Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Zorunlu intibak

    Fatih Özatay, Dr.15 Şubat 2014 - Okunma Sayısı: 1301

    Net sermaye girişleri ne ölçüde azalırsa, o ölçüde daha az tüketim ve yatırım yapmak ve o ölçüde daha az büyümek zorunda kalacağız.

    Çeşitli raporlara göre, dış borcundan doğan yükümlülükleri nedeniyle 2014 yılında Türkiye’nin 160 milyar doların üzerinde ödeme yapması gerekiyor. Bu değer, 2013 ya da 2012’de ödediğimize kıyasla fazla fark etmiyor. Sorun başka: En az bu kadar yeni dış borç bulmalıyız ki, Merkez Bankası’nın (MB) rezervlerini eritmeden cari işlemler açığı verebilelim. Mesela bu yıl geçen yılki kadar cari açık verecek olursak, 160 milyar doların üzerine 65 milyar dolar daha bulmamız gerekiyor. Ya da şöyle düşünebiliriz: Tüketim ve yatırım harcamalarımızı gelirimizin üzerinde tutmaktan vazgeçmedikçe ve aradaki farkı geçen yılki düzeyde tuttukça, ‘sadece’ 160 milyar dolar yeni borç bulursak, MB’nin rezervleri 65 milyar dolar erimek; farklı bir ifadeyle, yarıya düşmek zorunda. 

    Sorunu böyle basit bir çerçevede düşününce, “son zamanlarda Türkiye’den fazla sermaye (döviz) çıkışı olmadı” söyleminin ne derece yanıltıcı olduğu hemen belirleniyor. Zira 160 milyar dolar yurtdışına ödeme yapacaksak ve ‘sadece’ 160 milyar dolar yeni borç bulabileceksek, 2014’te Türkiye’den net sermaye çıkışı zaten ‘sıfır’ düzeyinde olacak anlamına gelir. Farklı bir deyişle, ne net sermaye girişi ne de çıkışı olduğuna göre, ya cari açık vermeyeceğiz ya da cari açık kadar MB rezervlerini eriteceğiz demektir. 

    Dolayısıyla, önümüzdeki döneme net sermaye hareketleri açısından doğru bakış, net sermaye girişlerinin ne düzeyde kalacağıdır. Net sermaye girişleri ne ölçüde azalırsa, MB rezervlerini sürekli eritemeyeceğimize göre, o ölçüde daha az cari açık vermek zorunda kalacağız. Bunun Türkçesi ise açık: Net sermaye girişleri ne ölçüde azalırsa, o ölçüde daha az tüketim ve yatırım yapmak ve o ölçüde daha az büyümek zorunda kalacağız. Dikkatinizi çekerim: ‘Zorunda kalacağız’ diyorum. Zorundayız çünkü, tasarlayıp uygulamaya koyduğumuz bir politikayla cari açığı düşürmüş olmayacağız; yurtdışından bulabileceğimiz finansman miktarı bizim cari açığımız belirleyecek. Bu anlamda ‘zorunlu bir intibak’ olacak cari açıkta. 

    Zorunlu intibakın ne şiddette olacağı iki unsura bağlı: Bizim kırılganlığımıza ve küresel risk alma iştahına. Biz kırılgan olmasaydık, küresel risk alma iştahı azalsa bile fazla olumsuz etkilenmezdik; net sermaye girişi pek düşmezdi. Tersi de doğru: Kırılgan olsak bile, küresel risk alma iştahı çok yüksek ise yine olumsuz etkilenmezdik. Olumsuz etkilenmek bir tarafa, 2010’daki ya da 2012’nin sonu ile 2013’ün ilk dört ayındaki gibi ‘gökten dış finansman yağardı’. Oysa hem kırılganız hem de küresel risk alma iştahı düşük. Kırılganlığımız iki boyutlu: Ekonomik ve siyasi. Ekonomik kırılganlığımızı azaltmak için çok geç kaldık. Ayrıntısını, perşembe günü tamamladığım ‘ekonomi politikası hataları’ dizisinde ele aldım. Siyasi riskleri elbette azaltmak elimizde. Oysa gidişat ters yönde. Bu durumda, zorunlu intibakın şiddeti doğrudan küresel risk alma iştahı tarafından belirlenecek. 

    Zihin açıcı olsun diye, 2013’teki net dış finansman (sermaye) hareketlerinden birkaç örnek verip bitireyim: Yılın ilk dört ayında ayda ortalama 10,8 milyar dolar gelmiş. Mayıs ayında ortalık karışmıştı. Bu karmaşa yaklaşık eylül ortalarına kadar sürdü. Bu beş aylık dönemde gelen net sermaye ayda ortalama 2,6 milyar dolara düştü. Sonraki iki aydaki göreli rahatlama ile ayda ortalama 5.9 milyar dolar geliyor. Aralık ortasından sonra işler yine karışıyor. Bu ayda gelen net sermaye miktarı ise 3 milyar dolar.

     

    Bu köşe yazısı 15.02.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır