Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Dünün ihracatçısı bugün neden otelci oldu?

    Güven Sak, Dr.07 Şubat 2014 - Okunma Sayısı: 2030

    Son beş yılın ana trendi şudur: Biz artık milletçe inşaatlarda amelelik yapıyoruz.

    Ben doğduğumda, 1960’lı yılların başında, Türkiye nüfusunun yüzde 30’u kentlerde oturuyordu. Yüzde 10’unun evinde buzdolabı vardı. Bizim buzdolabını ben doğdum diye süt saklamak için almışlar, babam öyle diyor. Markası AEG’ydi. 1990’larda Ankara’da hala kullanıyordum. O vakit, Arçelik fabrikası kurulalı daha birkaç yıl olmuştu. Türkiye sanayisini geliştirmeye yeni yeni başlamıştı. 
    Türkiye’nin sanayileşmesi aslında bir başarı öyküsüdür. Türkiye, miskin bir tarım ülkesinden dinamik bir sanayi ülkesine otuz yılda dönüştü. 1980’lerin başında memleketin ihracatı 3 milyar dolardı. Toplam ihracatın yüzde 90’ı tarım ürünlerinden oluşuyordu. Şimdi ihracat 130 milyar doları aştı. Toplam ihracatın yüzde 90’ını ise sanayi malları oluşturuyor. Türkiye son otuz yılda Avrupa Birliği sayesinde orta teknolojili bir sanayi ülkesine dönüştü. Bu arada sanayi büyük şehirlerin dışına çıktı, Anadolu’da sanayi sayesinde bir dizi ikincil kent görünür hale geldi. 

    Sonra bize bir haller oldu. Birden ayak sürümeye başladık. Bir tembelleştik. Kentsel dönüşüm adı altında her yerde her tarlaya beton dökmenin iktisat politikası olduğunu düşünmeye başladık. TOKİ’nin başarısından sarhoş olduk. Ekonomi tıkırında zannettik. Bir döndük baktık: 1990’lı yıllarda sanayileşen yeni kentlerin hepsinde katma değer artışı negatife dönmüş. Önce tarımdan sanayiye doğru geçerken sanayide kişi başına verimlilik, tarıma göre yüksek olduğu için, katma değer artışı olurdu. 2004-2011 arasında farklı bir eğilim başladı. TÜİK rakamlarına göre, sanayiden hizmetlere, inşaata, daha düşük katma değerli işlere doğru yönelmeye başladık. 
    “Memlekette son beş yıldır ne oluyor” diye merak eden varsa, bir de istihdam rakamlarına bakıp söyleyeyim isterseniz. Son beş yılın ana trendi şudur: Biz artık milletçe inşaatlarda amelelik yapıyoruz. 2008-2013 arasında inşaat sektöründe istihdam artışı yüzde 57 olmuş. Toplam istihdam içindeki payı yüzde 17.5 artarken, sanayinin payı ise yüzde 10 azalıyor. İstihdam yaratmada, inşaatı en yakından takip eden sektör hizmetler, orada yıllık ortalama istihdam artışı bunun yarısı bile değil. Sanayiyi zaten unutun. Ne vakit? 2008 ile 2012 arasında. Ben size boşuna sormuyorum: “Neden bu son dönem böyle oldu?” diye.

    Şimdi diyeceksiniz ki, “Canım zaten orta ikiden terk bir nüfusla ne olur? Olsa olsa inşaat yapılır.” Doğru. Ama bakın, 1980’lerin başında nüfusumuz ilkokuldan terkti, ortalama 3 yıl okuyorduk. Turgut Bey, bu parlak sanayileşme başarısını buna rağmen gerçekleştirmeyi becerdi. Bu arada ilkokuldan terk millet oldu ortaokuldan terk. Sonradan gelenler işte bu daha iyi eğitimli nüfusla Turgut Bey’in başarısını tekrarlayamadı. Sağa sola beton dökerek, bir daireyi elden ele geçirerek, zenginleştiğini düşünen, nüfusu orta ikiden terk bir ülkenin yıldız sanayi sektörü ne olur? Yahu, demir çelik elbette. Bizim yıldız sanayi sektörümüz bildiğiniz inşaat demiri üretiyor. İnşaat demiri satarak, ihracat sofistikasyonunu artırmak mümkün mü? Hayır. Sürdürülebilir bir zenginleşme mümkün mü? Hayır. 

    Şimdi size uzman sorusunu sorayım: Türkiye, AB ile Gümrük Birliği sayesinde, orta teknolojili bir sanayi ülkesine dönüştü. Pazar yanımızdaydı. Oradan gelen talep, sanayiyi oradan buraya taşıdı. O pazar dünyanın en sofistike, en gelişmiş pazarı. Peki, bu yanı başımızdaki talep havuzu neden Türkiye’de yüksek teknolojili bir sanayinin gelişmesine hala imkan vermedi? Ben suçu kendimizde aramamız gerektiğini düşünüyorum. Yanlışın Ankara’da ikamet ettiği kanaatindeyim. Neden servetini Avrupa’ya yaptığı sanayi malları ihracatı ile biriktiren bir Anadolu sanayicisinin aklına artık yeni yatırım ararken ilk olarak bir Hilton Oteli yapmak geliyor? Suç sanayicinin değil, memleketin yatırım ikliminin. Mühendis yetiştiremeyen, matematikçisi üniversiteye hazırlık dershanesinden daha iyi bir yerde iş bulamayan, mahkemesi çalışmayan bir memleketin gelip ulaşacağı yerin demek ki bir sınırı oluyormuş. Ben size daha çok anlatırım da bir manası var mı onu bilmiyorum. 

    Gelenek bize, “ne oldum dememeli, ne olacağım demeli” diye öğretmişti. Geleneği unutmak kötüdür. Daha çok çalışmamız gerekiyor. Daha çok.

     

    Bu köşe yazısı 07.02.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır