandık sonrası araştırmasının sonuçlarını CNNTürk’te açıklıyordu. Ben seçim sonuçlarının böyle bir genel eğilime işaret ettiği kanaatindeyim. Sandık sonrası araştırması kanaatimi yalnızca güçlendirdi. Geleyim üçüncü tespitime: Hatırlayın yolsuzluk iddiaları Twitter ve Youtube gibi sosyal medya kanalları üzerinden gündeme getirildiği için, Türkiye’de yerleşik olanların Twitter ve Youtube’a erişimi seçim öncesinde yasaklanmıştı. Bu sonuçlara göre, doğrusu, attığımız taş, ürküttüğümüz kurbağaya değmedi. Boşu boşuna yabancı gazetelere kapak olduk. Twitter’a yine de gireceğiz diye, boşu boşuna, virtual private network (VPN) kullanmaya başlamışız. Şimdi ben seçim sonuçlarını dün sabah öğrendiğimden beri, şunu düşünüyorum: Şimdi artık bu Twitter yasağı kalkar mı? Bence bir an önce kalkmalı. Gelin bir aklımdakileri anlatayım.
Şöyle başlayayım: Türkiye’de yolsuzluk iddiaları neden daha ciddi bir siyasi sonuca yol açmamıştır? Ben konunun öncelikle iddiaların yayıldığı mecra ile alakalı olduğunu düşünüyorum. Bu iddialar önce twitter üzerinden yayılmıştı, hatırlayın. Geçenlerde Türkiye’de internet kullanıcıları konusunda bir profil çıkarmaya çalışmıştım. Bugün, müsaadenizle, bir kez daha altını çizeyim. Türkiye’de nüfusun yüzde 51’inin internetle ve dolayısıyla sosyal medya ile bir alakası yoktur. Batıdan doğuya doğru ilerledikçe bu oran yüzde 71’e yükselmektedir. Altını çizeyim: Doğuda nüfusun yüzde 71’inin internetle ve de sosyal medya ile bir işi yoktur. Kadınların yüzde 61’inin internetle işi yoktur. Türkiye’de internet kentli, erkek ve de Batılıdır. Ben bu rakamlara baktığımda şunu görüyorum: İnternet üzerinde yayılacak herhangi bir kampanyanın, Türkiye’de nüfusun yarısına erişmesinin esas olarak imkan yoktur. “Kentli, erkek ve de Batılı” dedim, unutmayın. Bununla sonuçları karşılaştırın isterseniz. Bu cevabımın ilk yarısıdır.
Geleyim işin ikinci bölümüne: Türkiye 2002-2014 arasında bütçe harcamalarında önemli bir değişiklik yaptı. AKP döneminin başında, kamu borç stokunun toplamı milli gelirin yaklaşık yüzde 100’ü düzeyindeydi. Enflasyon yüzde 80’lerdeydi. Sonra ne oldu? Önce Türkiye göreli bir iktisadi istikrar ortamına girdi. Kamu borç stoku yüzde 100’ler düzeyinden yüzde 30’lara geriledi. Enflasyon oranı yüzde 80’lerden yüzde 8’lere indi. Göreli istikrar ortamı yatırım dostudur. Öyle de oldu. Özel sektör yatırımları ciddi biçimde arttı. İkincisi, kamu borç stokundaki azalma ile birlikte, faiz harcamalarının bütçe içindeki payı azaldı. Neyin payı arttı? Eğitim ve sağlık harcamalarının. Bir nevi gelir dağılımını düzeltecek, faiz harcamalarına, yani toplumun tasarruf edebilen daha şanslı kesimlerine giden kaynağı, toplumun dışlanmış kesimlerine aktaracak bir dizi adım atıldı. Sürdürülebilirdi, değildi. O ayrı. Ama insanların hayatlarını etkiledi. Üçüncüsü, kamu borç stokundaki azalma ile birlikte, tüketici kredileri, kredi kartı gibi uygulamalarla çakma refah daha da yaygınlaştı. Gelecekteki gelirlerimizden bugüne kaynak aktarmaya başladık. Türkler kendilerini “zenginmiş gibi” hissetmeye başladılar.
Türkler, zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olduğunu düşünmeye başladıkları için “arkasında ne olduğunu bilmedikleri kapıyı hemen açmamaya” özen göstermeye başladılar. Ben son dönemdeki seçmen tercihlerinde bu “arkasında ne olduğunu bilmediğin kapıyı aman açma” endişesinin etkili olduğunu düşünüyorum. Bu da aradaki soruya cevabımın ikinci yarısıdır. Ve de doğrudan ekonomi ile alakalıdır.
Nedir? Mesajın iletildiği kanal geniş bir iletişime zaten imkan vermezdi, mesajın hedef kitlesi ise kendisini daha bir zengin hissettiği için, bundan sonra ne olacağı konusunda, artık daha bir endişeliydi. Alternatifi hala görmeyenler hareketsiz kalmayı tercih ettiler. Benim bu seçim sonuçlarından çıkardığım ilk sonuç budur. İkincisi, Twitter yasakları Türkiye’yi dünyadan ayırmakta, kıyıda köşede bir gölgenin içine hapsetmektedir. Ben ilk kez Neşet Ertaş’tan duymuştum: Gölgede duranın gölgesi olmaz. Twitter yasağı kaldırılmalıdır.
Bu köşe yazısı 01.04.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
M. Coşkun Cangöz, Dr.
27/04/2025
Burcu Aydın, Dr.
26/04/2025
Fatih Özatay, Dr.
25/04/2025
Fatih Özatay, Dr.
23/04/2025
Güven Sak, Dr.
22/04/2025