Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Anadolu’da Ar-Ge neden böyle sınırlı?

    Güven Sak, Dr.13 Ocak 2014 - Okunma Sayısı: 1900

    Tarihimizde hiç bu kadar fazla inovasyon-araştırma desteği olmamıştı. Bir nevi, birileri biraz Ar-Ge yapsa da, yenilikler ortaya çıkarsa diye etrafa para saçıyoruz. Hatta bütçeleyip kenara ayırdığımız parayı harcayamıyoruz.  Geçen gün Bilim, Sanayi ve Teknoloji  Bakanımız Sayın Fikri Işık “araştırmaya ayrılan fonların proje yokluğundan kullanılamadığını” söylüyordu. Nedir bu Türkiye’nin problemi? Somutlayayım isterseniz: 2011 yılı itibariyle bakarsanız, Türkiye’de ihracat yapan 53 bin firma var. Bu 53 bin firmanın yaklaşık 2 bin tanesi araştırma geliştirme faaliyetinde bulunuyor. Bunların yarısı ise İstanbul ve Ankara’da faaliyet gösteriyor. Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı, Ekonomi Bakanlığı ile birlikte bir çalışma yayımladı. Çalışma, Teknoloji, Ar-Ge destekleri, Patent, Tasarım ve Markanın Firmanın Rekabet Gücü Üzerine Etkileri üzerine bir dizi veriyi içeriyor. Türkiye’de genellikle veri olmadığı için analiz yapmakta güçlük çekeriz. Buyurun işte ortada bir dizi veri de var. Verilere bakarken benim kafama sorular üşüştü: Tarihimizde olmayan miktar ve zenginlikte Ar-Ge desteği imkanı varken, Türkiye’nin takipçi olmak istemeyen, bulunduğu noktanın ötesine geçmek isteyen, yaptığım işi nasıl daha iyi yapabilirim diyen firmalarının sayısı neden bu kadar az? Bu az sayıda firma neden esas olarak Ankara ve İstanbul’da faaliyet göstermeyi tercih ediyor? Anadolu’da Ar-Ge faaliyeti neden böyle sınırlı?

    Önce biraz rakam vereyim. Bir taraftan ihracat yaparken, öte taraftan da, verilen Ar-Ge desteğinden yararlanmak için başvuran 2 bin civarında firmanın yüzde 90’ı 10 ilde faaliyet gösteriyor. Bunlar sırasıyla, İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir, Kocaeli, Konya, Gaziantep, Kayseri, Eskişehir ve Manisa. Hem ihracat, hem Ar-Ge yapan şirketlerimizin yüzde 52’si sıralamadaki ilk iki ilde ikamet ediyorlar. Ar-Ge yapan şirketlerin yüzde 30’u makine sektöründen, yüzde 15’i ise elektrikli cihaz üreticilerinden çıkıyor. Neredeyse yarısı doğrudan makine sektörü ile alakalı sonuçta. Bunu da bir kenara not etmekte fayda var. Düşünürken faydalı olabilir. Şimdi mesele nereden kaynaklanıyor olabilir? Gelin önce birlikte bir düşünelim.

    Birincisi, mesele doğrudan doğruya şirketlerimizin kendisinden kaynaklanıyor olabilir. Malum, Ar-Ge yapan, inovasyona yönelen, bu alandaki desteklerden yararlanan firmalarımızın sayısı çok az.Kalan şirketlerimizin örgütlenme yapısı ve işleyişi büyük atılımlar yapmaya uygun olmayabilir. Şirketlerimizin teknolojik gelişmeleri pek de yakından takip etmediğini Türkiye İstatistik Kurumu anketleri ortaya koyuyor. Firmalarımız yeterince etkin bir biçimde yönetilmiyor olabilir. Aile şirketi yapısı, günün şartlarına uyum sağlamayı, fırsatlardan faydalanmayı zorlaştırıyor olabilir. Ya da sermayeleri yeterli olmayabilir daha büyük atılımlar yapmaya. Bu akılda tutulması gereken ilk nokta. 
    İkincisi, mesele doğrudan doğruya Anadolu’daki illerin kentleşme politikalarından kaynaklanıyor olabilir. Şehrin yapısı, o kentte hayatın örgütlenme biçimi, kentleşme politikaları nedeniyle, kentin beşeri sermaye birikimi çoraklaşıyor ve bir türlü zenginleşemiyor olabilir. Sanayinin Anadolu’ya yayılması ile birlikte, ilin beşeri sermaye açısından kendi yağı ile kavrulması artık mümkün değil. Artık kendi illerinde doğup büyümeyen bir yeni beceri havuzuna ihtiyaç duymaya başlıyor Anadolu kentleri. Artık Anadolu kentlerinin başarısı, bir sene içinde Boğaziçi ve diğer en iyi üniversitelerden mezun kaç genci kendi ekosistemlerine çekebildikleriyle ölçülecek. Ar-Ge faaliyetlerini, yeni fikirleri, eski köye yeni adetleri de işte bu gençler getirecek. Ama öte yandan da, bu tipteki yaratıcı gençleri Anadolu kentlerine çekmek için iyi para vermek tek başına yeterli değil, kentin sunduğu imkanlar ve yaşam kalitesi giderek daha önemli olacak. Dolayısıyla, kentleşme artık bir sanayi politikası bileşeni olarak alınmak ve teşvik çerçevesine eklenmek zorundadır. Bu da ikinci nokta.

    Üçüncüsü ise memleketin bir bütün olarak yatırım iklimi kısa vadeciliği teşvik ediyor olabilir. Yatırım ufkunuz çok kısaysa, semeresi uzun vadede alınabilecek işlerden uzaklaşmakta fayda var.Türkiye, kırılgan bir makro iktisadi altyapıya sahip. Hep öyleydi. Türkiye’nin büyüme oranı ne kadar tempolu ve iyiyse, memleketin büyüme volatilitesi de o kadar yüksektir. Böyle bir ülkede hiçbir şirket  kendisineotuz yıllık bir perspektifle büyüme planı hazırlamaz. Ne olur ne olmaz diye bütün büyüme planlarını kısa vadeli olarak yapar. Dün enflasyon kısa vadeciliği teşvik ederdi. Bugün ise aynı işi cari işlemler açığının finansmanı üstlendi. Şirketin ufku, ülkeninkini aşamaz. Cari işlemler açığının finansmanı problemi nedeniyle ülkenin ufku kısayken, şirketler Ar-Ge’yle filan uğraşamaz. Ne yapar? Birkaç yılda yatırdıkları parayı geri alabilecekleri işlere yoğunlaşırlar. Mesela inşaat yaparlar. Ben bu kadar devlet desteğine rağmen, bu kadar az şirketin Ar-Ge ile uğraşıyor olmasının bu üç mesele ile yakından alakalı olduğunu düşünüyorum. Anlatacağım. Peki, tüm zorluklara rağmen, Ar-Ge yapan firmaların zoru nedir? Oradan ne çıkar? Onu da anlatacağım.

     

    Bu köşe yazısı 13.01.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır