Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Bir araştırma daveti

    Fatih Özatay, Dr.20 Mart 2014 - Okunma Sayısı: 1318

    MB'nin güçlü bir araştırma birimi var. İşi çok da zor değil. Sonuçta efektif zorunlu karşılık oranlarını ellerindeki verilerden hesaplayıp, kredi artış oranı üzerindeki etkisine bakabilirler

    2010’un son aylarında uygulamaya koyduğu ve çok şükür ki geçen ocak ayının sonuna doğru terk ettiği (şimdilik?) para politikasında Merkez Bankası’nın (MB) yeni hedefleri arasında kredi artış oranını belli bir düzeyin altına çekmek de vardı. Finansal istikrar açısından yüksek kredi artış oranı iyi bir şey değil. İktisatçılar arasında bu konuda bir tartışma yok. Tartışma, hangi araçlarla ve nasıl bir kurumsal yapı içinde bunun gerçekleştirilebileceği. Ek olarak “ne kadar yüksek kredi artışı zararlı, ne kadarı zararlı değil?” sorusuna yanıt bulmak gerekiyor. Ve elbette bir de bankaların ve büyük şirketlerin yurtdışından doğrudan borçlanabildikleri bir ortamda kredi artış oranının ne ölçüde sınırlanabileceği tartışması var.

    Bu köşede, daha uygulamanın başında, MB’nin kredi artış oranını sınırlamak üzere kullandığı politika araçlarının (zorunlu karşılık oranlarının) arzulanan hedefe ulaşılmasına yardımcı olmayacağını ileri sürdüm. Sonraki gelişmelerin bu öngörümü doğruladığını düşünüyorum. Oysa MB aynı kanıda değil. Çok sayıda raporunda, zorunlu karşılık oranlarının yükseltilmesinin kredi artış oranını sınırlamakta başarılı olduğunu belirtiyor. Bunu ileri sürerken de ‘Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun uyguladığı politikanın da yardımıyla’ mealinde bir şeyleri de eklemeyi ihmal etmiyorlar.

    MB’nin güçlü bir araştırma birimi var. İşi çok da zor değil. Sonuçta efektif zorunlu karşılık oranlarını ellerindeki verilerden hesaplayıp, kredi artış oranı üzerindeki etkisine bakabilirler. Elbette bunu yaparken kredi hareketlerini etkileyen diğer değişkenleri de dikkate almalılar. Mesela net sermaye girişlerini. Laf aramızda ben merak edip baktım; zorunlu karşılık oranlarının reel kredi artışı ve reel kredi devreleri üzerine etkili olduğuna dair bir sonuca ulaşamadım. MB’de daha ayrıntılı veriler var; belki onlar olumlu bir sonuca ulaşabilirler.

    “Bu, sonuçta akademik bir tartışma, neden gazete köşesine taşıyorsun?” diye sorabilirsiniz. Oysa hepimizi ilgilendiriyor. Zira MB ikna olabilse elindeki araçların bazı hedeflere ulaşmak için yeterli olmayacağına, o zaman en iyi yapabileceği işe odaklanacak: Yani, enflasyonla doğru dürüst mücadele edebilecek. Ederse hepimiz kazançlı çıkacağız. Yüzde 7.5 civarında bir o tarafa bir bu tarafa salınan enflasyon yerine, yüzde 4 civarında gezinen bir enflasyona ulaşmak mümkün olacak.

    Mesela el alem mevcut finansal gerginlikler çerçevesinde hangi ülke en kırılgan diye bakıyor. Ele alınan göstergelerden biri de enflasyon. Kırılganlık raporları açısından en meşhuru hatırlarsanız, birkaç hafta önce yayınlanan ABD Merkez Bankası raporuydu. On beş ülke içinde en kırılganı olarak Türkiye belirleniyordu. Buna yol açan unsurlardan biri de yüksek enflasyonumuzdu. Türkiye’nin kırılgan olduğuna dair algıyı azaltmak önemsiz mi? Ya da ihracat performansımızı düşünün. Daha az maiyetle mal ve hizmet üretmek mümkün olacak düşük enflasyonla. Rekabet gücümüz artacak. Hadi MB araştırmacıları, top sizde. Kurumunuzun uyguladığı politikaya eleştirel ve şüpheci bir gözle, yani tam da araştırmacıların yapması gerektiği gibi bakmanız yeterli.

     

    Bu köşe yazısı 20.03.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır