Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Dönüp dolaşıp aynı yere gelmek...

    Fatih Özatay, Dr.18 Mart 2014 - Okunma Sayısı: 1591

    Dönüp dolaşıp aynı yere geldim: Yine ağırlıklı olarak kısa vadeli sorunlar, yani makroekonomik istikrarsızlığa yol açan nedenler.

    Yayın hayatına başladığı ilk günden Mayıs 2001’de Merkez Bankası’nda bir göreve atanana kadar hep yazdım Radikal’de. Beş yıllık aradan sonra, Mayıs 2006’da tekrar yazmaya başladım. O zamandan beri de bu köşedeyim. Geçen hafta yurtdışında bir konferansta konuşmacıydım, bunca zamandır ilk defa kendime izin verdim; yazmadım. 2001’e kadar olan dönemde ağırlıklı olarak bozuk maliye politikasının ve ona ayak uydurmak zorunda kalan para politikasının ekonomide yarattığı tahribat üzerinde durdum ağırlıklı olarak. 

    Yüksek enflasyon, yüksek faiz, kısa borçlanma vadeleri, oynak büyüme, yüksek kamu borcu, bozulan bankacılık sektörü… Bu sorunları ortadan kaldırmayı amaçlayan bir makroekonomik istikrar programı nasıl olabiliri tartıştım. Mayıs 2006’da bu sorunlar önemli bir kısmı arkada kalmıştı. Türkiye ekonomisi, potansiyel büyüme oranını yükseltecek reformları yapmasına izin verecek koşulları sağlamaya yaklaşmıştı. Birkaç yıl bu nedenle uzun vadeli sorunlar üzerinde durmaya çalıştım. Bunları çözmeye yönelik yapısal reformların neler olabileceği bu köşede sıkça yer aldı. Uzun vadeye bakmaya çalışan ve dolayısıyla ‘umutlu’ olan bu dönem ne yazık ki kısa sürdü.

    Dönüp dolaşıp aynı yere geldim: Yine ağırlıklı olarak kısa vadeli sorunlar, yani makroekonomik istikrarsızlığa yol açan nedenler. Elbette, ‘dönüp dolaşıp aynı yere gelen’ aslında Türkiye ekonomisi. Bu sefer sadece makroekonomik istikrarsızlığı yaratan unsurlar farklı; öz aynı.

    Şimdi tasarruf oranımız çok düşük. Bu nedenle rakiplerimize kıyasla daha az yatırım yapmamıza karşın, oldukça yüksek miktarda yurtdışından borçlanmak zorundayız. Borçlanan bu sefer kamu değil; özel kesim. Ama sonuç fark etmiyor: Tüm dünyada bilinen bir gerçek var: Şirketlerin bugünkü sorunu, yarın bankaların sorunudur, ertesi gün de devletin. Hatırlatayım; dış borç düzeyimizin geldiği nokta, bize benzer ülkeler içinde en yüksek nokta. Bu yolun sonunun en iyi ihtimalle düşük ve oynak büyüme olduğu çok açık biçimde ortada olmalı; yoksa değil mi? 

    Bir de eser miktarda bile insanlık taşımayan ve ne yazık ki bol miktarda ortalığı kaplayan demeçlere ve konuşmalara bakın; toplumun nasıl bölünmekte olduğuna dikkat edin. Bu ortam, sizce ekonomi açısından ne ima ediyor? Böyle bir toplumun bırakın hiç de sevimli olmayan mevcut durumunu iyileştirmeyi, elindekini koruması mümkün mü?

    Ne diyeyim? Üç canımızı yok yere yitirdiğimiz geçen hafta iyi ki yazı yazmamışım. Ne diyecektim ki?

     

    Bu köşe yazısı 18.03.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır