Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    O ekonomi politikası önerisi yanlış ve de tehlikeli

    Fatih Özatay, Dr.23 Ocak 2014 - Okunma Sayısı: 1354

    Böyle bir dönemde kamunun tasarrufunu artırmak gerekiyor. İşte bunu yapabiliriz. Mesela kamu harcamalarını bir miktar kısabiliriz.

    Son günlerde sıkça duymaya başladığımız ve çok tehlikeli bulduğum bir ekonomi politikası önerisi var: Para politikasının 2014’te sıkılaştırılması, maliye politikasının ise büyümeyi destekleyecek şekilde gevşetilmesi gerektiği ileri sürülüyor. Önerinin arkasındaki temel mantık şöyle: Enflasyon hedefin oldukça üzerinde. Döviz kurunda bir süredir gözlenen yukarıya doğru eğilim enflasyonu daha da yükseltecek. Hem enflasyonun yükselmesinin hem de şirketler kesiminin bilançosunu bozan döviz kurundaki artışın önüne geçilebilmesi için, faiz haddinin yükseltilmesi gerekiyor. Ama para politikasında bu sıkılaştırmanın büyümeyi düşüreceğinden korkuluyor. Bütçe açığı ve kamu borcu düşük düzeylerde. İç talebi artırmak için kamu harcamalarının yükseltilmesi ve vergi oranlarının azaltılması sonucunda bütçe açığının artması sorun olmaz. Türkiye’nin riski artmaz. Dolayısıyla, para politikasının sıkılaştırılmasının büyümeyi düşürücü etkisini maliye politikasını gevşeterek telafi etmek mümkündür. Bu ekonomi politikası önerisi, Türkiye’nin 2014’teki en önemli sorununu göz ardı ediyor. Göz ardı ettiği için de Türkiye’nin zaten yükselmekte olan riskini daha da yükseltici bir öneri niteliği taşıyor. Bu öneri son derece tehlikeli; uzak durmak gerekiyor böyle bir politikadan. Gelin bakın, neden? 

    17 Aralık ve sonrasındaki gelişmeler hiç yaşanmasaydı bile, ABD Merkez Bankası’nın (FED) ABD’de faizleri yükselten ve bu nedenle de ABD tahvillerini daha cazip hale getiren politikası nedeniyle, Türkiye’ye eskisinden daha az dış kaynak gelmesi bekleniyordu. Zaten, mayıs ayında FED’in yaptığı açıklama sonrasında yurda gelen net sermaye miktarı (kabaca taze dış borç ile vadesi dolup ödediğimiz dış borç arasındaki fark) belirgin biçimde azaldı. Bu olgunun 2014’te de sürmesi şu anlama geliyor. Eskisi kadar yüksek cari işlemler açığı vermemiz mümkün değil; çünkü finanse edebileceğimiz düzey azalıyor. Bir de 17 Aralık sonrası Türkiye ekonomisinin riskinin daha da arttığı gerçeğini ekleyin buna. Bu gelişmeler sürerse, bırakın vadesi gelen borcumuzun üzerinde borçlanmamızı, vadesi gelen borcumuz kadar borçlanamayabiliriz bile. 

    Bu riskler karşısında, Türkiye’nin ne yapıp edip, cari işlemler açığını düşürmeye çalışması gerekiyor. Bunu ne ölçüde kendisi yaparsa o ölçüde daha az sert bir iniş gerçekleşecek ekonomide. Kısa sürede verimlilik düzeyimizi artıramayacağımıza, daha yüksek katma değerli mallar ihraç edemeyeceğimize ve enerji fiyatlarında sürpriz bir keskin düşüş de beklenmediğine göre, tasarruf oranımızı artırmaktan başka çare yok. Zira cari işlemler açığı yatırım ile tasarruf arasındaki farka eşit. 

    Özel kesimin tasarruf oranını yükseltmek öyle kolay değil. 2013 başında uygulamaya sokulan yeni özel emeklilik sistemi ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun tüketici kredisi açmayı zorlaştırıcı kararları özel kesim tasarruf oranını artırmak açısından bir miktar yararlı olabilir. Yazının başında sözünü ettiğim ve eleştirmekte olduğum öneri de faiz yükseltilmesi de var. Bu da –faizin enflasyonun üzerinde seyretmesi koşuluyla- tasarrufları artırmak açısından işe yarayabilir. Ama bunların hiçbiri yeterli değil. Böyle bir dönemde kamunun tasarrufunu artırmak gerekiyor. İşte bunu yapabiliriz. Mesela kamu harcamalarını bir miktar kısabiliriz. Oysa önerilen ekonomi politikası bunun tam tersi. Yani, cari açığı daha da yükseltecek bir öneri. Zinhar uzak durulmalı bu öneriden.

     

    Bu köşe yazısı 23.01.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır