Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Ekonomi politikası hataları (4)

    Fatih Özatay, Dr.11 Şubat 2014 - Okunma Sayısı: 1366

    Beklenen enflasyon hedefin çok üzerinde. Gerçekleşen enflasyon da öyle. Bu önemli bir hata.

    Hatalar listesinin dördüncü sırasında ‘liraya değer kaybettirme politikası’ var. ‘Ters ayakta yakalanmak’ sözcüğü, futbolda bir kalecinin kalenin bir tarafına doğru hamle yaparken (adım atarken), topun aniden ters tarafa yönelmesiyle başladığı hamleyi tersine çevirememesi ve dolayısıyla kaleye girmekte olan topu engelleyememesi sonucunda gol yenilmesine deniliyor. Finansal piyasalarda anormal koşullar sürerken, farklı bir ifadeyle, Türkiye’ye gelen dış kaynak (dış borç) miktarını her an keskin biçimde değiştirebilecek gelişmelerin yaşanması mümkünken, liraya değer kaybettirme politikasının da her an ‘ters ayakta yakalanması’ olasılığı vardı.

    Öyle de oldu; Merkez Bankası son yıllarda sıkça ters ayakta yakalandı. Liraya değer kaybettirmek üzere faiz indirdiği kimi zamanlar, çok geçmeden risk alma iştahının azalması ile kur sıçradı ve faizlerin artırılmasının gerektiği bir ortam oluştu. Üstelik kuru enflasyonun üzerinde tutmak politikası, bir süre sonra enflasyonu artırdı. Böylelikle enflasyonumuz ihracat pazarlarımızda bizle rekabet eden ülkelerin hemen hepsinin üzerinde seyretti son yıllarda. Bir diğer ifadeyle, Merkez Bankası’nın kur politikasının sağladığı rekabet avantajı kısa ömürlü oldu. Hediyesi ise artan enflasyondu.

    Listenin beşinci sırasında, Merkez Bankası’nın elinde o amaçlara ulaşmayı sağlayacak silahlar olmadan kamuoyuna yeni amaçlar açıklaması var. Bunların başında da kredi artış oranını sınırlamaya çalışmak geliyor. Bunu sağlayabilecek asıl silahlar Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) elinde. Buna rağmen Merkez Bankası ‘çakaralmaz’ zorunlu karşılık oranı silahı ile bu işe soyundu. Belki daha önceki yazılarımda dile getirdiğim üç hata arasında olan BDDK’nın bir türlü devreye girmemesi nedeniyle böyle bir politika uygulamak zorunda kaldı. Belki de ‘şu ya da bu nedenle’ faiz artırmak yerine böyle bir politikayı uygulamayı tercih etti. Nedenini bilemem; ama işe yaramadığı açık.

    Üçüncü sıradaki hata, ilk ikisi ile bağlantılı. 2002’de kamuoyuna açıklanarak uygulanmaya başlanan ‘örtük’ enflasyon hedeflemesi rejimi ile başlayan süreçte, kamuoyu, Merkez Bankası’nın enflasyonla lafta değil elindeki her araçla mücadele ettiğine ikna olmuştu. 2006 yılına kadar enflasyon sürekli düşmüştü. O dönemde hiçbir yıl hedefin üzerinde gerçekleşmedi enflasyon. Bu ortamda enflasyon bekleyişleri de sürekli hedeflenen düzeyin altında kaldı. ‘İkna olmuştu’ derken temel dayanağım bu son olgu. Yüksek enflasyonla geçen onca yıldan sonra, 2002-2005 dönemindeki para politikası enflasyonla mücadele açısından önemli bir başarıya imza atmıştı.

    Sonra yavaş yavaş işler bozuldu. Geldiğimiz noktada, çok amaçlı para politikasının bir sonucu olarak, enflasyonla mücadele edildiği gibi bir algı yok kamuoyunda. Beklenen enflasyon hedefin çok üzerinde. Gerçekleşen enflasyon da öyle. Bu önemli bir hata. Zira bundan sonra lafla değil de gerçekten enflasyonla mücadele etmek isteyen bir Merkez Bankası olsa, işe ‘sıfırdan’ başlaması gerekecek. Kamuoyunun tekrar ikna edilmesi o kadar kolay değil. Bu büyük kayba karşın kazancımız ne oldu? O diğer amaçlara ulaştık mı? Cari açık mı kalıcı biçimde azaldı? Kredi artış oranı mı arzulanan düzeye düştü? Yok, ne gezer; hiçbirisi gerçekleşmedi.

     

    Bu köşe yazısı 11.02.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır