Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Ankara'nın en önemli yerini nasıl mezbele haline getirdik?

    Güven Sak, Dr.07 Mart 2014 - Okunma Sayısı: 1672

    Ben iyi bir planlamayla, Ankara'nın tam göbeğinde gururla dolaşabileceğimiz bir milli park yapabileceğimizi düşünüyorum.

    Türkiye’nin bütün şehirleri otomobil lobisinin tahakkümü altında inim inim inliyor. Şehirlerimiz hızla yürünebilir olmaktan çıkıyor. Bir kentin yürünebilir olmaktan çıkması demek, o kentin çocuk dostu olmaktan çıkması demektir. Türkiye’nin şehirleri çocuk dostu değildir. Ankara hiç değildir. Bugün size bir örnek üzerinden Ankara’da otomobil lobisinin geleneksiz muhafazakar belediyelerle el ele gurur kaynağı olabilecek bir milli park alanını nasıl mezbele haline getirdiğini anlatmak istiyorum. Amerika’nın başkentinde olan bizde de var. Ama aradaki fark dehşet verici. Atatürk Orman Çiftliği’ne ayrıca geleceğim. Şehrin daha da göbeğinde bugün bahsedeceğim alan. Bugün Atatürk Kültür Merkezi ve çevresinden bahsedeceğim. Gelin ben bir anlatayım, kararı siz verin.

    Amerika’da 1790 Uzlaşması ile başkentin Virginia ve Maryland eyaletlerinden ayrılan bölgede kurulmasına karar verildi. İlk başkan George Washington, 1791’de, şehrin mimari tasarımını yaptırdı. Merkezde, Kongre binasından başlayan, çevresi tarihi binalar ve müzelerle süslü National Mall, geniş bir milli park sahası olarak o vakit tasarlandı. Şimdi bu üç kilometrelik alanın bir ucunda Kongre, öteki ucunda ise Abraham Lincoln heykeli var. Ta en başından beri tam da bu amaçla tasarlanmış bir milli park var Washington’un tam göbeğinde. İçinden öyle jet gibi araba geçmiyor. Etrafında duvarlar filan da bulunmuyor. Şehrin bir nevi devamı biçiminde tasarlanmış. Hani tam da hep dediğim gibi, bebek arabası ile, tasasız, uzun uzun yürüyebileceğiniz bir alan söz konusu şehrin göbeğinde. Etrafında tarihi Smithsonian müzeleri ile öyle güzel buluşuyor ki, insan şehrin hayhuyunu o daracık alanda unutuyor.

    Şimdi sıkı durun: Ankara’nın tam merkezinde de böyle bir alan var. Ama bizimki şimdiden tam beş ayrı bölgeye ayrılmış durumda. Bölgeyle ilgili ilk kanun 23 Eylül 1980’de çıkıyor. 2302 Sayılı Atatürk Kültür Merkezi Özel Kanunu. Sonra 23 Nisan 1981’de 2450 Sayılı kanun ekinde “Beş bölgeli Atatürk Kültür Merkezi sınır krokisi” yayımlanıyor. Birinci bölge, eski hipodrom bölgesi, şimdiki AKM binasının olduğu alan. İkincisi, 19 Mayıs Stadını da içeren spor kompleksi bölgesi. Üçüncüsü, Gençlik parkı alanı. Dördüncüsü, Cer Modern ve CSO ile Adliye Binası’nı içeren bölge. Beşincisi ise Ulus’taki tarihi kent merkezi alanı. Bir ucunda Cumhuriyetimizin kurulduğu eski Meclis binasının öteki ucunda ise Migros Alışveriş Merkezi’nin olduğu yaklaşık 3 kilometrelik bir alan burada söz konusu olan. Bu alanda imar yetkisi Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında, başbakan ve bakanlardan oluşan bir kurula bırakılmış, 12 Eylül dönemi yasalarıyla. 12 Eylül’den hayırlı bir iş de kalmış doğrusu. O nedenle şimdiye kadar fazla bir aktivite olmamış. Aynı zamanda bölge bir mezbele haline dönmüş. Hem iyi, hem kötü. 

    İyi, çünkü Ankara’nın göbeğinde, Cumhuriyetimizle gururlanarak dolaşabileceğimiz kocaman bir milli park alanı halihazırda var. Kötü, çünkü ne yapacağımızı bilmediğimizden içinden bol bol yol geçirmişiz. Etrafında da Konya Yolu gibi içinden hızla otomobille geçilen yollar var. Kent içine içinden 90 kilometre hızla geçilen yol inşa etmek demek, kenti duvarlarla birbirinden ayırmak demektir. Kötü belediyeciliktir. Bunu ODTÜ Yolu açılırken de söylediğimi hatırlıyorum. Hala aynı kanıdayım. İsrail’in, Filistin’de Arap köyleri etrafına inşa ettiği duvarlar ne işlev görüyorsa, Ankara Belediyesi’nin kent içine son günlerde inşa ettiği yollar da aynı işlevi görüyor. Ankara tam da bu nedenle çocuk dostu bir kent olmaktan iyice çıktı. Ankara’da çocuk yetiştirmek bir nevi zulüm haline geldi. Bu, yöneticilerimizde şehirlilik bilinci olmadığının pek güzel bir örneği bana sorarsanız. Neden? Gayet basit bir nedenle. Hepsi 1950’lerde doğdu. 1950’lerde Türkiye nüfusunun yüzde 75’i köylerde yaşıyordu. Onlar hep köylerde doğdular. Şimdi ise nüfusun yüzde 75’i kentlerde yaşıyor. Yöneticilerimiz hep dünden kaldı bana sorarsanız.

    Peki, ne yapmak lazım? Ben iyi bir planlamayla, Ankara’nın tam göbeğinde gururla dolaşabileceğimiz bir milli park yapabileceğimizi düşünüyorum. Bir ucunda 1923’ün Cumhuriyetimizi kuran Meclis binasının olduğu bir milli park Ankara’ya çok yakışır. Peki yolları ne yapacağız? Park çevresinde azami hızı 30 (OTUZ) kilometreye düşürdük mü olur. Uygar memleketlerde, çocuklar mutlu büyüsün diye öyle yapıyorlar. Ankara’yı artık otomobil lobisinin tahakkümünden kurtarmak gerekiyor.

    Ben artık şehirlerimize ve geleneklerimize sahip çıkma zamanının geldiğini düşünüyorum.

    untitled.520px

     

    Bu köşe yazısı 07.03.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır