Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Ne yazık ki beklendiği gibi gelişiyor...

    Fatih Özatay, Dr.25 Şubat 2014 - Okunma Sayısı: 1211

    Bu yılın ilk çeyreğinde, özel kesimin yatırım harcamaları büyük bir olasılıkla geçen yılın aynı çeyreğine kıyasla daha az olacak.

    Yurtdışından gelen net finansmanın (net dış borçlanmamızın) azalmasının büyümemiz üzerine olumsuz etkisi birkaç kanaldan gerçekleşiyor. Birincisi, bankalar ve büyük şirketler yurtdışından eskisi kadar borçlanamıyorlar. Bu durumda bankalar yurtiçinde açtıkları kredi miktarını azaltıyorlar. Dolayısıyla hem yatırım hem de tüketim harcamaları olumsuz etkileniyor. Ayrıca büyük şirketlerin dışarıdan borçlanma olanaklarının kısıtlanması da yatırım harcamalarını azaltıcı yönde etki yapıyor. Zaten hem bize benzer ülkeler için hem de Türkiye için yapılan çalışmalar, net sermaye girişlerindeki dalgalanmaların yurtiçi kredi hacminde aynı yönde dalgalanmalar yarattığını ortaya koyuyorlar.

    Net dış finansmanın azalmasının büyümemiz üzerindeki ikinci olumsuz etkisi, döviz kurunda ve faiz haddinde yükselme eğilimi oluşturması ile gerçekleşiyor. Faiz haddindeki yükselmenin büyümeyi azaltıcı etkisi açık. Daha tartışmalı olan döviz kurundaki yükselmenin etkisi.

    Normal ekonomilerde yerli paranın değer kaybetmesi (kurun yükselmesi) ihracatı artırıcı bir olgu. Bu, elbette Türkiye için de geçerli. Ne var ki Türkiye ‘normal’ bir ekonomi değil. Net dış finansmandaki azalmaya karşı en kırılgan ülkelerin ilk sıralarında gösterilmemizin temel birkaç nedeninden biri, hem yurtdışına olan döviz cinsinden borcumuzun yüksek olması hem de yurtiçinde yaşayanlara yine yurtiçinde yaşayanların yüksek düzeyde döviz cinsinden borçlu olması. Döviz kurundaki artış, bu kesimlerin borçlarının yerli para cinsinden değerini yükseltiyor. Onları ödeme güçlüğüne itiyor. İki sonucu var: Bu kesimleri yatırım yapma hevesleri azalıyor. İkincisi, kredi alma kabiliyetleri kredi değerlilikleri azaldığı için sınırlanıyor ve isteseler de yatırım yapamıyorlar. Dolayısıyla kurdaki artış, ihracat artırarak büyümeyi yükseltirken, özel kesim yatırımlarını azaltarak büyümeyi düşürüyor. Yapılan çalışmalar özellikle uzun süren yüksek kur artışlarının Türkiye’de büyümeyi düşürücü yönde çalıştığını gösteriyor.

    Üçüncü olumsuz etki ise, net dış finansmanın azaldığı, dolayısıyla faiz ve kurun arttığı bir ortamda, ekonomiye duyulan güvenin azalması yoluyla gerçekleşiyor. Ekonomiye duyulan güvenin azalması, ileriye ilişkin karar almanın zorlaştığını ve dolayısıyla geri dönülmesi zor kararların alınmasının ileriye öteleneceği anlamına geliyor. Meali şu: Böyle bir ortamda, “şimdi ortalık karışık, yatırıma şimdi başlamayayım; birkaç ay sonra durumu yeniden değerlendiririm” benzeri düşünce biçimi yaygınlaşıyor. Yatırım harcamaları ve dolayısıyla büyüme oranı düşüyor. Bir de net sermaye girişlerinin azalmasının nedeni gelişmiş ülkelerde, özellikle de ABD’de faiz haddinin yükselmesinin yanı sıra demokrasiden giderek uzaklaşıldığını gösteren yasaların çıkarılması ve siyasi belirsizliğin artması ise, yatırım kararları hem erteleniyor hem de bir daha gözden geçiriliyor.

    Dün, özel kesimin yatırım harcamalarının artış oranı için iyi bir öncü gösterge olan Merkez Bankası’nın güven endeksi açıklandı. Ocak ayında olduğu gibi şubat ayında da bir yıl öncesinin aynı aylarına kıyasla düşüş var ekonomiye duyulan güvende. Oysa 2013’ün yaz aylarında bir miktar toparlanma gözlenmişti. Böylelikle, bu toparlanma sürmemiş oldu. Türkçesi şu: Bu yılın ilk çeyreğinde, özel kesimin yatırım harcamaları büyük bir olasılıkla geçen yılın aynı çeyreğine kıyasla daha az olacak. 2008’den beri 1990’ları aratan bir ortalama büyüme oranı gerçekleştiren Türkiye için iyi haber değil bu.

     

    Bu köşe yazısı 25.02.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır