Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Türkiye neden konuştuğu gibi davranmıyor?

    Güven Sak, Dr.11 Şubat 2014 - Okunma Sayısı: 1578

    Türkiye, önemli mi olmak istiyor? Ekonomisi sağlam, demokrasisi güçlü olsun. Yeter.

    Geçenlerde bir yabancı diplomat bana bu yukarıdaki soruyu sordu. Türkiye üzerine konuşuyorduk. O, çok doğal bir biçimde bana “Sence neden Türkiye konuştuğu gibi davranmıyor?” dedi. Ben, birden “pardon, o ne demek?” dedim. “Türkiye” dedi, “bu bölgede son derece önemli bir ülke olduğuna dair sözler söylüyor. Ben bu tespite katılıyorum. Ama Türkiye bu bölgenin en önemli ülkesi olduğunun farkındaymış gibi davranmıyor.” Doğrusu ya ben de bir süreden beri aynı kanaatteyim: Türkiye, lafını ediyor ama o lafın gereğini her nedense yerine getirmiyor ya da getiremiyor. 

    Çok konuşuyoruz ama bir icraat ortaya koyamıyoruz. Neden Türkiye lafını ediyor ama gereğini yerine getiremiyor? Bunun bence üç nedeni olabilir. Gelin bir anlatayım. Birincisi, derin bir aşağılık duygusu içinde, esasen, söylediğinize inanmıyorsunuzdur. Ben nedenin bu olmadığını düşünüyorum. İkincisi, o söylediğinizin gereğini yerine getirecek, kapasiteniz olmadığının farkında olduğunuz için yalnızca konuşuyorsunuzdur. Bundan birkaç yıl önce, Ankara’da bir toplantıda eski bir Rus dışişleri bakanı, önce Amerikan’ın eski dışişleri bakanlarından birine “Sizin kaç diplomatınız var?” diye sormuş ve “15 bin” cevabını almıştı. Sonra da zamanın Türkiye dışişleri bakanına “ya sizin kaç diplomatınız var?” diye sorduğunda ise “900” cevabını almış ve de işi bitirmişti. Biz de bakakalmıştık. Ama ben Türkiye’nin bölgedeki rolünün dışişleri bakanlığının personel politikası ile doğrudan alakalı olmadığını düşünüyorum. Geleyim üçüncüye, bölgede ne olup bittiğini doğru izleyemiyorsunuzdur. Küresel eğilimlerin esasen farkında değilsinizdir. Ben vaziyetimizin bu sonuncu ile daha bir yakından alakalı olduğu kanaatindeyim. Türkiye bir süreden beri bizim yakın tarihimizde eşi benzeri olmayan bir hadiseler dizisinin tam ortasında bulunuyor. Nedir bu eşi benzeri olmayan hadiseler dizisinin esası? İkinci Dünya Savaşı, 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması ile fiilen sona ermişti. Şimdi galiba Suriye’deki gelişmelerle birlikte Birinci Dünya Savaşı’nın fiilen sona ermesi sürecinde başlangıcın sonuna geldik. Birinci Savaş bize bir imparatorluğa mal olmuştu. Ondan sonra sınırlar yeniden çizilmişti. 

    Şimdi iki iş bir arada olacak: Sınırlar yeniden çizilecek. Bölge küresel ekonomiye entegre olacak. Ben entegrasyon meselesinin, yeni sınırlardan daha önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin rolü de tam burada. Bizi bu noktaya Suriye hadisesi getirdi. Şimdi ben size Suriye’yi yanlış okuduk filan demeye çalışmıyorum. Kim doğru okudu ki zaten. Gelin kısaca hatırlatayım size: Arap baharı süreci Suriye’ye vardığında takvimler 2011 yılının Mart ayını gösteriyordu. Şimdi 2014 yılının Mart ayı geliyor Suriye ayaklanması, iç savaşa döneli neredeyse üç yıl oldu. Arada 2 milyon Suriyeli göçmen oldu. Hayatını kaybedenlerin sayısı ise herhalde artık 150 binlere dayandı. Obama, ilk kez “Esad gitsin” diyeli ise yaklaşık iki buçuk yıl oldu. Ne oldu? Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad hala görevinin başında duruyor. Peki, birinci dünya savaşı sonunda çizilen sınırların yerinden oynamaya başlaması, Türkiye için ille de kötü mü? Hayır. Ben bu içinde bulunduğumuz sürecin Türkiye’nin bölgesinde oynayabileceği rolün altını kalın kalın çizdiğini düşünüyorum.

    Türkiye’ye düşen iki önemli rol var bana kalırsa. Öncelikle bu bölgenin küresel ekonomiye entegrasyonunda rol oynayabilecek, değişimin aktörü olabilecek firmalar bir tek Türkiye’de var. Birincisi bu: Türk ekonomisi önem taşıyor. Ayrıca bölgemizdeki bütün etnik ve dini farklılıkları uyum içinde barındırabilecek demokratik tecrübe bir tek Türkiye’de var. İkincisi de bu: Türk demokrasisi önem taşıyor. Bunların ikisi de eşi benzeri olmayan bir değişim sürecinde, Türkiye’yi kendi bölgesinde eşsiz ve benzersiz kılıyor. Altını çizeyim.

    Türkiye, önemli mi olmak istiyor? Ekonomisi sağlam, demokrasisi güçlü olsun. Yeter. Mesele dışişleri bakanlığımızın ya da istihbarat teşkilatımızın personel politikası ile zinhar alakalı değildir. Ekonomi yönetimi ve sandığın sorun çözme kabiliyeti ile ilgilidir. Her ikisi de tam bu aralar testten geçiyor. Dikkatinizi çekerim.

     

    Bu köşe yazısı 11.02.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır